Köşe Yazıları

“Araba John Wick’in Arabası”

“Araba John Wick’in Arabası” Yaşadığımız deprem bir filmi, daha doğrusu bir film repliğini hatırlattı.

Filmin adı, John Wick… Bir seri film…

Serinin dördüncüsü vizyona girmek için gün sayarken, daha şimdiden unutulmazlar arasına giren filmin hikayesi çok çok özetlersek şöyle: Köpeğini öldürüp arabasını çalan Josef Tarasov’dan başrolümüz John Wick’in (Keanu Reeves) intikam alacaktır. Fakat o ki, Josef, New York Rus mafya grubu lideri Viggo’nun oğludur… Sonucu tahmin ettiniz tabii, New York kan gölü olur, Tarasovlar ve ekipleri ölür!

İlgili Makaleler

İkinci film yine Tarasovlar’ın garajında başlar. İdareyi eline alan Viggo’nun kardeşi Abram emir vermiş, John’u bertaraf etmek için müthiş bir hazırlık yapılmaktadır.

Durumu meraklı yardımcısına özetler kardeş Tarasov…. Adam şaşkındır. “Yani bütün bunlar bir araba için mi?” diye sorar. Abram korku ve öfkeyi birlikte yaşayarak cevabı verir:

“O sıradan bir araba değil! “Araba John Wick’in Arabası”

***

Uykum kaçmıştı. O gece bir türlü uyuyamadım. Bu sebeple depremi neredeyse eş zamanlı öğrendim. İlk haberlere göre merkez Pazarcık’tı. Sarsıntı Gürcistan ve Mısır’da da hissedilmişti. Kalbime bir sızı düştü. “Maraş, Adıyaman, Antep, Hatay külliyen yıkılmış olmalı” diye düşündüm. Maalesef durum buydu. Malatya, Adana, Diyarbakır, Kilis, Osmaniye ve Urfa ilk anda aklıma gelmese de ilerleyen dakikalarda oralardan da kara haberler aktı geldi.

İlk görüntüler tam anlamıyla şok etkisi yaptı. İlçeleriyle birlikte bu şehirlerde inanılmaz bir yıkım yaşanmıştı. Alan 13 milyon kişinin yurduydu ve büyük kısmının hayatı artık asla eskisi gibi olmayacaktı.

O andan itibaren şu ana kadar acımız da yasımız da yaşımız da dinmedi. Tersine her bir kare görüntü, her bir çığlık, her bir feryat dalga dalga ruhumu sardı. Tıpkı sizler gibi…

Ayrıca, devamı malum…

Dünyayı yardıma koşturacak kadar büyük olan zelzelenin hemen akabinde ülke bölgeye aktı. STK’lar, yardım kuruluşları, belediyeler, siviller, askerler, polisler, kamu kurumları… Sonuç olarak, görevlilerden gönüllülere, siyasilerden taraftarlara ve tabii ki gazetecilere kadar herkes oradaydı.

Bir bardak suyu kapan alevi, bir dilim ekmekle koşan sünniye; battaniye dağıtan solcu, ilaç taşıyan sağcıya; beton kıran Kürt, demir kesen Türk’e karıştı.

Yitirdiklerimizin acısı ne kadar derinse, sonradan koca koca taşların altından aldığımız canların sevinci bir o kadar kuvvetliydi.

Yıkıldık…

Üşüdük…

Ağladık…

Yorulduk…

Yas tuttuk…

Ve dahasını ve dahasını ve dahasını… Bir ve beraber olarak…

***

Eş zamanlı olarak kızdık: Her yere yetişilememişti…

Refleks vermekte gecikme oldu belki, belki de organize olunamamıştı ilk günler…

Devlet ricalinin en üstünden, Cumhurbaşkanı’ndan da teyit edildiği gibi, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in de altını çizdiği gibi aksaklıklar olmuştu.

Enkazın altında insanlar dondu… Kurtarılabilecek olanlar bazı vatandaşlarımızın gecikme veya aksaklık ile kaybedildiği anlaşıldı.

Günlerce başına gidilememiş enkazlar vardı…

Eşleri, dostları, anaları, babaları, kardeşleri, çocukları feryat figan ederken gördük. Dahası, röportajlar bizi de vurdu.

Birilerinin dediği gibi hiçbir şey olmadı değildi belki ama bazılarının anlattığı gibi dört başı mamur bir çalışma da gerçekleşmedi.

Alan büyük, yıkım korkunçtu.

Sonra o kadar ızdırabın arasında yağmacılar çıktı meydana ve onlar üzerinden değişik fitilleri tutuşturmak isteyenler…

Bu arada sahipsiz kalan çocuklarımız düştü birden aklımıza.

Binaların kiminin yanlış yerlere yapıldığı, kiminin kötü mühendislik ürünü olduğu, kiminin malzemesinin kalitesizliği, kiminin denetlenmediği, kiminin denetlendiği halde kapatılmış gözlerin insafsızlığına uğradığı, kiminin kolonlarının kesildiği anlatıldı durdu.

Müteahhitler, denetim elemanları, yerel yönetimler başta olmak üzere herkes bir sorumlu aradı.

Onbinlerce cenazenin tek suçlusu zelzele olamazdı ya!

***

Son olarak, ben devletimizin bunları bildiğinden, duyduğundan, gördüğünden eminim!..

Bugün olur, yarın olur; gecikmede kabahati olanlar, yetkisini kötüye kullanıp olmayacak yerlerdeki yapılaşmaya izin verenler; denetimi hakkıyla yapmayanlar; kan emiciler; yağmacılar; varsa fitneciler; devlet de var. Aklı, hafızası, tecrübesiyle…

John Wick’in nazarında arabası mafyaya tek başına savaş açacak değerdeydi.  Ayrıca, bizim de nazarında değerli olduğumuz bir devletimiz var.

Var var…

Hem de John Wick’ten bile güçlü, kudretli, inatçı, takipçi…

İnsanlarımızı John Wick’in arabasından daha değersiz görenler, o devletin eli yakalarına yapışmayacak sansa da…

Bazen gecikse de!..

“Araba John Wick’in Arabası”

Daha fazla köşe yazısı için tıklayınız…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu