Nursima Akyürek

Nursima Akyürek

Çiçek

Sonsuzluğun içinde alev alev yanıyor Güneş yüzüne döndüğünde Huzur sıcacık eriyor eriyor Göz kamaştırıyor yıldızlar gibi Bir çiçek var tıpkı sen gibi

Bir çiçek tuhaf kokulu Görmek istediğinde görebileceğin Bir şey Hissedebileceğin Yaprakları tel gibi ve hoş Ne kadar da cimri tohumları ! Toprağı cömert olduğu halde

Bir yaz yağmuru belki Çok ister çiçek minik yapraklarıyla Güneş gökyüzünde izliyor çiçeği Çiçek yağmuru bekliyor umutsuzca Bir dilek yağıyor yağmurcasına çiçeğe İstiyor çiçek bulut olmak

Yazının Devamı

ZAMAN

Zaman dönen bir tablo adeta Adeta bir yarım ada içindekiler Düşecekmiş gibi oluveriyor Kırık dökük paslı ve tozlu İçeride kimsecikler yok Sonsuzluğa koşuyor

Bir akrebin kolunda kıskacım Diğerinde yelkovan Su ile de bilinirim Kumda da var marifetlerim

Adım atacak yer yok gibi Tarlaların içinde hayal ediyorum Toprak nereden nereye uzanıyor Zaman ne ekmiş ne de biçmiş gibi

Yazının Devamı

YAŞAM

Dağlar ve ovalar Yeşil patika ve gümüş patika Bir yol izle kedicik Bir dağ olsun yolunda Turuncu kulübe bir de bahçesi olsun

Kırlar ve kırlangıçlar Pembe çiçek ve Yeşil çiçek Bir yol izle farecik Bir ahır olsun yolunda Çiti olsun çiftçisi olsun

Arılar ve Kovanlar Kırmızı polen Beyaz polen Bir yol izle arıcık Bir gökyüzü olsun yolunda Serçe olsun bulut olsun

Yazının Devamı

BU KIŞ KAÇIP GİTTİ

Kış kar ve acı getirdi topraklara Sonrada yüzsüzce kaçıp gitti Dağlarda beyaz beyaz hafif pembe Güvercin dağların tepesinde Kalbi atıyor kışın sesinde

Dağlar huzur içinde Yas tutan buzdan kirpikli kadın Elleri beyaz bir güvercinin dilinde Gemi dolusu ganimet İncilerden yapılma deri kaplama Çiçeğin yaprakları döküldü

Acı ve keder kısa sürede Ortadan yok olmak ile birlikte Can çekişen güvercini ordusu Çekebilir fırtınanın gölgesinde Kanatları çelikten kaplanmış Mutluluk ile uçacak gibi Arsız rüzgar kaptı güvercini

Yazının Devamı

TABLODA Kİ PERİ

Salonun etrafında şık tablolar Avizeler ve mumdan süslemeler Melodi eşliğinde bir peri Süzülüyor tablonun birinde

Elbisesi narin ipek dokulu Dans ediyor tabloda Tek başına oracıkta Bekliyor bir büyüyü tablodan çıkması için Hizmetçi süpürüyor yerleri Dikkatlice bakıyor tabloya Bir peri görüyor adeta şaşkına dönüyor Yaklaşıyor tabloya peri bir şey fısıldıyor

Hizmetçi periyi gördüğünde Kalbi atarken delicesine Tabloya giriveriyor kızı kurtarmak için Sihir oluveriyor hizmetçi prense dönüşüyor

Yazının Devamı

Rüzgarın sesi

Bir ağacın gölgesinde dinlenirim Sonra usulca yaprakları izlerim Kimi sarı kimi yeşil Rüzgârın sesini dinlerim

Güzel söğüt koca çınar Yıllar geçer sayamadım Narı var, Kirazı var Pek güzel damakta kalır

Doğanın güzelliği Bir değil kaç bilemem Altın sarısı geyik Ben seni hiç sevemem

Yazının Devamı

KİMİ ZAMAN

Göremezsin, duyamazsın

Kimi zaman şu dağların eteklerinde

Birikmiş su damlaları

Yazının Devamı

MİNİK BALIK

Minik bir balık, sadece suda yaşayan. Her balık öyle değil midir ? Minik balığı izleyelim.

Balık yeşil göletin içinde çırpınıyor.Tatlı su balığı mavi pullu siyah bir tür. Anne karnında çatlamış ve sonra canlı türünde doğum yapmış. Minik balık günümüzde çok zorlanarak yaşıyor! Ona zarar veren canını yakan ham maddeden üretilme petroller ve çeşitli kimyasallar ile..Bir kulakçığı var minik balığın ve de karıncığı kalbinden çıkan kirli kan solungaçlarında temizleniyor. Balık tatlı suda yaşam mücadelesi veriyor. Deniz sularında yahut göletlerde yaşayan pek çok canlı türü kimyasal atıklardan etkilenip yaşamına devam edemiyor. Çeşitli türde balıklar üreyemiyorlar, minik balığı minikken avlama görevini yapan balıkçı o minik balığın üreyemeden türünün bir nebze daha azalmasına yol açıyor. Peki biz insanlar ne yapıyoruz? Belki yapmalıyız.

Yazının Devamı

WILLIAM SHAKESPARE

Genel olarak Shakespeare’in kitapları oldukça beğenilmiş ve eski çağdan bu yana birçok sahnede, en büyük oyun yazarı olarak gördüğümüz William Shakespeare yaşadığı yüzyıldan bu yana her çağda ve her ülkede sıkça sahnelenmiş ve her defasında alkışlar kulaklarımızı tıka basa aynı keyifle doldurmuştu.

Adeta eserlerinin ardında saklanmış, eserleri 1590 yıllarında sunulmuş ve hemen benimsenmişti. Hepimizin bildiği üzere Romeo ve Julıet, Hamlet, Kral John en bilindik sahneler ve oyunlardır. Kimi zaman trajediyi kimi zaman dolu mutluluğu bahşeden roller ve piyeslerde oyunculuklar ne kadar önemlide olsa, bilinen o ki bu oyunların yazılış amaçları öylesine düşündürücü ve anlıktı. Bahsetmek istediğim Romeo ve Julıet bir Dünya edebiyatı klasiği olmuş ve sonradan birçok kez farklı hisleri sunmuş ve tattırmıştır. Pek çok yapımcı ve yönetmen tarafından film olaraktan ele alınmıştı. Acıklı dramatik, bir aşk hikâyesi olarak karşımıza çıkan Romeo ve Julıet bence William’ın en etkili ve en tanınmış eseriydi. Eserin pek çok taklidi olmuştu (hayranlık kitlesi yazara ve okuyucuya dair)aynı zamanda oyunu bilen yahut izleyen çoğu ressama ilham konusu olmuş tablolara yansımıştır.

Oyunun ana konusu ‘aşk ölümü bile göze alır’ şeklinde olsa bile en etkili kısım birbirleri uğruna savaşmaları ve unutulamayacak bu eserin hala konuşulması.

Yazının Devamı

ALTIN YÜREKLİ ŞELALE

Bir varmış bir yokmuş, bir göl varmış ki altınlardan oluşan balıklar, şelale tertemiz ve berrakmış. Çok eski bir dönemde tüccarlar kervan aracılığı ile son zamanlarda beraber bir çalışma yürütüyorlarmış.

Gel zaman git zaman şelale insanların dikkatini çekmiş ve tüccarlar tarafından çok rağbet görmüş. Şelalenin en önemli özelliği güzel kalpli insanlara altınlarından bol bol verirmiş yarası olanı iyileştirirmiş. Bir de su ile kim yıkanırsa o bembeyaz oluverirmiş. Lakin kötü kalpli hırsızlar altınlardan çalmaya ve suyun içine çöp yahut yedikleri yiyeceklerin artıklarını bırakmaya başlamışlar şelale bu durumda hiçbir şey yapamıyormuş. Bir gün bu duruma çok sinirlenen şelale dolmuş taşmış nerede köy varsa sel oluvermiş. Şelalenin efsanesi de dilden dile dolaşamamış. Ne zaman güzel kalpli bir çocuk gelir de şelaleye güzel şeyler fısıldar ise o zaman şelale yeniden altından balıklar ile bol bereketli bir suya dönüşecekmiş.

Yazının Devamı

AYŞE TEYZENİN TEKİRİ

Bir sarı bir yeşil bir de mavi büyücü karıştırır renkleri , at üzerinde cirit oynar çocuklar, bu hikaye de burada başlar kumral saçlı esmer kız kediyi izlemektedir, kedi huysuz mırıldanmakta ve tüylerini yalamaktadır.

Kız mahallenin başından sonuna kadar kediyi takip eder . Kedi turuncu cılız bir türdendir. Kız kedinin tasmasından anladığı kadarı ile 2 sokak ilerisinde Hanım Ayşe teyzenin oturduğunu bilmektedir ve onun kedisi olduğunu düşünmüştür.Kedi sabit dursa kız hemen kediyi kapacak lakin kedi ne yerinde duruyor ne de koşuyor , kedi ağaca tırmanınca rahatladı. Sanki kediyi kapacakmış gibi bir heves onu rahatlattı. Sadece bir anlık sonra kedi oracığa yayılıverdi.

Hanım Ayşe teyze keçisini sağmış. Süt bir güzel bir güzel, taze ve çiğ, evinin bahçesinde duran tekerleği ittirmiş. Leğen dolabın yukarısında olduğu için tekerleği biraz daha çevirmiş.Bakır kovadan sütü leğene bir güzel dökmüş. ‘Tekir, yavrum neredesin gel de sana süt vereyim’.

Yazının Devamı

WILLIAM SHAKESPARE

Bugün değerli okuyucularım; Sizlerle en çok beğenilen tarihten bu yana konuşulmuş, sıkça göz önünde bulundurulan, şiirleri ve sözleri birbirine katan William Shakespeare adlı büyük şair ve sanatçı yazarı anlatacağım.

Genel olarak Shakespeare’in kitapları oldukça beğenilmiş ve eski çağdan bu yana birçok sahnede, en büyük oyun yazarı olarak gördüğümüz William Shakespeare yaşadığı yüzyıldan bu yana her çağda ve her ülkede sıkça sahnelenmiş ve her defasında alkışlar kulaklarımızı tıka basa aynı keyifle doldurmuştu.

Adeta eserlerinin ardında saklanmış, eserleri 1590 yıllarında sunulmuş ve hemen benimsenmişti. Hepimizin bildiği üzere Romeo ve Julıet, Hamlet, Kral John en bilindik sahneler ve oyunlardır. Kimi zaman trajediyi kimi zaman dolu mutluluğu bahşeden roller ve piyeslerde oyunculuklar ne kadar önemlide olsa, bilinen o ki bu oyunların yazılış amaçları öylesine düşündürücü ve anlıktı. Bahsetmek istediğim Romeo ve Julıet bir Dünya edebiyatı klasiği olmuş ve sonradan birçok kez farklı hisleri sunmuş ve tattırmıştır. Pek çok yapımcı ve yönetmen tarafından film olaraktan ele alınmıştı. Acıklı dramatik, bir aşk hikâyesi olarak karşımıza çıkan Romeo ve Julıet bence William’ın en etkili ve en tanınmış eseriydi. Eserin pek çok taklidi olmuştu (hayranlık kitlesi yazara ve okuyucuya dair)aynı zamanda oyunu bilen yahut izleyen çoğu ressama ilham konusu olmuş tablolara yansımıştır.

Yazının Devamı

DOST SİLAHŞÖRLER

İşimiz gücümüzün arasında, okulda teneffüslerde, evde oturup düşünürken kitap okumanın bizlere ne katacağını bilmek ama okumamak elbette yanlış olmaz mı?

Bugün her yaşıtın okuyabileceği bir dünya klasiği olan tanınmış bir kitaptan bahsedeceğim. Birtakım uğraşlarınız olduğunu biliyorum. Kitap okumanın verdiği eşsiz tat ile sizler ile bugün üç silahşörler adlı kitabı tanıyalım istedim

Üç silahşörler, Fransız edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan Alexandre Dumas’ın yazmış olduğu bu eser eşsiz bir kitap olmasına rağmen, birçok cilt ile hatta filmler ile karşımıza çıkmıştır.1844 yılında basılmış olan bu aksiyon kitabı, maceraperest okurların okuması gereken kitaplardan biri. Athos, Porthos ve Aramis adlı üç arkadaşın hikâyesini ve Dartanyan’ın köyünden çıkıp bir şövalye olmak isteme amacı ile 3 arkadaş ile düello yapmak ister. Bu düelloyla harika dostluklar ortaya çıkıyor, Dartanyan adlı komik karakterimiz üçüne de ayrı saatler verir ama sonradan işler değişir kardinal adlı adamın adamları ortaya çıkınca 3 kafadar ve Dartanyan hep birlikte kardinale karşı dövüşürler. Kitabın devamında dostlukları, kardeşlikleri birbirlerini daha iyi tanımalarını anlatan bu kitap kesinlikle okumaya değer.

Yazının Devamı

KULAĞIMI KAPATAMIYORUM SOFİE

Bugün okuyucularım, sizlere klasik ve hafızamızda unutulmaması gereken en güzel kitaplardan birini önereceğim. Sofie’nin Dünyası, ortaokulda bir öğretmenimin, duyduğum felsefeye karşı beslediğim ilgiden ve gözlemden yola çıkarak bana bu kitabı tavsiye etmişti.

Kitabı okumaya başlamadan önce epey heyecanlıydım. Kitaptan beklentim olduğundan fazlasıydı belki de, kitabı abartısız 1 gün içinde bitirdiğim ve bayıldığım ilk kitaptı. Şaşırtıcı bir sonu olması yazarın amacını kanıtlamıştı belki de. Sofie 15. yaş gününde posta kutusundan bir mektup alır. Mektupta yazan ‘Kimsin sen ?’ sorusu ile felsefenin çığır açan uçurumlarına sürükleyen bu soru Sofie’nin bir başlangıcıydı. Jostein Gaarder adlı yazarın gelmiş geçmiş en az öz felsefeyi açık uçlu kapıdan sizleri meraklandıran soruların ve cümlelerinin ardından baktığınızda kitabı sevmekle kalmayacaksınız. İlk önce kitabı okurken Sofie karakterimizin kendisine sorduğu sorular ile daha sonra da bir türlü yanıtlandıramadığı kafasını kurcalayan tatlı merakı ile baş başa kalan Sofie Amundersen evrenin var oluşu ve dünyada ki çoğu şeyi sorgulamaya ve sizi sorgulatmaya başlıyor.

Sofie’ye devamlı mektuplar geliyor, Sofie bu kişinin kim olduğunu merak ediyor ve o kişiye ulaşmak bile istiyordu. Gelen mektuplar Sofie’yi allak bullak ediyor kimi zaman annesi ona gelen mektupların aşk mektubu olduğunu düşünüyordu. Bir gün mektubu yazan Alberto Knox ile karşılaşacak ve daha büyük bir düşünce akımına kapılacak olan Sofie felsefeyi adım adım yutarken doymak bilmeyen düşüncelerine ara vermiyordu. Sokrates’i, Platonu ve daha birçok felsefeciyi ve felsefeyi öğreniyordu. Okuyucu Hilde ile tanıştığında ise olaylar daha farklı bir pencereden yansıyacak Sofie’de yok olacaktı. Şaşırtıcı bir sona dahil olan şaşırtıcı karakterlerle başarılı bir roman. Eğer okumayı ve düşünmeyi seviyorsanız bu kitap sizin için muazzam ölçüde fevkalade gelecektir.

Okunması gereken başarılı roman yazar John Greed tarafından yazılmış bu roman ,felsefe dolu eğlence ve süprizlerle dolu bol düşündüren ve güldüren nefes kesici bir kitap.

Yazının Devamı

KİTAPTA Kİ MİRAS

Merhaba sevgili okurlarım, bugün Lottie ve Yeşil elma ağacı adlı kitabı yorumlayacağım, gerçekten çok etkilendiğim bir kitaptı. Bu yüzden bu özel kitabı sizlerle paylaşmak istedim.

Lottie Fiske adlı karakterimizin hiçbir yeteneği ve sahip olduğu tek şeyin (başlarda) tek dostu olan Eliot ve yeşil elma ağacıdır. Yeşil elma ağacından Lottie ‘ye sürekli doğum günlerinde bir mektup gelmektedir . Lottie’de yanıt olarak birkaç hediye ister. Ancak bir gün Eliot hastalıktan dermansızca yataklara düşer. Okula gelemez haldedir. Sürekli öksürüyor ve artık evden çıkamıyordur. Lottie ne yapacağını bilemezken, yeşil elma ağacında gizemli bir dünyaya açılan bir geçit belirir.

Eliot’ın hastalığına derman olacak iksir bu dünyadadır. Lottie biricik arkadaşını kurtarmak için öbür dünyada birsürü maceraya ve yeni arkadaşlıklara karış biricik arkadaşını kurtarmak için öbür dünyada birsürü maceraya ve yeni arkadaşlara sahip oluverir. Benim kitapta en etkileyici bulduğum kısım Lottie Fiske adlı karakterin beklenmedik bir şekilde değişmesiydi, ayrıca yeni edindiği arkadaşlıklarından da bir çok ihanete ve gizeme sürükleyecek şeylere tanık olması ve tanık olmamdı. Kabul edemediğim kısımlarda vardı kitapta örneğin Lottie’nin elma ağacından haberleştiği profesörün kaçırılması ve iksirin sahte olup olması ikileminde kalmak. Belki bazı bölümler çocukça gelebilir ama kitapta alınması gereken çok ders ve örnek var. Dostluğu değil aynı zamanda aile olmayı kardeş olmayı öğretiyor. Belli bir emeğin olması hoşuma gitti kitapta bazı fikirler basit olsa bile her kitabın mutlu sonla bitmesini en çok bu kitapta istemek ..Kesinlikle yazarın elde etmek istediği buydu diyebiliriz. Sanırım güzel bir mirasa sahip olmak için güzel düşünceler yeterli olabiliyor. Örneğin Lottie ve Yeşil elma ağacı adlı kitabımızda yer alan çoğu güzel düşünce gibi.

Yazının Devamı

Merhaba sevgili okurlar !

Kitap kesinlikle okunmaya değer , nefes kesici ve sürükleyici adeta insanlığın benliğini anlatıyor. Kitapta ıssız bir adaya düşen küçük çocukların yaşam mücadelesini anlatıyor. Kitabı okurken kimi zaman ağlayıp kimi zaman gülebilirsiniz. Benim en sevdiğim kısım dostluklar ve küçük çocukların ne kadarda direnişe açık olduğunu okuduğum kısımlardı.

Domuzcuk adlı şişman çocuk ve Jack adlı çocuğun liderlik etmesi ilk başta tüm çocuklara cazip gelse de karşı çıkanlar ve adadan kurtulmak için çözüm üreten Jack’e güvenmelerinin yanı sıra bir düzen olması tüm çocuklar için en iyi seçenekti ama sonradan olaylar biraz daha garipleşiyor. Ateş yakıyorlar ve nöbetçi tutuyorlar bir geminin geçmesini bekliyorlar. Olayların sarpa sardığı yer de tam olarak bu kısım Jack ve onun grubunda olan çocuklar dağa çıkar ve Ralph(Ralp düşman ama bir yandan asi ve özgür ruhlu bir çocuk ) ve Ralph’in yanında bulunan çocuklara düşmanca tavırlar takınırlar.

İki tarafın da belli başlı eksikleri var, çocuklardan kaybolanlar ölenler ve sonradan çıkan vahşi yamyamlıklar .. Okurken kitabın içinde kaybolabilir hatta Ralph adlı karaktere bir yandan öfke duyup bir yandan liderlik özelliğine hayranlık duyabilirsiniz ki benim için Ralp ne kadar canavar kişilikli de olsa sonuçta kitabın sonlarına doğru çocuklardan doğunu kendi grubuna çekmeyi başarıyor. İyi taraf yahut kötü taraf yok. Sadece özgürlükleri için ve açlıkları için savaşan çocuklar var.

Yazının Devamı

Öncelikle; Hepinize merhaba sevgili okurlarım

Bugün sizlerle okuduğum ve etkilendiğim bir kitabı paylaşacağım. Umarım benim kadar bu kitabı sizler de beğenirsiniz. Öncelikle bir dünya klasiği olan ve başarılı bir yazarın elinden çıkmış, yepyeni bir dünyayı keşfetmemizi sağlayan Jack London’un, Martın Eden adlı eseridir. Bu kitabı defalarca okumama rağmen hiç bıkmadım ve her defasında bu kitaba tekrardan hayranlık duydum.

Martın karakterine içten içe bir saygınlık duymam için o kadar sebep vardı ki o pes etmeyen bir maceraperestti benim için. Kitapta anlatılan şey Martın Eden karakterinin tutkulu, âşık, sorgulayan, inanan ve idealleri uğruna, çıkarına olmasa da düşündüklerini cesurca ifade eden bir gemi işçisi olması ve Ruth adlı kız ile tanıştıktan sonra işçi sınıfını keşfetmesi ve dahası kalbini sadece Ruth’a değil içinde tutuşan yazarlık hayallerine de tutuşması.. Kitapta uğradığım hayal kırıklığı elbette ki saçma değildi. Kitabın sonlarına doğru kaybettiğimiz bir adet Martin ve acı ölümü idi. Doğrusu kitabı ilk bitirdiğimde yazara öyle çok kızmıştım ki! Martın Eden ölemezdi, bunu kabullenmek zordu ona sayfalar dolusu güzellikler bahşetmiş ve sonra elinden alıvermişti.

Kitabın geri sayfalarına geri dönmek ve Martın karakterinin hala orada olmasını diliyordum. İçten içe Jack London’un yaratmış olduğu bu eseri seviyor bir yandan yazara kızıyor onu bir kaşık suda boğmak istiyordum. Jack London benim gözümde sihirli bir yazar, kendini Martın karakteri ile bağdaştırmış olabileceği hiç aklıma gelmemişti ama sonradan öğrendim ki çok ortak yönleri ve hayatlarının kısmen bir kısmı benziyordu. Jack London ile tanışmak istiyordum çünkü Martinle tanışmıştım ama bu kesinlikle hayal gücümün doyumsuzluğuna yetmiyordu ve yetmeyecekti. Ama bir acı gerçekte Jack London adlı hayalperest yazarın Martın eden ile beraber aynı kaderin sonunu paylaşması ve ölümü tatmasıydı.

Yazının Devamı

Sanat hastalığı

Görmek zor değil, mükemmel kavramına uygun bu kelimeyi doğrulayan perdeler o kadar ipeksiydi ki dünyanın öbür ucundan getirilmiş gibiydi. Sahne yaklaşık bir yüzyılı yutmuş toz ve pas içinde kalmıştı. Koltukların rengi önceden kırmızıymış fakat zaman içerisinde kahverengi –gri bir renk almış. Arada sırada açık pencerede içeri giren güvercinler ve böcek türü varlıklar sahnede kendilerince oyun oynuyorlardı.

Evvel zaman içinde kalbur saman içindeyken, kasabanın bir kısım zengin vatandaşları tiyatro ve sinema yani; çok amaçlı kullanılması için kısa zaman içerisinde küçük bir binayı inşa ettiler. Bina dışarıdan bakılınca büyük duruyordu. Pencere sadece kapı tarafında ve bir de arka kısımda bulunuyordu. Kasabadakiler oldukça heyecan ve beklenti içerisindeydiler. Açılış için başkan geldi ve etrafta posterler ve afişler ile özene bezene bitirilmiş binanın açılışına (neredeyse)tüm herkes tanıklık etmiş oldu. İlk hafta o kadar çok gelen oldu ki bu ilgi diğer kasabalara yayıldı.

Mızıka ve piyano ile yapılan bazen keman kimi zaman gitar çalınıyordu. Gösteriler ardı ardına kesilmeden yapılıyordu yalnızca sabah 10.00 gibi açılıyor akşam 6.00’da kapanıyordu. Uzun süre bu ilgi devam etti hatta ta öbür kasabadan sırf küçücük bir komedi-dram yahut kendi çaplarında yapılan operayı izlemek için gelenler oluyordu.

Yazının Devamı

HİKÂYE -1

Yaklaşık birkaç saattir odamın etrafında ki duvarların boya rengini inceliyordum. Ev iki katlıydı odaların çoğu kilitliydi ve kullanılamaz bir haldeydi. Yeni taşınmıştım ve oldukça sıkıcı bir yaz tatilinin ortalarındaydım. Annem bir iş seyahatindeydi ve 1 aya kadar dönecekti. . Bana biraz para bırakmıştı bu yüzden dışarı market harici pek çıkmıyordum. Akşam nerede ise olmuştu e-mail hesabımda bir sürü yeni mesaj vardı. İzmir de arkadaşlarıma veda edememiştim bu yüzden bana mektup yolluyorlardı, laptopumu açıp e-maillerime bakındım birinin üzerinde ‘Lütfen okumadan önce Eflatun serisi adlı kitabın son sayfasına bak ‘yazılı mesajı okudum. O kitabı nereye koyduğuma dair hiçbir fikrim yoktur Komik gelen ise arkadaşlarımın bana küçük yaptığı şakaların hala devam etmesiydi.

Küçüklüğümden bu yana şaka yapmayı ve yapılan olmayı severdim. Laptopumu kapatıp mutfağa gittim. Kendime biraz kahve yaptıktan sonra biraz uyumak iyi gelir diye düşündüm. Yatağımın yanında ki çekmecelerden biri açıktı. Hatırladığım kadarı ile en son CD’lerimi koymuştum. Çekmecenin kapağını yavaşça kapatırken bir ses duydum, diğer çekmeceye bir şey düşmüş olmalıydı. CD’lerden biridir diye düşündüm sonra diğer çekmeceyi açtım. ‘Eflatun serisi’ bu kitap nasıl buraya gelmişti! Duyduğum heyecan ve endişe beni korkuttu. Kitabın son sayfasını açtım, beyaz küçük bir kağıt ikiye katlanmıştı.

Okumakta tereddüt ettim. Sonra kağıdı açtım ‘1 haftadan uzun süre, peki bu nasıl bir bilmece? Mutfak dolabının arkasında saklanıyor öylece ’ . Kötü bir şaka olduğunu anlamıştım hemen e-posta kutumdan mesajı açtım ‘umarım inandığın şeyler gerçektir. Çünkü insanın zayıflığı gerçekliği değildir.’ Geri cevap yazmak için bir şeyler düşündüm. ‘Sayın şaka yapan zeki arkadaşım, umarım niyetin beni korkutmak değildir çünkü epey korktum ‘ yazdıktan sonra gönder tuşuna bastım, Birden mutfağımdan gelen bir ses ile odamdan dışarı çıkıp aşağı indim. Bir ayak sesi daha duydum evimde birisi mi vardı? Ama kimseye adresimi yollamamıştım. ‘Orada kimse var mı? ‘ mutfağa doğru yürüdüm ışıklar açık olduğu için bir nebze içim rahattı. Dolaplardan biri açıktı korktuğum için hızlıca odama koştum. Odamın kapısı kapalıydı açmayı denedim ama kilitliydi aşağı tekrar koştum ve evden hızlıca dışarı çıktım. Odamın penceresinde bir gölge vardı sonra pencereye yaklaştı ve bana baktı . Bir çocuk olduğuna emindim. ‘1 haftadan uzun süre kalabilir misin ‘ diye seslendi ve sonra içeriye koştu. Artık şaka istemiyordum bu korku bana yetmişti hızlıca telefonumu aradım ama odamda kalmıştı her şey tüm param odamdaydı. Eve hızlıca girip çıkabilirim diye düşündüm sonra sırtımda bir el hissettim ve arkama döndüm. ‘ Selam canım, ben İrem dışarıya ayakkabısız çıkman komikti iyi misin ?’ .

Yazının Devamı

Kristalin Minik Elleri

Enerjisi kızıl ışık saçıyordu göz alıcılığı ile. Kar yağışı yaklaşık 1 ay boyunca kesilmeyecek gibi duruyordu, Gece vakitleri dağlar soğuk olmak ile birlikte buzdan yapılma gibi duruyordu. Yıldızlar imrenircesine yaklaştılar taşı görmek için . Sonra bir yıldızın ayağı kayıverdi düşmeye başladı bilmediği yere doğru. Tutunacak hiçbir yıldız yoktu etrafında.

Kış, sonbaharı bekliyordu. Ağaç dalları yıpranmış ve bitkin duruyordu. Buzula dönüşmüştü bazı göller. Taş uyanması gereken zamanı bekliyordu kış ile birlikte. Arzuladığı şey gökyüzünden fazla olan enerjisini etrafa saçmaktan başka bir şey değildi. Büyüklüğü bir palamut kadardı, kış elleri ile tuttu taşı ve onu dünyanın öbür ucuna doğru fırlatıcı .

Taş, yüzyılların etkisi ile, değişime uğramıştı. Artık daha küçük bir kristal parçasıydı. Müzede sergilenecek kadar değerliydi. Kışı görmeyeli uzun zaman olmuştu taş için. Onu özlüyordu, soğuktan eser yoktu müzede. Bir vakit taş bir şeyler hissetti , kötü bir şeyler.. Taş kucaklandığını fark etti birileri ya da bir şey onu çalıyordu, Kızıl ışıklarını saçtı etrafa kışı bekleyecekti kristalleri gittikçe parçalanıyordu. Enerjisini kaybetti ve müzeden dışarıya çıktığını anladı, havada nem kokusu vardı ve soğuktan eser yoktu. Yıldızları görmek için uzandı ve onlara kışı getirmelerini fısıldadı.

Yazının Devamı

BAŞARI İÇİN MUTLULUK

Her gün gülümseyerek uyandığınızı düşünün, kendinizi daha iyi ve daha pozitif olarak bulduğunuzda ruh halinizde ki değişiklik günün içine sıçrayacak.

Ömrümüz bile uzuyor olabilir belki de, bazı zamanlar toplum içi yaşadığımız sıkıntılar iş, güç ve eğitim hayatında bizi oldukça etkiliyor. Üstesinden gelebilmek için arkadaşlarınızdan birini arayıp onunla muhabbet edin, bir bardak kahve için ve dinlenin.

Başarı, sorumluluklarımız sayesinde oluşan bir gerçeklik. Başarıyı elde etmek için çoğumuz yetenekleri sayesinde kolayca bir yerlere gelebiliyor, bazımız da çabası ve olağan çalışma süreci ile hedeflerine uyarak güzel şeyler elde ediyor. Hayatımızda bir şeyler yapıyoruz. Uğraşıyoruz, çabalıyoruz. İnsan olabilmek için yaşarken aynı zaman da ihtiyaçlarımız için bir rutin havanın içinde koşturup duruyoruz. Günlük hayatımızın bir parçası olan sorumluluklarımız belki de bizi ileride en mutlu edecek anılara yahut sahip olacağımız çoğu iyi şeye sebep olabilir. Yüzümüze kondurduğumuz basit gülücükler bizi biz yapan asıl şeyler (bence), insan olmamızın en güzel kısımlarından biri etrafımıza saçtığımız mutluluk verici pozitif dalgalar. Bu bizi biz yapan asıl şey. Kalbimizin derinliklerinde kahkaha atan bir çocuk olduğunu hayal etmek için henüz geç değil. Kim olursanız olun ya da kaç yaşında olursanız sizi değiştirebilecek en güzel şey kahkahalarınız olacaktır.

Kısa sürede etrafınızda ki kişiler, sizin yahut kahkaha atan kim olur ise onun hayatında bir şeylerin değiştiğini fark etmek ve bunun doyasıya tadını çıkarmak sizin elinizde. Mutluluk kolay elde edilen dolu dolu ve içi dışı bir olan bedava ve her ana ait olabilen en güzel şey .

Yazının Devamı

İYİNİN İYİSİ DE VARDIR

Hep bilinen bir söz vardır.’’ Beterin beteri vardır. ‘’ Birini ne zaman teselli edecek olsak , hemen ağzımızdan çıkıverir. Çok da doğrudur.

Bize şükretmeyi öğretir.Hep bilinen bir söz vardır.’’ Beterin beteri vardır. ‘’ Birini ne zaman teselli edecek olsak , hemen ağzımızdan çıkıverir. Çok da doğrudur. Bize şükretmeyi öğretir. Bende diyorum ki:” İyinin iyisi de vardır. “Nasıl mı? Hepimizin yaşadığı bir durum aslında…Hayatımızda keşke dediğimiz her durum; iyinin iyisini beklemediğiniz içindir.Karşımıza çıkan ilk bulduğumuzu en iyi zannedip acele davranmamızdandır. Oysa o sadece iyidir.En iyi hep sonra çıkar gelir nedense…

Belki çok nadir istisna hariç olabilir.En basitinden pazardan domates alırsınız ,az sonra daha iyisini görürsünüz…”Keşke hemen almasaydımmmm.”deyiveririz. Keşke onu kabul etmeseydim,keşke hemen gitmeseydim…Biz keşke değil, iyi ki demek için beklemeliyiz. Yani sabırlı olmalıyız. Anlayacağınız özetle: ” İyinin iyisi de vardır.” sözü bize sabırlı olmayı öğretir.Bekleyin ve sonucu görün.Yalnız bir tavsiye; iyinin iyisini bulunca daha daha iyisini beklemeyin.Aksi takdirde iyi olanıda kaçırabilirsiniz.

Yazının Devamı

Anlayışla karşılama

Bakınız, o sadece bir oyuncudur. Kendi rolleri içerisinde adım adım ilerliyor, kılıktan kılığa girip duruveriyor gözler önünde.

Sahne misali bir dünya, etrafında dekore dal kaplamalı ağaçlar meşe, palamut, çam çeşit çeşit. Seyirci etrafındaki herkes belki de . Arlanmaz uslanmaz bir role giriveriyor bazen! Rahatsızlık verici bir role bürünüyor genç adam, bağırıyor ve etrafındakilere korku salıyor içinde hırs ve dolusu bir kin ile çevresindekilere laf atıyor. Bakınız, o sadece bir oyuncu bile olsa etrafındakilere korku salmıştır. Rol bir baba rolü bir arkadaş rolü bir kardeş rolü herhangi bir rol olabilir. Bakınız ne görüyorsunuz? Haddini aştı öyle değil mi? Şimdi onu kim sakinleştirecek.

Elinde bir buket çiçek sahneye yürüyor ayaklarında takunya ve saçlarında kurdeleli kumral tenli güzel bir hanımefendi. Rolü herhangi bir rol. Aklı havada lakin, nazik ve kibar biri. Ayakları ile dans ediyor öncesinde sonra elleri ile eşlik ediyor şarkıya sokağın ilerisinde bir simitçi ile bir çocuk oturuyor onlarda ayağa kalkıp hanımefendiye eşlik ediyorlar. Şarkı kin dolu gencin dikkatini çekti ve yaklaştı gökyüzüne baktı şöyle insanlara, çilekeş durumundan eser yoktu şimdi. Oturup bir gülümseme ile izlemeye başladı her şeyi hayatı farkında kıldı bir anda mutluluk. Rolünü değiştirdi şimdi sadece mutlu biriydi , mutlu ve sonuna kadar yaşamak isteyen içine güzel kokular çekti şöyle havadan sudan. İleride at çiftliği gördü. Sahneden indi ve ata bindi. Saçları gür delikanlı şimdi bir çiftçi rolündeydi.

Kimi zaman insan bir role bürünür ve etrafındakileri görmezden gelmeyi başarır. Roller her zaman değişebilir. Uygun bir zaman diliminde dönüşüverir, kızgınlık hüzün duyguları ve acı zaman zaman mutluluk basit hislerin anlık zevkleri rol içerisinde mimiklere jestlere yansıdı. Yaşadığımız hayatın oyun perdeleri ve karşılaştığımız insanlar ile oynadığımız tiyatro çerçevesi bizi sahiden yaşanılabilir hayatı kıldı. Yönetmen ise o kadar hoştu ki bizlere onca dekoru ve bu sahnenin(dünyanın)içerisinde her bir insanı manevi ve maddi zengin dünyaya getirdi.

Yazının Devamı

ANLAYIŞLA KARŞILAMA

Karşımızda ki kişiyi anlamak için ne yapıyoruz? Birbirimizi anlayabilmek için cümleler kurmaya kendimizi doğru ifade etmeye ihtiyacımız var. Empati kurarak, karşımızda ki kişiyi anlamamıza yardımcı olabilir, günümüzde çoğu kişinin bunu yapmaması kaynaklı çoğu sorunun ortaya çıktığını ve çıkabileceğini düşünüyorum.

Empati kurak yeterli mi? İletişim kurarken, sadece kendimizi ifade etmeye çalışıyor, kendi düşüncelerimize ve kendi anlayış biçimimize uyarak aynı zamanda karşımızda ki kişinin nasıl bir durumda olduğunu bilmiyoruz. Günümüzde her gün insanlar biraz daha duyarlı hale gelse, yapabileceğimiz basit ama buna rağmen kimilerinin yapmaya tenezzül etmediğini bilmek, toplumu da etkileyebilir. Cidden bir şeyleri değiştirebiliriz, Empati kurmak yeterli olmayabilir ya da yapmıyor olabilirsiniz, o halde düşünerek hareket etmek yeterli olabilir. Yaklaşık birkaç gün öncesine kadar bir felsefe kitabında, düşünce gücünün ne kadar önemli olduğunu anlatıyordu. Düşünmek hayatımızın öncesinde nasıl yer aldıysa geri kalanında da önemli bir faktör olmaya devam edecek.

Düşünce bizi yönetiyor olabilir mi? Eğer yaptığımız şeyler iyi yahut kötüyse bunu düşüncelerimizin bir parçası olduğunu elbette ki biliyoruzdur. Peki, bilincinde olmadan yaptığımız çoğu şey düşüncesizce yaptığımız bir şey midir? Yardımsever olan bir genç bana hayatta insanları mutlu etmenin ve onlara yardım etmenin kendini rahatlattığını ve daha iyi bir ruh halini taşıdığını söylemişti. Küçüklüğünden beri öyle olduğunu söyledi. Yaptığı iyiliklerin karşılığını beklemeden ama düşünceli bir şekilde hareket ediyordu. Çoğu kişi iyiliğinin bir karşılığını bekler yahut bir iltifat edildiğinde karşılığını alma beklentisinde olur. Nedeni ve bilimsel bir gerçekliğini ne kadar doğru olup olmadığını bilmediğim için sadece etrafımda yeterince örneklerden ve gözlemlerden yararlanarak birkaç sözlü kanıt ile bunu açıklayabiliyorum. İnsan, düşünce ve empati, düşündünüz mü siz bu konu hakkında ne yapıyorsunuz? Ya da ne yapacaksınız? Unutmayın, ileride veya şu an yaptığınız iyiliklerin size bir dönüşü olsa da olmasa da insan sürekli kendini dönüp dolaşıp aynı konunun içinde bulmaya çok müsait.Nursima Akyürek

Yazının Devamı