Gerçek mi, Manipülasyon mu?
Gerçek mi, Manipülasyon mu?
Düşünsenize, bir gün radyodan gelen bir haber dünyayı yangın yerine çevirebilir mi?
Tarih boyunca propagandanın gücü çok kez kanıtlandı ama 2. Dünya Savaşı’nın bir yalan haber sonucu çıktığını söylemek, hem ilginç hem de biraz yanıltıcı olur. Yine de bu savaşın kıvılcımını çakan bazı “uydurulmuş gerçekler” var, ve bu da bize medyanın gücünü bir kez daha hatırlatıyor.
1939 yılının yaz aylarına dönelim. Almanya ve Polonya arasında zaten ciddi bir gerilim vardı. Hitler, Polonya’ya saldırmak için bahane arıyordu ama uluslararası kamuoyunu kendi tarafına çekmesi gerekiyordu. İşte tam bu noktada, tarihe “Gleiwitz Olayı” olarak geçen bir manipülasyon devreye girdi.

Gleiwitz, Almanya’nın Polonya sınırına yakın küçük bir kasabaydı. 31 Ağustos 1939 gecesi, Nazi istihbaratından bir grup Alman asker, Polonya askeri kılığına girdi ve Gleiwitz’teki bir radyo istasyonuna saldırdı. Amaçları belliydi: Tüm dünyaya, “Polonya bize saldırdı” mesajını yaymak. Hatta bir adım daha ileri gidip, birkaç esiri Polonya üniforması giydirerek öldürdüler ve “kanıt” olarak sundular. Ertesi gün Alman gazetelerinde bu olay “Polonya’nın saldırganlığı” olarak duyuruldu. İşte bu yalan haber, Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesine gerekçe oldu ve 2. Dünya Savaşı’nın fitili ateşlendi.
Bu olay, bize savaşların sadece cephede değil, zihinlerde ve medyada da kazanıldığını gösteriyor. Düşünsenize, bir radyo yayını, koca bir kıtanın kaderini değiştirebiliyor. Ama bu sadece geçmişte kalan bir hikaye değil. Günümüzde de benzer manipülasyonlarla karşılaşıyoruz. Bir tweet, bir haber, bir video… Hangisi gerçek, hangisi yalan? İnsan bazen bu bilgi bombardımanında kayboluyor.

Belki de asıl ders şu: Bilgiye hemen inanmadan önce bir durup düşünmek, sorgulamak gerekiyor. Çünkü tarihte gördük ki, bir yalanın etkisi bazen tahmin ettiğimizden çok daha büyük olabiliyor. Ve bu yalanlar, bazen koca bir dünyanın karanlığa gömülmesine sebep olabiliyor.
Günün Kelimesi : Anksiyete
Hepimiz bir şekilde anksiyeteyle tanışmışızdır. Kimimiz günlük hayatın yoğun temposunda, kimimizse derin bir huzursuzlukla bu kelimeyi duymuş, içsel bir kaygı yaşamıştır. Ancak anksiyete kelimesinin kökenine bakacak olursak, bu duygunun aslında ne kadar eski ve derin bir anlam taşıdığını daha iyi anlarız.
Anksiyete, Fransızca anxiété kelimesinden türetilmiştir. Bu kelime, “sıkıntı, endişe, sebepsiz korku” gibi anlamlar taşır. Fakat kökeni, Latince anxietas sözcüğüne dayanır. Latince’ye baktığımızda, kelimenin asıl kökeni angere fiilidir; bu fiil, “sıkmak, daraltmak, boğmak” gibi anlamlarla tanımlanır. Anksiyete, kelime olarak bile bir baskıyı, daralmanın, boğulmanın, bir tür sıkıntının işaretidir. Bir şeyin, bir duygu ya da düşüncenin, insanı sanki içine hapseden, nefes aldırmayan bir hale gelmesi gibi.
Latince kökeni, bu kelimenin çok eski zamanlarda bile insanları nasıl etkilediğini gösteriyor. Gerçekten de, “sıkıştırmak” ya da “boğmak” fiillerinden türetilen bu kelime, insan ruhunun yaşadığı karmaşayı, tıpkı bir düğüm gibi sıkışan duyguları çok doğru bir şekilde tanımlıyor.
Bugün ele aldığımız konuların sonuna geldik , bir sonraki yazımızda görüşmek üzere hepinize sağlıklı iyi günler diliyorum.
Balıkesir Marmara İlçesi: Tarih, Kültür ve Nüfus Değişimi
Yusuf Emir Akpınar