Prof. Dr. Fatih SATILKöşe Yazıları

DİN, BİLİMLE ÇATIŞIR MI?

Materyalist felsefeyi savunanların iddialarından birisi de, dinin bilime karşı olduğu görüşüdür. Onları böyle bir kanaate götüren, Hıristiyan dininin geçmişteki uygulamalarıdır aslında. Orta Çağ’da İsevilik hakiki dininden uzaklaşmış ve bozulmuş olan Avrupa Hıristiyan dünyası, bütün fen, ilim ve sanattaki gelişme ve düşüncelere, bilimsel gelişmeye karşı durmuşlardır. Fransız İhtilali’nden sonra da, ilim ve fen taraftarları, Hıristiyanlık dini adına yapılan baskılara karşı baş kaldırmışlardır. Bu tarihten sonra bütün bilimsel düşünce ve teknik gelişmeler, dinden tamamen arındırılarak ateist bir düşünce ile takdim edile gelmiştir. Son iki asırda, Batı dünyasından aktardığımız bilim ve fen sahasındaki fikir ve düşüncelerde yer alan Hıristiyan dinine karşı yaklaşım, maalesef bizde İslâm dinine karşı olma şeklinde tezahür etmiştir.
Batılı bilim adamlarının dine karşı oluşlarında kastettikleri din, Hıristiyanlıktır. Maalesef günümüzde materyalist felsefenin önderliğinde, insanlık tarihi boyunca, batıl dinler de dahil din adına yapılmış bütün yanlışlıkların faturası İslâmiyet’e kesilmektedir. Hakikatten uzaklaşmış Hıristiyanlık ve onun geçmişteki din adına uygulamalarıyla, İslâmiyet’in suçlu sandalyesine oturtulması yanlıştır.
İslâm dini kâinata ve evrene nasıl bakar?
İslâm dini, kâinatın tamamını adeta bir kitap gibi kabul eder. Allah’ın kudret sıfatının eseri olan ve elementlerle yazılmış bir kitap. Her bahar sanki bu kitabın bir sayfası, asırlar o kitabın formaları hükmündedir. İnsan ise bu kitapta bir kelimedir. Bütün bilimler, bu kâinat kitabını okumaya ve anlamaya çalışmaktadır. Yani, taşıyla, toprağıyla, havasıyla ve suyuyla, bitkiler, hayvanlar ve insanlarıyla âlemi dolduran canlı ve cansız umum varlıkların yapısını, bağlı olduğu kanunları ortaya koyma görevi bilimlerindir. İlimde ne kadar çok terakki edilse, yani varlıklar hakkında ne kadar geniş bilgi sahibi olunsa, Allah’ın kâinattaki tasarrufu, hikmet ve hakimiyeti de o kadar iyi bilinecektir. İşte bu şekilde Allah’ı bilme ilmine de Marifetullah denilmektedir.
Evrendeki her varlık plânlı ve ölçülü yaratılmıştır. Bu ölçülü ve planlı, bir maksat ve gayeye göre yaratılışın düşünülmesi de “Tefekkür”, yani, fikir ve akıl yürütme, yorumlama olarak ifade edilir. Kâinattaki varlıkların yaratılış gayelerini, hikmetlerini, sanat inceliklerini, buradaki ilmin genişliğini ve derinliğini bir saat tetkik etme ve düşünmeyi, yani tefekkürü İslâmiyet bir sene nafile ibadetten üstün görmektedir.
Kur’an’a ters düşen, bilim değil, ancak bir takım teori ve hipotezler ile bilime ideolojik yaklaşımlardır.
Kur’an; “Düşünmez misiniz?”, “Akıl etmez misiniz?” diyerek insanı akla havale eder, düşünmeye teşvik eder. Yine Kur’an’da; “Rabbim ilmimi arttır de”, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” denmektedir. Böyle bir din, ilme karşı olabilir mi?
“İlim mü’minin kaybolmuş malıdır, nerede bulursa almalıdır”, “Alimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlıdır”, “Alimlerin mürekkebi ile şehitlerin kanı tartılsa, birincisi ikincisinden ağır gelir”, “Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin” gibi ve benzeri hadisler, Müslümanları bilime ve okumaya teşvik etmektedir.
Demek ki sorun İslam dininde değil, sorun İslam’a uygun yaşamayan ve İslam’ın gösterdiği doğru yolda gitmeyen bizlerdedir. Yazımı Muhammed İkbal’in bir sözü ile tamamlamak istiyorum: ”Kaçın bu Müslümanlardan, sığının İslam’a”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu