Köşe Yazıları

Oyuncu Ruhu

Oyuncu Ruhu

Bir dizi filminin çekimlerini hiç yakından gözlemleyerek sonuna dek, sabırla izlediniz mi? Set içerisinde yaşanan konuşmalara, oyunculara, makyöz ve ışıklandırmaya, senariste, oyunculara, konuk oyuncuya, kameramana, yönetmene, fotoğrafçıya, kostümleri tasarımlayan modacıya, sponsorlara, reklamcıya, televizyon kanalının sahibine, sunucuya, dizi müziği sanatçısına canlı şahit oldunuz mu bir günlüğüne? Oyunculuk gerçekten emek ister. Zamanlama, gün, saat, gece yahut gündüz kavramı, cenaze merasimi, en yakınının düğünü demeksizin odaklanırsın bu mesleğe. Kendi düğününü bile birkaç saatte yıldırım nikâhıyla bitirip hemen ardından çabucak giyinerek dizi setine yetişen ünlüleri duyarsınız mesela. Oyuncu, dansöz, sanatçı, popçu, türkücü, şarkıcı, çalgıcı, davulcu, manken, elinde gitarıyla dolaşan müzisyenler olmak gibi meslek düşünenlere bilirsiniz ki genel itibarıyla herkes karşı çıkar. Toplum bile ilk başta bu saydıklarımı meslek olarak sahiplenmez, hepsine hobi gözüyle bakar. Ama başrol oyuncusu olun ve o dizi bir tutsun, sizi önemsemeyen o insanlar nasıl da televizyon ekranlarının tiryakisi olurlar reytingler zirvedeyken.

***

Açıkçası Türk gelenek ve görenekleriyle yetişen ve Türkiye’deki üniversite mezunlarının bitirdikleri alanlarda iş bulmakta sıkıntı çektiklerine yakından şahit olan biri olarak, oyunculuk mesleğine ben de azıcık Türk toplumumuz gibi bakıyorum. Bir kızım olsaydı ve dansöz olmakta ısrar etseydi ilk başta elbette ben de tepkimi koyup ona engel olurdum. Mankenlik de kolay değildir ama her meslek köklü bir eğitimden geçmeli. 18 yaşından küçük olan çocuklarımızı böyle hareketli sektörlerin elinden korumak gerek.

Çünkü çocuk istismarı, taciz, uyuşturucu tuzağı,  gençlerin üzerinden para kazanma, boş sayfaya senetler imzalatma gibi yaşanan gerçek haberleri duyunca insanoğlu tedirgin oluyor. Üniversiteyi bitirince, sağlam bir işe tutununca, ardından da kendine vakit ayırıp aklını ve yeteneklerini bilinçli kullanan bir genç kızım olsa; işte 25.yaşında ona destek olurdum. Yaşı, tecrübesi, eğitim bilgisi, düzgün bir iş çevresi gelişince, anca o zaman kendi yavruma güvenebilirdim sanırım. Modellik, sunuculuk, oyunculuk, sanatçılık kariyerini seçme hakkı doğardı ona. Dayakla, şiddetle, uzun nasihatlerle, beylik lâflarla, “Ben senin zamanındayken…” diye başlayan mazide kalmış klasik cümlelerle çocuklarımızın hayallerini söndürmeye, duygularını sömürmeye, toplum önünde onları rencide edip de kanatlarını kırmaya hakkımız yok.

***

Elbet artık teknoloji çağındayken iyi bir eğitim alan çocuklarımızı artık anne babaları dizi setine kendi eleriyle getiriyorlar, kendi harçlığını kazansın ve tanınsın diye. 18 yaşından küçükse çocuk, babası tüm maddeleri hukuksal çerçevede okuyup sözleşmeyi ona göre imzalıyor. Eskidenmiş o 1980’li yıllarda evden kaçıp da ailesinden uzaklardayken parasız kaldığında tuzağa düşen genç kızlar, evsiz yurtsuz kalıp da İstanbul’da oyuncu olma hayalinden ziyade genelevlere düşen kadınlar, on beş yaşında köyünden kaçarak okumak istemeyip de şarkıcılığa özenince kendini aniden fuhuşta bulanlar. Üniversite sayısı arttıkça, bilim ilerledikçe, teknoloji geliştikçe, insanlar bilinçlendikçe artık her meslek saygı görür oldu.

Film çekimlerini, kameramanların ne zor şartlarda gece gündüz çekim yaptıklarını, bir ekipte ne çok insanın el birliğiyle çalıştığını yakından gözlemlerseniz oyunculara olan saygınız artacaktır. Her birimiz şu fani dünyanın birer oyuncusuyuz vesselam. Dünya bir tiyatro sahnesi, amellerimiz birer senaryo, her birimiz de kanlı canlı birer oyuncusuyuz şu düzenin. Oyunculuk mesleğini hakkıyla veren, tiyatro ve meddahlık sanatını dededen toruna aktaran, ekran başındaki insanlara kendini sevdirebilen tüm oyunculara mutlu sonla biten bir hayat yaşamak nasip olsun.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu