Prof. Dr. Nilay Şahin

Prof. Dr. Nilay Şahin

KIKIRDAKLARIM NEDEN ERİR?

Kıkırdak erimesi hastalarımızın çok kullandığı bir hastalık adı olmasının yanında ayrıca paniklediği de bir durumdur. Aslında kıkırdak erimesi panikleyecek bir hastalık olmayıp dikkat edilecek bir hastalıktır. Peki nedir bu kıkırdak erimesi derseniz işte cevabı.

Kıkırdak erimesi aslında kireçlenmenin başladığının bir işaretidir. İyi de niye kıkırdaklarımız erir ve biz bunu önlemek için ne yapabiliriz? Bunun nedenlerinin başında son yılların en sıkıntılı hastalığı olan şişmanlık geliyor. Maalesef aşırı kilo eklemlere fazla yük bindirerek eklemin temel oluşum maddesi olan kıkırdakları aşındırıp erimeye yol açabilir. Eklemin travmaya maruz kalması da başta kıkırdak olmak üzere diğer eklem yapılarına zarar verebilir. Yine bazı hormonların vücutta artması kıkırdakların yıkımına neden olabilir. Kıkırdak yıkımına neden olan en önemli hormonda leptindir. Özellikle şekerli ya da karbonhidrat yüklü beslenenlerde aşırı derecede leptin üretilmektedir. Dolayısıyla beslenme alışkanlığımız kıkırdakları direkt olarak etkilemektedir.

Elbette genetik ve yaş burada atlanmaması gereken iki faktördür. Ailesinde kireçlenme şikayeti fazla olan bireylerin kıkırdak erimesi aslında kaçınılmaz diyebiliriz. Yine yaş ilerledikçe da kıkırdak erimesi görülme olasılığında artış görülmektedir.

Yazının Devamı

BİTKİSEL YAĞLARLA BASI TEDAVİSİ YAPTIRDIN MI HİÇ: BENCE DENE!

Nedir bu bası tedavisi veya diğer bir ismiyle akupresur tedavisi önce bunu size anlatmak istiyorum. Bence keşfedilmiş en güzel tedavilerden biri.

Eski Çin tıbbında yer alan bu metod daha sonra batı tıbbı tarafından da uygulanmaya başlamıştır. Bu tedavi hastalığınızın tanısına göre vücuttaki belli noktalara bitkisel yağlar ile yapılan bir masaj şeklidir. Peki bu hangi hastalıklarda ve nasıl uygulanıyor derseniz işte cevabı.

Benim sıklıkla önerdiğim durumlar baş ağrısı, boyun, sırt ve bel ağrıları olup ayrıca diz kireçlenmeleri ve omuz sorunlarında da sık önerdiğimiz bir tedavi yöntemidir. Yine yapılan çalışmalarda akupresur yönteminin bulantı, kusma gibi durumlarda da oldukça başarılı sonuçlar verdiği gösterilmiştir. Bazı romatizmal hastalıklarda da başarı ile kullanılan bir yöntemdir. Çağımızın en sık görülen sorunlarından olan depresyon ve anksiyete de akupresur tedavisinin başarılı olduğu saptanmıştır.

Yazının Devamı

BEN GÜÇLÜYÜM; YA SEN?

Malum kış geliyor bu da maalesef grip gibi sıkıntılı hastalıkları beraberinde getiriyor. Kışa erzak, kuru, salça, haşlamaları hazırlıyoruz peki ya kendimizi? Vücut immun sisteminin düştüğü bu geçiş döneminde kendinizi de kışa hazırlasanız aslında hiçte fena olmaz. Peki bunun için ne yapmalıyız diye sorarsanız işte cevabımız.

Elbette günlük olarak C vitamini içeren başta greyfurt olmak üzere diğer turunçgilleri, limonu, kiviyi, yeşilbiberi hayatınıza sokun. Yine önemli baharat kaynaklarımızdan olan ve içerdiği C vitamini, beta karoten ile immun sisteme destek olan kırmızı bibere kahvaltılarınızda veya salatalarınızda yer verin. D vitamininden zengin olan ve probiyotik özelliği bulunan bu sayede de immun sistemi güçlendiren yoğurt sofralarımızın vazgeçilmezi olmalıdır. Elbette daima tercihimiz sade yoğurt yönünde olmalı.

Benim vazgeçilmezim yulafta vücut direncini ayağa kaldırmada çok destekçi bir gıdadır. Yulaf içerdiği beta-glukan ile güzel bir antioksidan ve mikrop öldürücüdür. Tabii sarımsağı unutmamak gerekir. Hemen şunu paylaşmak isterim ki çiğ yemek daha sağlıklıdır. Sarımsak yanında soğanı söylemeden geçemeyelim; özellikle kırmızı soğan bağışıklık sisteminin güçlenmesinde çok başarılıdır. Zencefil eminim hepinizin bilip kullandığı bir baharattır; bunu hastalanmadan önce tüketmek elbette daha iyi olacaktır ancak hastalandıktan sonra da iyi gelecek bir takviyedir. Zerdeçal birçok köri sosunda bulunan değerli bir baharattır. Bu hem vücut savunmasında etkili hem de ağrılı kireçlenmelerde başarılı bir gıdadır.

Yazının Devamı

HAYATIMIN ANLAMI…

Hep şunu deriz: “hayat çok kısa, önemli olan sağlık, huzur ve mutluluk”. Peki gerçekten hayatın anlamı olan bu sözü ne kadar hayatımıza sokabiliyoruz?

Herkesin elbette farklı cevapları olacaktır ama sanırım çoğunluk gerçekten bunu yapmadığını daha doğrusu yapamadığını söylemiştir diye düşünüyorum. Ama neden yapamıyoruz hiç düşündük mü? Aslında bunun cevabı çok uzun ve farklı bakış açılarına sahiptir. Ama elbette ortak paydada buluşabilen cevaplar vardır. İşte bu cevapların bazıları benden olsun.

İlk cevabım biz insanların yaşamın sonsuz olduğunu düşünmesidir. Ayrıca bunun yanında hep aynı yaş ve pozisyonda kalacakmışız gibi yaşamasıdır. Bu maalesef yaptığımız en büyük hatalardan biridir. Geçenlerde emekli olmuş ve 70 yaşını devirmiş bir hocam bana hayatı sakin ve yavaş yaşamaya çalış dedi. Yine okuduğum makalede çok uzun yıllar yaşamış bir Çinli “Temiz bir kalbin olsun, bir kaplumbağa gibi otur, bir güvercin kadar hayat dolu yürü ve bir köpek gibi uyu” diyor. Yani hayatınızda dalgalanmaları azaltın, durulun demek bu sözlerin bir özeti olabilir. Böylece hayatın her anının tadını çıkarabilirsiniz. Hayatınızdaki küçük şeyleri mutluluğa çevirme beceriniz olursa işte duru bir hayat elde edebilirsiniz.

Aile bağlarınızı ve dostluklarınızı nasıl oluşturduğunuz da hayatınızın huzurunu, mutluluğunu ve bunların sonucu olan sağlığınızı etkiler. Hayattaki önceliğiniz aileniz ve sonrada elbette dostluklarınız olmalıdır. Hiçbir zaman arkadaşlıklarını çıkar zeminli oluşturmayın. Çünkü bu sizi hep yalnızlaştırır; mutsuzluk, stres olur. Bu ilişkilerinizde de her zaman hoş görülü, nezaketli, dinleyen olun. Kendinizi basit cümlelerle ifade edin. Hepinize mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler dilerim…

Prof. Dr. Nilay Şahin Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı www.drnilaysahin.com
Yazının Devamı

HER KADIN CİLDİNİN GÜZEL GÖRÜNMESİNİ İSTER!

Yıllar önce yurtdışında kas-eklem ağrılarında mezoterapi enjeksiyon tekniğini öğrenmek için bir kursa kayıt yaptırmıştım.

Ve sanırım kursa programında da kendimi branşıma yönelik eğitimleri incelemeye kaptırmış olsam gerek kursta yer alan mezoterapi enjeksiyonlarını ile cilt bakımı bölümünü çok fark etmemişim. Sonuç olarak o kursa gittim ve muhteşem bir eğitim aldım. Bu kurstan yıllar sonra da tekrar mezoterapi eğitiminin içinde buldum kendimi. Bu eğitimde yer alan insanların cilt bakımına ne kadar heyecanla katıldıklarını, istekli olduklarını ve daha da önemlisi cilt bakımı sonrası ne kadar mutlu olduklarını gördüm. Gerçekten kadınların çoğunun da bundan mutluluk duyacağına eminim.

Mezoterapi ile cilt bakımı uygulamak hem uygulayan hem de uygulanan kişi için keyifli bir tedavi. Bu tedavi süreci nasıl işliyor sizlerle bunu da paylaşmak istiyorum. Öncelikle cildinizin ihtiyacı olan tedaviyi belirlemek için yüzünüzde hiçbir makyaj veya krem gibi bir uygulama olmadan hekiminize gitmeli ve değerlendirmenizi yaptırmalısınız. Hekim size kırışıklık, sarkma, yara ve sivilce izleri, güneş lekeleri, yaşlılık karşıtı gibi nedenlerle uygulama yapamaya karar verebilir. Size hangi tedavi yönteminin uygulanacağına karar verildikten sonra da seans sayısı ve aralıkları belirlenir.

Yazının Devamı

TATLIM BENİM!

Tatlı yemek! Adı bile güzeli söylemesi bile güzel ve yemesi daha da güzel ama yedikten sonrası; işte o bazen sıkıntı yaratabilir.

İyi de tatlı krizlerimizde ne yapacağız o zaman derseniz işte bugün sizlerle bu konuyu paylaşacağım. Tatlı tüketiminde elbette en çok vücut şekerle muhatap oluyor. Bu şeker tüketimide vücutta obeziteden tutunda yorgunluk ve uyku haline kadar pek çok probleme yol açabiliyor. Ayrıca şeker içeren gıdalar beraberinde genelde yağ içerdiği için yağ ve şeker tüketimi hep birlikte yapılmış oluyor. İşte bu noktada vücudun tatlı isteğine cevap verirken biraz daha dikkatli olmakta fayda var. Elbette şeker ve yağ tüketimi de vücut gerekli ancak bunun bir limiti olduğunu akılda tutmakta fayda var. Özellikle de karın bölgesi yağlı olan, şeker hastalığı bulunan, yüksek tansiyon ve kalp hastalığı olanlar buna daha da dikkat etmeliler.

Peki nasıl dikkat edelim, tatlı krizlerimizde ne tüketelim derseniz işte size birkaç öneri. Öncellikle bu ihtiyacı azaltmak için düzenli beslenmek şarttır. Ardından da özellikle ana öğünlerde aşırı unlu, şekerli ve nişasta içeren gıdalardan uzak durmak doğru olacaktır. Örneğin pirinç gerçekten bir şeker deposudur o nedenle yoğun tüketimi doğru değildir. Yine meyve suları, asitli içecekler sıkıntılı tercihlerdir. Tatlı krizlerinde protein içerikli yoğurt, ayran gibi proteinlerin tüketilmesi, şeker oranı düşük meyvelere tarçın ilave edilerek yenilmesi, badem, fındık, ceviz gibi kuruyemişlerin tercih edilmesi uygun olacaktır. Tatlı canınız çekince sakın ha ambalajlı ürünlere ve çok şekerli mevyelere el sürmeyin. Bunun yerine kurutulmuş tatlı olmayan kayısı, erik, elma gibi meyveleri tüketin. Benim en sevdiğim doğal tatlı bir bitki çayı da size yardımcı olabilir. Yine benim favorilerimden doğal evde yapılmış meyveli yoğurtlar doğal birer tatlıdır. Peki hiç mi çikolata falan yok diyorsanız cevabım var evet ama az oranda olmak koşulu ile bitter çikolata bitki çayınızın yanına alabilirsiniz.

Yazının Devamı

OZON ALMAK İYİ Mİ?

Son yılların en çok sorulan tedavilerinden biri olan ozon tedavisi nedir bugün sizlerle bunu konuşmak ve paylaşmak istedim.

Gerçekten o kadar çok hasta bana ozon tedavisini soruyor ki artık bu tedavi yöntemini konuşmanın zamanı çoktan geldi diye karar verdim. Kimi araştırmacılar ozon tedavisine yeni bir ilaç derken kimleri ise çok temkinli yaklaşmayı tercih ediyor. Bana göre ise ikisi de doğru bir yaklaşım. Evet gerçekten bazı hastalıkların tedavisinde yeni bir umut ve yine evet çok temkinli yaklaşarak, doğru tartıp-biçerek tedaviye hastayı almak gerekiyor.

Önce size ozonun ne olduğunu anlatmak istiyorum. Ozon saf oksijenden elde edilen bir madde olup çeşitli yöntemlerle vücuda verilmektedir. Bu yöntemler arasında kişinin kanının alınıp ozonlanarak tekrar vücuda verilmesi, ozonun makattan girişinin yapılması ya da yara olan bir bölge varsa direkt yara olan bölgeye uygulanması bazen de sadece kaba bölgeden küçük bir miktar kan içine karıştırılıp iğne şeklinde yapılarak verilmesi sayılabilir. Peki ozon tedavi kimlere yapılır ve başarılı bir tedavi midir? Riskleri var mıdır? Önce kimlere yapılırdan başlayalım. Aslında ozonun ilk tedavi alanı özellikle şeker hastalığına bağlı yaraların tedavisi ile başlamış. Yani vücutta çeşitli nedenlerle oluşan açık yaralarda ozon tedavi gerçekten başarılı bulunmuştur. Ardından da damar hastalıklarının tedavisinde yerini almıştır. Son yıllarda ise yaşlı hastaların genel sağlık durumunu korumada, devamlı yorgunluk halinin tedavisinde, cildin daha güzel görünmesinde ve kas-eklem hastalarında kullanılmaya başlanmıştır. Bu son saydığım hastalıkların hepsinde temkinli ve dikkatli karar vererek kullanmakta fayda vardır.

Yazının Devamı

DÜŞME SEMPOZYUMUNA DAVETLİSİNİZ!

Bu sempozyumların çıkışı aslında bölümüm olan fizik tedavi ve rehabilitasyon polikliğine başka nedenlerle gelip altında düşme şikayeti bulduğum hasta sayımda ciddi bir artış olduğunu görmemle oldu. Bu nedenle hatta ünitemde düşme polikliğini açtım ve bunu da hatırlarsanız siz değerli okurlarımla paylaştım.

Tabii düşmenin önemini daha iyi vurgulamak ve bu konuda daha başarılı sonuçlar elde edebilmek için böyle büyük bir sempozyuma giriştim.

Düşmeye Çok Yönlü Bakış Sempozyumu II Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı ve Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Geriatri Bilim Dalı tarafından düzenlenmektedir. Yine sempozyumuz da bize destek veren bir başka kurumda Kayseri Melikgazi Belediye’ sidir.

Yazının Devamı

KALBİNİ SEVİYORSAN DİŞİNE BAKTIR!

Diş sağlığınıza ne kadar önem veriyorsunuz hiç düşündünüz mü? Bazen vücudumuzu genel bir taramada geçirmek ister bir şey var mı diye baktırmak eminim herkesin aklından geçiyordur! Peki ya dişlerimize baktırmak geçiyor mu? Sanırım çoğunuzun cevabı hayır olacaktır. Oysa ki diş hijyeni o kadar önemli ve değerli ki! Ben sizlerle bugün diş sağlığının etkilediği durumlardan sadece birini paylaşacağım; kalp hastalıkları. Evet yanlış okumadınız diş ve kalp sağlığı birbirini etkileyen iki bölgedir.

Yapılan çalışmalarda diş eti hastalıklarının kalpte bir takım sorunlara yol açtığı gösterilmiştir. Bunun nedeni olarak da diş eti sorunlarına bağlı boyun damarlarında görülen kalınlaşma suçlanmıştır. Hatta bu damarlarda görülen kalınlaşmanın şeker hastalığıyla da ilişkili olduğu belirtilmiştir.

Peki diş eti problemleri kalpte ne gibi sorunlara yol açıyor derseniz işte cevabı. Özellikle kalp damarlarında kireçlenmeye demek doğru olacaktır. Yine diş etlerinde sürekli görülen bir iltahabın kalp krizi riskini arttırdığı tespit edilmiştir.

Yazının Devamı

YÜZÜNDEN BELLİ!

Hepinizin bildiği gibi yüzümüz bazı hastalıkların erken bir habercisi olabilir. Ama bugün ben size yüzümüze bakınca belli olan hastalıkları anlatmayacağım.

O zaman ne mi anlatacağım; yüzümüze bakınca eksik olan minerallerimizi ve bunu nasıl yaptığımızı anlatacağım. İnsan vücudunda olmazsa olmaz bir takım mineraller vardır. Bu minerallerin eksikliği aslında yüzümüze vurur ki bunun tespiti ve ardından yerine konması ile kişi pek çok sorunundan kurtulur hale gelebilir. Sizlerin en yaygın bildiklerinden biri kansızlığa yol açan, vücutta eksikliği nedeniyle yorgunluk, halsizlik gibi sorunların yaşandığı demir. İşte vücut için gerekli olan bu minerallerin eksiliğini biz doktorlar yüze bakarak anlayabiliriz. Peki bu eksiklikler kan testi yaptırsak anlaşılmaz mı diye sorarsanız yanıtım hayır hepsini değil olur.

Peki vücut için hayati önemi olan bu mineraller nelerdir diye bir bakalım şimdi. Bunlar sırayla kalsiyum, demir, kalium, magnezyum, sodyum ve silikadan oluşmaktadır. Ancak sıraladığımız bu listede yer alan minerallerin bir de alt tipleri mevcuttur. O nedenle gidip ben kalsiyum alayım, magnezyum alayım demek maalesef yeterli olmuyor. Tam hangi tipi eksik onu tespit ederek almak daha anlamlı ve doğru olacaktır.

Yazının Devamı

ŞİFALI YAĞLAR VE MASAJ

Bitkilerden elde edilen yağlar pek çok hastalıkta destek tedavi olarak kullanılıyor. Tabii ben fizik tedavi uzmanı olarak en çokta ağrılı durumlarda kullanılan yağlarla ilgileniyorum. Ağrıda bu yağların kullanımı içilerek veya sürülerek uygulanmaktadır. Özellikle sürülerek yapılan uygulamaların bilinçli, bu konuda eğitim almış bir kişi tarafından yapılması başarıyı çok arttırmaktadır. Bu konuda tecrübesi olan bir kişi olarak şunu söyleyebilirim ki sonuçlar genel olarak başarılı. Peki bu uygulamayı hasta olarak nasıl temin edebilirim derseniz işte cevabı.

Öncelikle hekiminize başvurarak ağrınızın neden kaynaklandığını ve ardından bu tedavinin size uygun olup olmadığını öğrenin. Eğer uygunsa yine hekiminizin size önerdiği yağlardan temin ederek, yine hekiminizin önerdiği gibi uygulamayı yapın. Eğer sürme tekniğinde yağları ağrılı bölgenize uygulayacaksanız tavsiyem bunu eğitimli bir yerde yaptırmanızdır. Benim kendi uygulamam yağları hastalığınıza göre vücutta belirli noktalara uygulamak şeklindedir. Bu noktalar daha önceden hastalıklara göre belirlenmiş olup hekim tarafından onaylanması gereken noktalardır.

Bu noktalar belirlendikten sonra yine hekim tarafından belirli bir teknikle vücuda uygulanmaktadır. Yani bir masaj yöntemiyle yağ vücuda yedirilmektedir. Yine diğer bir teknikte yağların kupa yöntemiyle vücuda verilmesidir. Açıkçası iki yöntemde benim severek yaptığım yöntemler. Özellikle kulunç ağrıları, bel, boyun ve diz ağrılarında bu yöntemler çok başarılı.

Yazının Devamı

SAÇLARIMI NASIL GÜÇLENDİREBİLİRİM?

Elbette ilk olarak saçlarımız neden zayıf onu araştırıp nedene yönelik tedavinize mutlaka başlanmalı. Ardından da bu tedaviye destek amacıyla saçımıza ilave neler yapabiliriz, nasıl güçlendirebiliriz onu araştırmaya başlayabiliriz.

İlk olarak saçınızı lütfen tanıyın; kuru mu, yağlı mı, kırılgan mı gibi. Saçınızı çok sık yıkamayın. Hem saç için gerekli yağları temizliyorsunuz hem de saçınızı şampuan gibi bir kimyasalla sık sık buluşturuyorsunuz. O nedenle yağlı bir saç için gün aşırı, kuru saçları da üç günde bir yıkamak uygun olacaktır. Elbette yıkama işleminde saçınıza uygun ürünler kullanmanız önemli. Zayıf, hassas saçlar için, proteini, amino asitleri ve diğer kuvvetlendirici özellikleri infüze ederek saçı güçlendirecek şampuan, saç kremi ve şekillendirme ürünleri kullanın. Saçları kurutacak bir şampuan kullanmayın ve takviye edici bir saç kremi kullanırken daha çok köklerden başlayın ama ağırlıklı olarak saç uçlarına doğru uygulayın.

Yine hekim önerisiyle saçınıza uygulayacağınız protein maskesi ya da derin bir iyileştirme tedavisi, güçlerini kaybeden saçlarda faydalı olabilir. Aşırı işlem saçları zayıflatabilir. Boyama, düzleştirme veya kalıcı düzleştirme yoluyla güçlü kimyasalların sürekli kullanımı saç tellerine zarar verebilir ve saçları zayıflatabilir. Çok sık kullanıldığında veya çok güçlü bir dozda kullanıldığında, bu kimyasallar kalıcı hasara neden olabilir, zayıf saçları kuru ve kıvırcık hale getirebilir, bölünmüş uçları ve sonucu bozabilir. Hasarlı saçlar ve yoğun bakım uygulamaları için bir şampuan ve saç kremi kullanarak kimyasal savaşları önleyin.

Yazının Devamı

GELSİN ETLER DEMEYİN!

Sanırım hepinizin artık bildiği şeylerden biri kurban etini 1-2 gün beklettikten sonra tüketmek gerektiğidir. Aslında ne kadar uzun süre bekletirsek o kadar sağlıklı ve lezzetli bir et olacağınız unutmayın. Bu küçük hatırlatma sonrası size asıl bugün anlatmak istediğim şey fazla et tüketiminin zararları ile yerinde tüketiminin yaraları.

Aslında et iyidir, candır, kandır deriz yeriz ama herşeyin olduğu gibi et tüketiminin de fazlası zarardır. Kırmızı et yemek vücutta ürik asit dediğimiz bir maddeyi yükseltmekte, bu da bazı romatolojik hastalıklara, şekere, kiloya, yüksek tansiyona zemin hazırlamaktadır.

Kırmızı etin aşırı tüketiminde sıklıkla ve en fazla zarar gören organların başında kalp gelmektedir. Yapılan çalışmalar fazla et tüketiminin kalp krizi riskini arttırdığını göstermiştir. Yine aşırı kırmızı et yemek kanser gelişimine yol açabilmektedir. Bunlar dışında ise karaciğer problemleri, solunum sıkıntısı, böbrek yetmezliği de görülebilir. Öte yandan makul oranlarda tüketilen kırmızı et sayesinde vücut demir ihtiyacı karşılanır. Kırmızı et aynı zamanda DNA yapmasına yardımcı olan ve sinir ve kırmızı kan hücrelerini sağlıklı tutan, B12 ve bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasını sağlayan çinkoyu sağlar. Kırmızı et, kemik ve kasların oluşmasına yardımcı olan proteinleri de temin eder.

Yazının Devamı

DÖKÜLEN SAÇLAR

Saç dökülmesinin ilk sırada görülen nedeni genetiktir. Özellikle erkeklerde genetik yatkınlık çok sık görülen bir saç dökülmesi nedenidir. Yine sık görülen nedenlerden biri; demir, çinko, B vitaminleri, D vitamini, biotin gibi bazı vitaminlerin eksikliğidir. Vitaminler yanında guatr hormonları, adet düzensizliğine bağlı bazı hormonlarda gelişen patolojik durumlar da saç dökülmesi olan kişilerde mutlaka değerlendirilmesi gereken sorunlardandır.

Tansiyon, depresyon gibi durumlarda kullandığımız bir takım ilaçlar ile doğum kontrol hapları da saç dökülmesine neden olabilir. Tabii bu maddeler için de stres, yoğun çalışma hayatı ve sağlıksız beslenmeyi de koymazsak olmaz.

Eğer romatizmal bir hastalığınız, şekerinizi, böbrek veya karaciğer sorunlarınız varsa bunlar da saç dökülmesine yol açabilir. Bunlara ilave olarak bir takım tümörlerin de ilk bulgusu saç dökülmesi olarak karşımıza çıkabilir.

Yazının Devamı

DÖKÜLEN SAÇLAR

Peki neden saçlarımız dökülüyor biliyor musunuz? Şimdi size saç dökülmesinin nedenlerini anlatmak istiyorum.

Saç dökülmesinin ilk sırada görülen nedeni genetiktir. Özellikle erkeklerde genetik yatkınlık çok sık görülen bir saç dökülmesi nedenidir. Yine sık görülen nedenlerden biri; demir, çinko, B vitaminleri, D vitamini, biotin gibi bazı vitaminlerin eksikliğidir. Vitaminler yanında guatr hormonları, adet düzensizliğine bağlı bazı hormonlarda gelişen patolojik durumlar da saç dökülmesi olan kişilerde mutlaka değerlendirilmesi gereken sorunlardandır.

Tansiyon, depresyon gibi durumlarda kullandığımız bir takım ilaçlar ile doğum kontrol hapları da saç dökülmesine neden olabilir. Tabii bu maddeler için de stres, yoğun çalışma hayatı ve sağlıksız beslenmeyi de koymazsak olmaz.

Yazının Devamı

KARACİĞERİM YAĞLANDI:NE YAPMALIYIM?

İlk olarak size şunu belirteyim ki karaciğer iyi bakıldığı taktirde kendini yenileyebilen bir organdır. Bu ne demek oluyor derseniz karaciğer yağlanmalarında iyileşmek için bir alternatifimiz var demek oluyor. Şimdi size yağlı bir karaciğere karşı yapmanız gerekenleri anlatacağım.

İlk olarak eğer kilonuz varsa derhal hekiminizin önerileri doğrultusunda size uygun bir diyete başlayın. Kilo vermek karaciğer yağlanmasında çok etkili bir tedavidir. Elbette kilo vermek için uyguladığınız diyetler şekerden uzak durma politikası da karaciğerinizin yağlanmasını direkt olarak azaltacaktır. Yine beslenmenizde tam buğday, tahıl, baklagil, sebzeler gibi besin grupları tercih etmeniz uygun olacaktır. Özellikle mevsim mevye ve sebzelerini tüketmeniz çok önemlidir. Alkol ve sigara gibi kötü alışkanlıklarınızdan mutlaka kurtulun. Bu sırada şunu da belirtelim ki kendi kafanıza göre yaptığınız şok diyetler karaciğer için çok tehlikelidir.

Karaciğer yağlanması olan hastaların büyük bir kısmında beraberinde şeker, tansiyon, böbrek gibi hastalıklarda bulunmaktadır. Bu durumda mutlaka mevcut hastalıkların da kontrol altında olduğundan emin olmalısınız. Eğer değilse de bu yönde çalışmalısınız.

Yazının Devamı

KARACİĞERİM YAĞLANMIŞ; NEDEN?

Bu hafta sizlerle son dönemlerde hastalarımda en sık karşılaştığım problemlerden biri olan karaciğer yağlanmasını paylaşmak istiyorum.

Şu bir gerçek ki şişman olan bireylerde daha sık karşılaştığımız bu durum şişman olmayan kişilerde bile son yıllarda artış göstermeye başladı. Peki karaciğer yağlanması neden arttı diye sorarsanız elbette ilk sıraya ekmek, makarna, pasta, kızartmalar gibi fazla işlenmiş gıda tüketimini yazabiliriz. Hele bir de şeker hastasıysanız işte o zaman bu risk daha da artıyor demektir. Beslenme dışında hareketsiz yaşam, alkol tüketimi, bazı hormon hastalıkları, kötü giden yüksek tansiyon gibi durumlarda karaciğerde yağlanmaya neden olabilir. Son yıllarda yapılan bilinçsiz şok diyetleri de nedenler arasında sayabiliriz. Yine eğer bir hepatit hastalığınız varsa karaciğer yağlanmasına yatkın bir kişisiniz demektir.

İyi de biz karaciğer yağlanmamızın olduğunu nasıl anlarız derseniz cevabı çok kolay değil diyebiliriz. Özellikle ilk dönem yapılan bir takım testlerle bunu tespit edebilirsiniz. Örneğin yükselmiş kolesterol özellikle de trigliserit, insülin ve karaciğer enzim değerleri ile çekilen karın ultrasonu bize bir ipucu olabilir. Yine karnın özellikle de sağ bölgesi veya ortasında hissedilen şişlik ve hafif huzursuzluk hali ile hassasiyette karaciğer yağlanmasının bir göstergesi olabilir. Bunların ardından da zamanla gelişen iştah azalması, halsizlik, yorgunluk, hazımsızlık, mide bulantısı, baş ağrısı, hafıza sorunları gibi semptomlar karşımıza çıkmaktadır.

Haftaya da sizlerle karaciğer yağlanması için neler öneriyoruz onu paylaşacağım. Hepinize iyi haftalar dilerim…

Yazının Devamı

BİRAZ BEYNİNİ ÇALIŞTIR!

Ne dersiniz? Size hemen cevabını vereyim; evet beynimize bakabiliriz, hatta evet beynimize de bakmalıyız ve özen göstermeliyiz. Peki nasıl yapabiliriz bunu derseniz işte cevabı.

İlk olarak size önerim önemli yapacağınız işlerinizi mutlaka sabahtan öğlene kadar olan saat diliminde programınıza sokun, çünkü beyin en iyi sabahları performans gösterir. Bu sayede hem beyninizi çok yormadan hem de daha verimli olarak işlerinizi yapmış olursunuz. Eğer imkanınız varsa lütfen beyninizi endişeli, üzüntülü ve sıkıntılı işlerden uzak tutmaya çalışın. Çünkü bu gibi kaygı verici duygular beyni çok yorar ve daha erken hastalanmasına neden olur. Beyninizi sizi ve çevrenizi mutlu edecek şeyler için yorun. Böylece salınan mutluluk hormonu hem beyni hem de diğer organları olumlu etkileyecektir. Diğer bir önerim eğer imkanınız varsa öğleden sonra özellikle yemeğin ardından kısa bir uyku beyne çok iyi gelecektir.

Elbette söylemeden geçemeyeceğim; bol kitap okumak, bulmaca çözmek, yap-boz oynamak gibi aktiviteler beyni genç tutar ve sizi yaşlılıkta bunamadan korur. Yine yoğun bir iş dönüşü evde hafif bir müzik dinletisi beynin yorgunluğuna iyi gelecektir.

Yazının Devamı

HERKES DUYSUN:BU YIL BENİM YILIM!

Öncelikle size şunu söylemek isterim ki yaş almak hele de ki sağlıkla almak çok güzel bir şeydir. “Ne güzel ki bir yılı daha geride bıraktım, sevdiklerimle bir yıl daha zaman geçirdim” demeliyiz. İşte bu cümleyi daha da keyifli söyleyebilmek için geçirdiğimiz her günü keyifli ve mutlu hale getirmeliyiz. İyi de bunu yapmak çok zor, söylemesi kolay gibi sözlerinizi duyar gibiyim. Elbette bu söylediğimi yapmak kolay değil ama imkansız da değil. İşte size bunun için önerilerim. İlk olarak kendinizi sevin ve her yeni yaşta bu yıl benim yılım diyin. Ve bu yıl beslenmenizi daha titiz ve özenli yapın. Evdeyseniz yeme düzeninizi oturtun, eğer bunu yapmak zor evde işe dalıp öylesine bişeyler atıştırıyorum diyorsanız derhal yemek düzeninize ve metabolik ihtiyacınıza göre alarmınızı kurun.

O size haydi yemeğe dediği an her şeyi bırakın ve dediğini yapın. Eğer benim gibi çalışıyorsanız ve çalıştığınız ortamda size uygun yemekler bulamıyorsanız her gün yine benim yaptığım gibi kendinize üşenmeden akşamdan ya da sabah erkenden bir beslenme çantası hazırlayın. Yani özetle ilk önerim bahaneler üretmeden düzenli bir beslenme ortamını kendiniz için oluşturun. Ardından yine benim gibi eve yorgunluktan ölüyor olarak gelseniz bile sevdiğiniz ve yaparken zevk aldığınız bir spor yapın. Ve akşam uykunuz geldiği an yatmaya gidin. Aksi taktirde gelen uyku kaçabilir. İşinizi benim gibi severek ve zevkle yapın. Bir diğer önemli nokta lütfen dedikodu yapılan, siz de stres ve mutsuzluk yaratan ortamlardan derhal uzaklaşın. Hatta size iyi gelen, sizi mutlu eden arkadaşlarınızla daha sık vakit geçirin. Şükretmeyi bilmek hayatta kendinize verebileceğiniz en güzel hediyelerden biridir.

İşte ben de yeni girdiğim yaşımla birlikte bunları yapmak gayretini daha da çok kendimde hissettim. Hadi hep birlikte bu yıl bizim yılımız olsun.

Yazının Devamı

NEDİR BU KOENZİM-Q?

Evet bu hafta size tıp dünyasının son yıllarda çok konuştuğu Koenzim-Q’ dan bahsetmek istiyorum. Nedir bu ve ne işe yarar acaba?

Koenzim-Q vücutta neredeyse tüm hücrelerde bulunan ve hücrelerin enerji üretimine katkısı olan bir maddedir. Bu nedenle de yapılan çalışmalarda bu maddenin en temel desteğinin sağlıklı yaşlanmayı sağlamak olduğunu söylemem hiçte yanlış olmayacaktır. Çünkü hepinizin bildiği gibi yaşlılıkla beraber tansiyon, şeker, kalp hastalıkları gibi bazı sıkıntılı durumlarda da artış gözlenmektedir. İşte bu noktada Koenzim-Q takviyesi almak size ciddi anlamda destek olacaktır. Nasıl mı destek olacak işte cevabı.

Eğer bir yüksek tansiyon hastası iseniz tansiyon ilaçlarınızla birlikte Koenzim-Q desteği almanız tansiyonunuzun daha kolay rayına girmesini sağlayacaktır. Ayrıca çok net olmamakla birlikte kalp yetmezliğinde de Koenzim-Q’ nun yeri bulunmaktadır. Yine yaşla birlikte azalan enerji ve erken yorulmada mitokondiriler üzerinden enerji üretimini arttırarak destek olmaktadır. Bazı şeker hastalarında ise şeker düzenlemesine yaptığı katkıyla rahatlama sağlayabilmektedir. Yaşla birlikte azalan beyin fonksiyonlarının daha iyi korunmasında da yapılan çalışmalarla Koenzim-Q’ nun iyi bir ajan olduğu vurgulanmıştır. Son yıllarda artış gösterdiğini düşündüğüm Parkinson hastalığında da kullanımının olumlu olduğu yapılan çalışmalarla da gösterilmiştir. Peki bu kadar güzel bir destek hizmeti veren Koenzim-Q’ nun yan etkileri neler derseniz şu ana kadar bildirilmiş ciddi bir yan etkisi olmadığını söyleyebilirim. Ancak siz yine de bu tür destek takviyelerini hekiminize danışmadan sakın almayınız.

Prof. Dr. Nilay Şahin Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı www.drnilaysahin.com

Yazının Devamı

HALA PROBİYOTİK ALMADINIZ MI?

Vücudumuzun büyük bir kısmı bağırsaklardan oluşmaktadır ve bu organlarımızın doğuştan gelen bir bakteri grubu vardır. Bu bakteriler vücudun önemli bir dengesini oluşturmakta ve sağlığımız üzerine çok olumlu etkilere yol açmaktadır. İşte bağırsaklarımız da bulunan ve sağlığımıza sağlık katan bu bakterilere probiyotik denilmektedir. Bilinen 500’ ün üzerinde probiyotik bulunmaktadır. Probiyotikler bağırsakta çeşitli nedenlerle azalabilmekte veya dengesi bozulabilmektedir. Bunun nedenleri nedir diye sorarsanız ilk olarak size bilinçsiz antibiyotik kullanımı diyebilirim. Ardından sağlıksız ve kötü beslenme alışkanlıkları sayılabilir.

Peki vücuttaki probiyotikler bozulursa ne olur, nedir bu probiyotiklerin faydaları diye merak ettiğinizi düşünüyorum. Özetle işte cevabı. İlk olarak probiyotikler vücuttaki bazı B vitaminleri ve K vitamininin üretimini sağlamaktadır. Bağışıklığı güçlendirerek kolay hastalanmanın önüne geçmektedir. Yine yağların vücut dengesini sağlayarak yüksek kolesterolden vücudu korumaktadır. Besinlerin daha kolay sindirilmesine yardımcı olmaktadır. Özellikle laktoz gibi enzimlerde sorunları olup süt ürünleri tüketimde sıkıntı yaşayan kişilerde sindirimi kolaylaştırmaktadır.

Yine probiyotikler kanser oluşumunu kolaylaştıran bazı enzimlerin de baskılanmasına yardımcı olarak bağırsak kanseri gelişimini önlemektedir.

Yazının Devamı

BİR İLTAHAPLI ROMATİZMA: DAMLA HASTALIĞI-GUT

Ve bu hastalık son yıllarda gerçekten ciddi bir artış göstermeye başladı. Peki neden derseniz size vereceğim yanıt özetle diyet ve kişide bulunan şeker, yüksek tansiyon, obezite, kalp hastalığı gibi bazı hastalıklardır olacaktır.

Özellikle yoğun tüketilen et, midye, içkiler en başta da bira, aşırı yağlı süt ve süt ürünleri diyebilirim. Böyle bir diyet ardından vücutta yükselen ürik asitin eklemlerimizde birikmesi ile gut hastalığı gelişmektedir. Peki bu ürik asit eklemlere ne yapıyor derseniz işte cevabı. İlk olarak eklemlerde şiddetli ve dayanılmaz bir ağrıya yol açar. Öyle bir ağrı ki bu guta hastalıkların kralı adını verdirmiştir. En başta da ayak başparmağı, diz ve ellerde kendini gösterir. Bu eklemler aşırı derecede şişer, kızarır ve üzeri yangılanır. Ağrı hatta özellikle gece daha çok görülür. Kişi tutulan eklemini çarşafa bile değdirse şiddetli ağrı hissebilir.

Eklem tutulumları zamanlar daha da ilerleyerek şekil bozukluklarına, eğri-büğrü eklemlerin gelişmesine kadar gider. Ayrıca vücutta artan bu ürik asit zamanla sade eklemlerde değil kas, lif ve kıkırdak gibi dokularda da birikerek tofüs dediğimiz gözle görülebilen şişliklere de neden olabilir. Tofüs kulakta, el ve ayak parmaklarında, dirseklerde, ses tellerinde, omurilikte ve hatta özetle vücudun her yerinde birikebilir. Ve elbette ki biriktiği yerde de ciddi hasarlara neden olabilir.

Yazının Devamı

ŞEKER GİBİ BİR BAYRAM OLSUN!

Size ilk tavsiyem kesinlikle hamurlu ve şekerli gıdalara karşı temkinli ve dikkatli olmanızdır. Bayramda eğer yoğun tatlı ve hamurlu gıdalar tüketirsek bunlar direkt yağ olarak vücuda geçiş yapacaktır bunu lütfen unutmayınız. Bu yağlarda vücutta kilo olarak kendini gösterecektir. Yulaf, bulgur, çavdar gibi ürünlerin tercihi özellikle oruç sonrası karşılaşılabilen kabızlığa karşı koruyucu olacaktır. Elbette posası yüksek meyve ve sebze tüketimi de bu noktada önemlidir. Su tüketimini de oruç sonrası arttırmak şarttır. Unutmadan bayramın ilk günü yani oruç sonrası ilk kahvaltınızı lütfen hafif yapın. Bayram ilk günü yapılan zengin aile kahvaltılarında abartmadan ve hamurlu işlerden uzak durarak hafif yiyecekleri tercih edin.

İyi de şeker bayramı şeker, tatlı yemeyin hocam diyorsunuz dediğinizi duyar gibiyim. Buna cevabım şu olacak; lütfen hamurlu ve ağır tatlılardan uzak durun, bular yerine hafif sütlü tatlılar tercih edin. Yine oruç sonrası kahve yerine sıklıkla bitkisel çayları tüketin.

Ramazan nedeniyle azalan fiziksel aktivitelerimizi de arttırmalı ve düzenli yürüyüşlerle ufak ufak başlamalıyız. Aniden yoğun bir egzersiz programı çok tercih edilmemelidir. Hepinize sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir bayram diliyorum.

Yazının Devamı

SİZDE DE BİR EGOİST VAR MI?

Bugün sizlerle maalesef çağımızın en önemli sorunlarından biri olan ego hastalığını paylaşmak istedim. Bazen aramızda bizi kızdıran birileri için “ay ne egoist” deriz ya işte o egodan. Egoistlik aslında psikiyatristlerin akıl hastalıkları içinde sınıflandırdığı bir durumdur.

Peki nedir bu egoistlik derseniz; kişinin kendini hep üstün, hep ben bilirim, sen bana muhtaçsın, ben senin üstündeyim gibi düşünlere sahip olmasıdır diyebiliriz. Ve bu hastalık pek çok otör kişi tarafından çok sıkıntılı bir durum olarak belirtilmiştir. Aslında şunu söylemek gerekir ki ego normalde herkeste var olan kişinin kendisidir yani insandır. Ama siz bunu şişirirseniz işte o zaman hastalık haline gelir. Şişmiş bir ego bizi öfkeli, sinirli, bencil ve şüpheci bir hale sokar. İşte bu duygu ve düşünceler ise kendimizi daha üstün görmemize neden olur. O zaman da ortaya egoist bir insan çıkar. Egoist insan genelde kibirli, kendini her şeyin en iyisine layık gören, herkesten üstün, iplerin onun elinde olduğunu düşünen insandır. Aslında bu egoist insanları birazda bizler yaratırız. Nasıl mı? Bir kişiyi sürekli översek, ona toz kondurmazsak o zaman işte o kişinin egosunu şişirir ve egoist bir kişiliğin gelişimine katkı sağlamış oluruz. Egoist kişi kibirli, bencil, öfkeli ve gururludur. Bu kişiler dünya kendi etraflarında dönüyor gibi düşünürler. Elde ettikleri makam ve mevkileri de maalesef kötüye kullanarak çalışanlarını ezerler.

Peki nasıl kurtulacağız biz bu egodan derseniz işte cevabı. Bu biraz zor elbette ama yapılamayacakta değil. İlk iş kişinin ben demeyi bırakmasıdır. Yaptığı işlerde bireysel çıkarlar yerine öncelikle toplumsal faydaları ön planda tutmalıdır. Çevresindeki insanların sorunları ile daha fazla ilgilenmeli ve onları empati yaparak dinleyip çözümleri çıkarcı olarak önermemelidir. Egoistlik insanı sadece yalnızlaştırır; yani şişmiş bir ego küçük bir insan yaratır.

Prof. Dr. Nilay Şahin Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı www.drnilaysahin.com

Yazının Devamı