Elif Yavaş

KİTAPLARDAN FİLMLERE YÖNELİŞ

Yazı dünyasından kesitlerle gerçek yaşamı selâmlamaya ne dersiniz? Beğendiğim paylaşımlarımı sizlere aktarmak istiyorum.

 

* “Balzac, romanlarında oluşturduğu kahramanların, gerçek yaşamda gerçekten yaşadığına kendisi de inanırmış. Mesela, çok ağır hasta olduğu günlerden birinde kendisini ancak romanlarının birindeki doktorun kurtaracağını söylemiş.”

İlgili Makaleler

* Balzac’la ilgili yaşanmış başka bir olay daha anlatılır: “Onun sık sık kendini gösteren bu saplantısıyla dalga geçmek isteyen dostları, romanlarında anlattığı kontesin kendisini ziyarete geldiğini söylerler. Balzac, kendi nezaketi içerisinde: ‘Lütfen içeri girsin!’demiş.”

 

Beğenilen ve ilgiyle okunan yazarlarımızın kitapları gün gelir filme uyarlanır. Romanlarla filmler ikiz gibidir adeta. Macera filmi yahut bilim kurgu filmi izlemeyi sever misiniz? Filmler de böyledir. Uludağ Üniversitesi (Bursa) birinci sınıftayken kız yurdumuzla her pazar günü akşamı saat 20.00’de (sınav haftaları hariç) film odamızda film saatimiz olurdu ve çoğu kaliteli filmi de oradan tanımışımdır. Labirent, Küp, Kristal Kafatası Krallığı, Mumya filmlerinden çok etkilenmiştim o yıllar, düşündürücü sahneler büyüledi zihnimi. Notre Dame’ın Kamburu kitabını üniversite mezuniyet sonrası Çanakkale-Çan İlçe Halk Kütüphanesinden alıp okumuştum. Kalın kitap çeviri olunca sıkıldım elbet ama bitmişti, filmini daha çok sevdim. İzleyenler yahut kitabı okuyanlar varsa bana eşlik edebilir. (Anlayamadığım çeviri eserlerin önce filmini izlersem o kitapta tanıdık ve rahat bir yolcu oluveririm. ) Bu eserde Quasimode ismindeki sağır kambur zangoç, klişe (basmakalıp) tip değil aslında, onu tanıdıkça okuyucu seviyor. Bu zangoç (Zangoç: Kilisede hizmet eden ve çan çalan kimse), La Esmeralda’ya vurgundur. Zavallı Quasimoda’ya beyaz perdedeki filmde acımıştım şefkatle. “Zangoç” kelimesini ilk duyduğumda (Hıristiyan dünyasına has bir terim tabi) ilkokuldaki teneffüslerde elde çalınan okul zilimiz, Hababam Sınıfı Türk filmindeki hademe Hafize Ana’nın elindeki çan yahut Müslüman âlemdeki camilerde yardım toplayanlar aklıma geliverdi.

 

Gözlem gücü mühimdir. Samipaşazade Sezai’nin “Sergüzeşt” eserindeki Dilber, Mustafa Kutlu’nun “Bu Böyledir” eserindeki Süleyman, Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf” eserinde Yusuf, Halid Ziya Uşaklıgil’in “Mai ve Siyah” romanında Ahmet Cemil, Emine Işınsu’nun “Küçük Dünya” eserinde Nur karakteri de böyledir. Kahramanlar hemen isimleriyle hatırlanırlar. Bu saydığım eserlerden ele alıp inceleyemediğim bir tek Küçük Dünya kitabı olmuştu. Ana karakter yanında yan karakter de hatırda kalabiliyor. Kahramanlar fizyolojik ve ruhsal durumlarıyla zaman ve mekân içinde net ve mantıklı kaleme alınmalı ki dönemin sosyal, kültürel, coğrafi yapısı da düşünülmeli.

Türk ve Dünya Edebiyatındaki önemli yazarlar, eserleri ve kahramanların diyalogları gözden geçirilmeli. Kendi kendine iç cümle, monolog da olur elbet ve psikolojik roman tadını verir. Peyami Safa, Orhan Kemal, Necip Fazıl, Kemal Tahir,  Cemil Meriç, Yaşar Kemal gibi dev yazarların yazdığı ürünler de yıllarca raflardaki yerini korumuştur. Diyaloglar romanı monotonluktan kurtarıp canlı kılar. Karşılıklı konuşmalar, şive halk dili ile olmalıdır bir eserde. Her kitap yeni bir bakış açısı, yorum, renk, yeni bir sözcük, macera, araştırma ruhu katar insanoğluna. Kitaplar, filmler, insanlar ve hayata dair muhabbetteki iç dünyanız capcanlı yaşasın.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu