Köşe Yazıları

YARATILIŞI SAVUNMAK BİLİME AYKIRI MI?

Ev sahipliğini Dumlupınar Üniversitesi’nin yaptığı “IV. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi” 22-24 Ekim 2020 tarihleri arasında Kütahya’da gerçekleştirildi. Başta Diyanet İşleri Başkanı olmak üzere devlet erkanının da hazır bulunduğu kongreye birçok Sivil Toplum Kuruluşu (STK) tarafından da destek verildi.

Yurt içinden ve yurt dışından toplam 37 üniversiteden katılımın olduğu kongrede; Fen ve Mühendislik Bilimleri, Tıp ve Eczacılık, Temel İslâm Bilimleri, Sosyal Bilimler ve Eğitim Bilimlerinde toplam 85 bildiri sunuldu.

Dumlupınar Rektörü Prof. Dr. Kazım Uysal: “Bu yaratılış kongrelerinin esas amacı; alanında uzman ve seçkin bilim insanlarının sundukları bildirilerle kâinat kitabının ve varlık aleminin, tevhid inancı ve tevhid diliyle okunup yorumlanarak bilim camiasının düşünce ufkuna katkı sağlamaktır.” şeklinde açıklamada bulundu. Yani bir kısım din ve bilim aleyhtarı gazete ve yazarların iddia ettiği gibi burada bilime ve dine aykırı bir sunum yapılmamış tam aksine gerçek bilim ile din aynı potada eritilerek verilmeye çalışılmıştır.

Öncelikle şu bilinmelidir ki İslam dini gerçek bilimle çatışmaz. “Din ayrı, bilim ayrıdır” düşüncesi materyalist felsefenin bir ürünüdür. Bilimle din, akılla vahiy arasındaki kavga, İslâm medeniyetinin kavgası değildir. Çok sayıda ayet ve hadis metninden anlaşıldığı üzere, İslâm dini ilme ve ilim adamına büyük önem vermektedir. Nobel ödüllü Pakistanlı fizikçi Prof. Dr. Muhammed Abdüsselam, ilimleri; “Allah’ın kâinattaki eserlerini inceleme san’atı” olarak tarif eder. Bilimler kâinatı ve varlıkları inceler. Yani, bilimlerin konusu Allah’ın kudret sıfatının eseri olan kâinat kitabıdır. Kur’an da Allah’ın Kelam sıfatından gelmiştir. Bunlar arasında çelişki ve çatışma olamaz. Çünkü her iki kitap da Allah’ın kitabıdır. Yani tam aksine, Kur’an kâinat kitabının bir nevi tefsiridir. Dolayısıyla bilimlerin ele aldığı konular kendi dilleriyle yaratıcılarının varlığını ve birliğini gösterirler.

236

 

Bilim batıya 200 senede zembille inmedi. Avrupa, Rönesans’ı ve bilimde geldiği bu noktayı, Müslüman bilginlerden öğrendiklerine borçludur. Bu konuda Batılı bilim adamlarının birçok itirafı vardır. Örneğin Nobel ödüllü ünlü Fizikçi Pierre Curie şöyle diyor: “Müslüman Endülüs’ten bize 30 kitap kaldı, atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık”, Wilhelm Humbolt ise “Modern bilimlerin gerçek kurucuları Müslümanlardır; bunu itiraf etmeliyiz.” demektedir.

İslam’ın Altın Çağında yetişmiş İbn’ül Baytar, Biruni İdrisi, Zerkali, Zehravi gibi alimler İslam ilim geleneği içinde bilim dünyasına önderlik yapmışlardır. Örneğin Bîrûnî, bilimsel çalışmalarında önce konuyla ilgili bir âyet zikretmiş, âyette bahsi geçen konunun yorumlarını yapmış, ilimle dini birleştirmiş, ilim öğrenmekten kastın hakkı ve hakikatı bulmak olduğunu dile getirmiştir.

Kâinatın ve insanın yaratılışını anlamada sadece fizik, kimya ve biyoloji kanunları yeterli değildir. Bunun için bütüncül düşünceye ihtiyaç vardır. Yani maddenin yanında mananın da dikkate alınarak bilimin metotları çerçevesinde yaratılış hakikatinin değerlendirilmesi gerekir. Günümüzde gittikçe artan Ataizm, Sekülerizm ve Deizm gibi birtakım düşüncelerin genç kuşaklarda sebep olduğu şüphelerin giderilmesinde Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi ve burada sunulan bildirilerden üretilen kitaplar hayati bir öneme sahiptir.

Unutmamalıyız ki, aklı aydınlatan bilim, vicdanı yani kalbi aydınlatan ise dindir. Bunların ikisi bir arada olduğu zaman kâmil insan ortaya çıkar. Ayrıldıkları zaman, birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe doğar. Yazımı Yunus Emrenin şu güzel beyti ile sonlandırmak istiyorum: “Okumaktan mânâ ne/Kişi Hakkı bilmektir, Çün okudun bilmezsin/Ha kuru bir emektir.”

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu