Köşe Yazıları

KİTAPLARIM VE EĞİTİM DÜNYAM

Dünya klasiklerimizden Jonathan SWİFT’in GÜLİVER’İN GEZİLERİ isimli macera ve gezi yazısı türündeki çocuk kitabını okudunuz mu? Her ne kadar çocuk edebiyatı türünde değerlendirilse de bu eserimiz büyükleri de kapsamaktadır ve eserden yetişkinlerimizin çıkaracağı ders barınmaktadır. Kitap; çocuk romanı ve gezi yazısı türlerini bir macerada toplar. Güliver, Liliput’ta (Cüceler Ülkesi’nde) önce parmak boyundaki cücelerle tanışır. Sonra da Brobdingnac’a (Devler Ülkesi’ne) gider. Bu kez de herkes ondan büyüktür. Kendisine minik kutudan ev yapıyorlar kitabımızda. Yazar Swift’in mezar taşında onun karakterini yansıtan, kendisine ait cümlesi: “Burada, vahşi hırsızlıklar karşısında kalbi parça parça olan biri yatıyor.” Siz de hayattayken ailenize vasiyet edip mezar taşınıza böyle özlü, kendinize has cümleler yazdırmak ister miydiniz? Şahsen ben heyecanla isterdim.

Alice Harikalar Diyarında (Lewis Carroll), Güliver’in Gezileri/Seyahatleri (Jonathan Swift), Balonla Beş Hafta (Jules Verne), İki Yıl Okul Tatili (Jules Verne), Midos Kartalı’nın Gözleri (Gülten Dayıoğlu) başta olmak üzere birçok çocuk romanımız hayatıma renk katmıştır. Kimilerini ortaokul, lise, üniversite, öğretmenlik dönemlerimde kütüphaneden bulup yeniden okudum. Gülten Dayıoğlu’nun vitrinimizdeki kitaplığımdan bana gülümseyen Fadiş romanını sanırım dört kez okudum. Sanki bazı kitaplar gözünüzün önünde vitrin olur ve romanın her ayrıntısı aklınızdadır. Gülten Dayıoğlu’nun çocuk romanları, İpek Ongun’un “Bir Genç Kızın Gizli Defteri” isimli İlk Gençlik serisi, Keloğlan Masalları, ağabeyimin hediye kitapları olan ‘Cin Ali’ okuma kitabı serisi (10 Kitaplık Hikâye Serisi-Kolaydan Zora), Elif Ba Alfabesi-Kuran Alfabesi serisi, renkli basım Ayşegül öykü kitap serisi, Milliyet gazetesi çocuk kitapları eki, Türkiye Çocuk dergisi (Aylık), Diyanet Çocuk dergisi (Aylık), Nasreddin Hoca Fıkraları serisi, “Kanal D Çocuk Kulübü’nün “Şirinler” çizgi filminin renkli hikâye kitap dizisi ile büyüyüp ardından Türk Klasikleri ve Dünya Klasikleri’yle kendimi donanımlı yetiştiren bir çocuktum ben. İlkokulda bir gün bile aksatmadan günü gününe, tarih ve saat detayına kadar düzenli “günlük” tutan bir öğrenciydim, benim yazma hevesim/sevdam belki de böyle gelişti.

 

İlgili Makaleler

Annem ve babam profesör falan değildi. Ailemizden hiç bürokrat, doktor, hâkim, savcı, müfettiş, yüksek mühendis, psikolog, vali, siyaset adamı, milletvekili, iş adamı, mübaşir, kaymakam gibi üst düzey meslek grubu insanlar doğmadı ve azıcık okumuşlarından olgun bir büyüğüm dahi çıkıp da elimden tutmadı. Sağlık memuru, polis, imam, öğretmen, asker, esnaf, çiftçi, hemşire, müezzin, muhtar, sanayici, demirci, ustabaşı gibi “ara meslekler” geniş akraba çevremde yaygındı lâkin hiçbiri iki yıllık ön lisans üniversite mezunu bile değildi. Liseye kadar gelebilmiş olan bir iki tane eniştem, zamanın koşullarında liseyi yarıda bırakıp çalışma hayatına atılmak zorunda kalan büyüklerim olmuştur. Ağabeyim ve benim ardımdan üniversite okuyan kuşağımız çoğaldı, 2000’li yılların çocukları anca zorunlu eğitim almaya başlamıştı. Ağabeyimin okuduğu kitaplar ve bana öğretmenimmiş gibi ders anlatışı, sokaktaki çocuklar yerine kitapları arkadaş edinişim, meraklı oluşum, oynamayı ve araştırmayı da ihmal etmeyişim itti beni okuma yolculuğuma.

Henüz altı yaşındayken “yazar ve sanatçı” olma hayalim vardı. Kendini kanıtlayarak öz güveniyle iyi işler başaran, memleketine ve ülkesine faydalı olan bir yazar/sanatçı olabilmekti gayem. Bana büyüyünce ne olacağımı sordukları vakit, büyüklerime anında cevap verebiliyordum. Ortaokulda da tercümanlığa/çevirmenliğe/turist rehberliğine, yabancı dile olan sevdam ve mükemmel bir öğretmenimi örnek alışım hedeflerim yönünde canlandırdı beni. Gönül isterdi ki çok eğitimli bir çevrede doğayım lâkin şehit toprağım Çanakkale’nin şirin ilçelerinde, yaz tatillerimde de yeşil obamızda vakit geçirerek Yörük kültürümle yoğrulmuşum. Şanslı bir kız çocuğuydum. Sülâlemizde dörtten fazla bölüm ve üniversite bitiren, üç dilden fazla yabancı dil bilen, en çok kitap okuyan tek aile bizim çekirdek ailemiz olan YAVAŞ ailesidir. Ağabeyim ve ben örnek olduk gelecek nesil akrabalarımıza. O yüzden ilkokul mezunu bile olamayan, zekâsı olmayan bazı gereksiz akrabalarımız asla kıskanıp da bizlere nazar değdirmesin, tam aksine gıpta ederek bu iki kardeşi örnek alsınlar. İlk kitabımı matbaadan çıkardığımda bana tepeden bakan küçük bir çevrem olsa da soyağacımda “yazar” doğan, “ailede ilk kitap yayınlayan ve yazar-şair olan” yine bendim. Elif YAVAŞ idi o yürek. Çalış, senin de olur. Çalışana, azmedene yüce Allah hep veriyor. Emeğimin karşılığını ben de yıllar sonra almaktayım, hiçbir şeyim birden ve emeklemeden olmadı.

 

 

Hayalleriniz varsa sıradan, kıskanç, güçsüz, tembel insanlara ve akraba çevrenize kendinizi asla ezdirmeyin. Cehalet varsa cahil tiplere karşı bilginizle mücadele verin. Negatif insanları hayatınızdan eleyince inanın yüzünüz daima gülecektir. Sadece bir selâm, merhaba ile iletişiminizi kısa kesin gerekirse kıskanç insanlara karşı. Sosyal mesafenizi iyi koruyun, derim. Az ve öz insan olması kâfidir. Selâm vermek sünnet, selâmı almak da farz hükmündedir İslâm dinimizde. Sırf Allah rızası için, farzı yerine getirmek uğruna, insan oluşundan ötürü “Aleykümselâm” deyip usulca karşınızdaki insanın selâmına karşılık verin. Çok da sıkı fıkı olmayın ilminize saygı duymayan basit insanlarla. “Ne zaman ki eğitimime hız verdimse, coğrafî mekân ve şehir değişimi yaptıysam, zor zamanımda yanımda olan akraba ve arkadaşlarımı iyi seçtimse, işte o vakit tüm hayallerimi alnımın teriyle özgürce yaptım.” diyebilirim. Şu hayatta hiç torpilim olmadı. Bazen “Neden olmadı bu iş, eğitim?” deyip hayıflandığımda, ardından ilerleyen süreçte başka insanlar üzerindeki sonuçlarını görünce “İyi ki olmamış. Benim için hayırlısı ne ise o olsun.” deyip Rabbime şükrettiğim günler çok olmuştur. Allah’ın sevilen bir kulu olduğumu düşünerek duaya çok inanıyorum. Aslında en büyük torpilim; ailem ve can dostum olan manevî babamdı benim. Bazen bir öğretmen, manevî baba yol gösterip ışık tutar yarım kalan hayallerinize. Asla küçümsemez sizi ve yıkılmaz öz güveniniz, ilhamınıza güç verip hayallerinizin ardında madden manen durabilmek uğruna kalbiyle çabalar.

 

Çocuk romanlarıdır kalbimi mutlu eden. Şiirlerdir, türkülerimizidir bana can veren. Dünya klasiklerimizden olan Küçük Prens, Çocuk Kalbi, Güneşi Uyandıralım, Şeker Portakalı, Heidi her yaşta okundukça apayrı haz verir kişisel gelişimimize. Ortaokula, yani 5’lik sistemdeki düzene göre 6. sınıfa (6-A şubesi) geçtiğim ilk dönemde okuduğum İLK çocuk romanı idi Çocuk Kalbi (Edmondo De Amicis) romanımız. Üçüncü sınıfa giden bir çocuğun güncesini, tertemiz hayallerini okursunuz Çocuk Kalbi’nde. Büyüyünce de okuyun bu kitabı ve bir çocuğun kalbinden bakın aynı dünyaya. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın yayınladığı kaliteli eserler bugün birçok kişiye ulaşmaktadır. Bankalarımız da para saymaktan ziyade eğitime yatırım yaptıklarında kültürel anlamda ne güzel hatırlanıyorlar.

Kitap ruhun gıdasıdır müzik misali. Şiirle, öyküyle, masalla, fablla, çizgi romanla, diğer edebî türlerle, ölümsüz klasik eserlerle beslenmeli her çocuk. Çocukken eğitimin üstüne koyduğumuz her bir ilim tuğlası yetişkinlik ve yaşlılık döneminde bize bilgi vitamini takdim eder. Okudukça bilinçli bir çevreye adımlayıp ulaşırız, yeni ortamlar ediniriz, iş ve arkadaş çevremiz tamamen eğitimli insanlardan oluşur. Hayallerinizi asla, sakın ertelemeyin. Çevremdeki negatif ve hayal dünyası küçük insanlara inat, üniversite dönenimde devlet bursumla yayınladığım kendi kitabımı önemsemeyenlere inat, “Okuyup da ne olacaksın? Kız çocukları için eğitime, masrafa çok gerek yok.” diyen kimi köylü kafalı tiplere inat, benim bitmeyen eğitim sevdamı hafife alırlarken kendi çocukları ve torunları yıllardır işsiz kalan ailelere inat okuma sevdamdan vazgeçmedim. Ben azmedip başardım, siz de yaparsınız. Güçlü akrabalarınızla takılın, eğitimli çevrelerde dolaşın, zor zamanınızda elinizi bırakmayıp sevgiyle yanınızda olan vefalı arkadaşlarınızı dikkatli seçin, ailenizle hayallerinizi paylaşın. Asla pes etmeyin. Okuyun, okuyun, okuyun… Okumak dolmak ise yazmak da boşalmaktır. İlimle kalınız.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu