Prof. Dr. Nilay Şahin

Prof. Dr. Nilay Şahin

ÇAPRINTINIZ VARSA DİKKAT!

Çarpıntı yani kalbin atış hızının artması şikayeti çok sık duyduğumuz bir problemdir. Kalbin atımı normal bir insanda dakikada 60-80’ dir, bunun en alt ve üst sınırını ise dakikada 50 ile 100 olarak söyleyebiliriz.

Normal çarpan bir kalpte biz bu atımları gün içinde hissetmeyiz ancak atış hızında bir sorun baş gösterirse işte o zaman rahatsızlıklar ortaya çıkar. Sıklıkla da gözlenen problem kalbin atım sayısının artmasına bağlı olarak gelişen çarpıntıdır. Peki ne oluyor da kalbimiz hızlı hızlı atmaya başlıyor derseniz işte cevabı.

Bu nedenler arasında maalesef son yılların en sık yaşanan sorunu olan stres ve gerginliği söylemek sanırım yanlış olmayacaktır. Kişide çarpıntı yanında hava açlığı ve ölüm korkusu da önemli sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Panik atak dediğimiz bu durumda kişi haftada veya günde bir iki kez çarpıntı, nefes darlığı ve ölüm korkusu gibi şeyler hissettiğini ifade eder. Panik atağın ortaya çıkmasında ki en önemli neden ise yıllardır yaşanan büyük streslerin sonucunda bilinç altında saklanan sıkıntıların kendini göstermesidir. Diğer bir çarpıntı nedeni de tüketilen çay, kahve, sigara ve bazı ilaçlardır. Kişi bunları tükettiğinde çarpıntı olduğunu net olarak fark eder. Bir çarpıntı nedeni ise kansızlıktır; bu durum kişide çarpıntı yanında erken yorulma, halsizlik gibi sıkıntılara da neden olabilmektedir.

Elbette çarpıntı nedenleri arasında yüksek tansiyonu söylemeden geçemeyiz. Özellikle ani yükselen tansiyon hastada çarpıntı hissine neden olarak kendini hissettirebilir. Ülkemizde oldukça yaygın olan guatr problemi de bazen ilk bulgu olarak çarpıntı ile karşımıza çıkabilir. Bu nedenle çarpıntı şikayeti olan hastada rutin olarak bir tiroid testi istemek uygun olacaktır. Kalbin kendisinde yaşanan kapak hastalığı, yetmezlik gibi bir takım sorunlarda çarpıntının nedenleri arasında incelenmesi gereken durumlardandır. Hepinize sakin, çarpıntısız günler dilerim…

Yazının Devamı

RAMAZAN AYI: SAĞLIK AYI!

İlk olarak size önerim lütfen sahursuz oruç tutmayın, mutlaka sahur yapın. Ve de iftar-sahur arasında bol su tüketmeyi unutmayın. İftarı sakin ve yavaş yiyerek açın lütfen. Gerek iftarda gerekse sahurda mutlaka yoğurt, peynir gibi yiyeceklere yer verin. Öte yandan özellikle sahurda olmak üzere tuzlu ve şekerli yiyeceklerden uzak durmaya çalışın. Hatta içimiz ferahlatır diye düşündüğümüz hafif soğuk hoşafları da çok tercih etmeyin. Menüde peki sıklıkla neleri tercih edelim derseniz işte cevabımız. Öncelikle yoğurt, yumurta, mercimek gibi posalı çorbalar, baklagiller, tuzsuz ayran, etli yemekler, pirinç yerine bulgurlu gıdalar tercihiniz olmalıdır. Elbette kuruyemişleri de unutmayalım. Özellikle fındık, badem, ceviz sahur için çok uygun olabilecek yemişlerdir. Aşırı şekerli olmayan meyveler özellikle yoğurtla birlikte tüketilebilir. Hurma tabii ki vazgeçilmezlerden olmalıdır. Hem tok tutucu özelliği hem de şeker ihtiyacı noktasında çok güzel bir besindir hurma. Bunun yanında şeker sorunu olanlarda özellikle canım çok tatlı istiyor diyenlere önerim tarçını yoğurtla birlikte tüketmeleri olacaktır. Tarçın vücut şeker dengemiz için çok güzel besindir.

Elbette bunların yanında tekrar altını çizmek istediğim husus özellikle sahurda çok fazla tuz ve şeker tüketmekten kaçınmanız ve bol bol sahurun son dakikalarına kadar su içmenizdir.

Hepinize huzurlu ve sağlıklı bir ramazan ayı dilerim.

Yazının Devamı

İYİ HAYAT, İYİ CİLT

Çünkü cildimiz sağlığımızın aynalarından biridir. Aramızda da şöyle demez miyiz; “rengin sararmış yoksak kansız mısın ya da rengin bir tuhaf iyi misin?”. İşte bu sözleri cildimize bakarak deriz ki çünkü cilt dediğim gibi sağlığımızın iyi bir göstergesidir. İyi bir hayatta elbette iyi beslenme, iyi uyku ve iyi bir sosyal çevre ile elde edilir. Ancak bunların hepsini yapıyorum yine de cildim çok iyi değil diyorsanız size birkaç öneride bulunmak istiyorum.

Öncelikle güneşten cildimizi korumalıyız çünkü uzun süreli güneşte kalmak ciltte lekelere, çatlaklara yol açabilir. Bu da özellikle cilt kanserini kolaylaştırabilir. Diğer önemli sakınılacak şey ise sigaradır. Sigara cildin beslenmesini bozarak cildin daha yaşlı gözükmesine neden olabilir. Duşunuzu aşırı sıcak su ile almak yerine ılık suyu tercih edin. Çok güçlü sabun ve deterjanları cildinize sürmeyin. Duş sonrası cildinizi çok kuvvetli sıvazlama hareketleri ile kurutmayın hatta hafif nemli bırakın kendi kurusun. Cildiniz kuru ise mutlaka iyi bir nemlendirici kullananın ve bunu hiçbir zaman ihmal etmeyin. Gıda olarak ise özellikle bol su tüketimi, meyve ve sebzeyi tercih edin. Yine balık tam bir cilt dostu iken karbonhidratlar da o kadar düşmandır diyebiliriz.

Elbette kaliteli ve yeterli sürede uyku da cildin güzelliğinde çok önemlidir. Kötü bir uyku kişinin cildini mat ve cansız gösterir. Yine aşırı streste cildin keyfini kaçıran önemli faktörlerdendir. Hepinize ışıltılı bir cilt ve ışıltılı günler dilerim.

Yazının Devamı

ŞEKERSİZ ŞEKER GİBİ HAYAT!

Şeker elbette vücut için oldukça önemli bir enerji kaynağıdır ancak siz bu enerjiyi etkin olacak şekilde almazsanız (az veya çok almak) vücut sorun yaşamaya başlar işte. Son dönemlerde neye elimizi atarsak içerikte şeker olduğunuz görüyoruz. O nedenle sanırım biz enerji kaynağının fazlasını alır hale geldik. Yani şeker tüketimimizde ciddi bir artış var. İşte bu noktada sorunlar başlıyor; aşırı şeker tüketimi vücudun saat ayarlarını bozuyor. İlk olarak size şunu söyleyebilirim ki kendinizi çok hantal ve yorgun hissetmeye başlarsınız. Ardından çok sık grip ve benzeri infeksiyonlara yakalanırsınız. Cildiniz parlaklığını kaybeder. Ellerinizde bir güçsüzlük, uyuşma, beceriksizlik hissetmeye başlarsınız. Uykuya dalmakta zorluk ve zamansız uykudan uyanmalarınız olur. Tabii tüm bunlar zamanla kilo problemlerini de beraberinde getirir. Ve daha pek çok farklı şikayetler hayatınıza girer. Yapılan pek çok çalışmada da hayatınızdan şekeri çıkardığınızda daha iyi uyuduğunuz, daha az grip gibi infeksiyonlara yakalnadığınız gösterilmiştir.

Elbette şekeri hayatımızdan tamamen çıkarmakta doğru bir şey değildir ancak alacağımız şekeri doğal şekerler olan meyvelerden makul ölçüde tüketerek temin etmek doğru olacaktır. Ancak böyle bir işe kalkışmadan önce mutlaka bir hekimle görüşmek ve gerekli testler yapıldıktan sonra bilinçli bir şeklide diyet programına başlamak gerekir.

Tüm bunlar yanında size şunu söyleyebilirim ki şekerden uzak durmak biraz zor olmakla birlikte bunu başardığınızda şeker yemek istemeyeceksiniz. Bu hiç kolay değil dediğinizi duyar gibiyim ama inanın bu zorluk iyi bir hekim ve diyetisyenle daha kolay bir hale gelecektir.

Yazının Devamı

YATAĞA BAĞIMLI YAŞLINIZ MI VAR?

Yani sonuç şu ki bir yaşlıya tıpkı çocuk gibi bakmak gerekiyor. Hele ki bu yaşlı artık iyice yatağa bağımlı hale geldiyse bakıma daha da özen göstermek şarttır. Peki yatağa bağımlılık nedir derseniz; çeşitli nedenlerle bir hastanın uzun süreli olarak sandalye, yatak veya oda düzeyinde yani sınırlı alanlarda bağımlı kalmasıdır demek doğru olacaktır.

İnsan yaşlandıkça fiziksel, mental ve psikososyal değişiklikler yaşar. Bu değişiklikler sonucunda da yavaş yavaş yatağa bağımlı hale gelir. Yatağa bağımlılıkta en etkin olan nedenler arasında; demans-bunama, felç, yaygın ağrı, kemik ve eklem hastalıkları, devamlılığı olan yüksek tansiyon, şeker gibi hastalıklar, depresyon, sık düşme hikayesi yer alır. Peki yatağa bağımlı olan hastada ne yapalım? Öncelikle bu hastaları ara ara göz, kulak-burun-boğaz, göğüs hastalıkları, nöroloji, fizik tedavi gibi bazı bölümlerde muayenelerini yaptırmak şarttır.

Bunun dışında evde hastanın bakımını yaparken hastaya uygun, güneş alan ve rahat havalandırabileceğiniz bir oda da yapmak gereklidir. Hastanın odasında radyo, televizyon gibi iletişim araçları, hemen yakınında bir telefon bulunmalıdır. Odanın uygun yerlerine aile fotoğrafları asılmalı ara da bu fotoğraflara yönelik sohbetler yapılmalıdır.

Yazının Devamı

BİTKİLER ŞİFALI MI?

Dünyada o kadar çok bitki var ki insanoğlu daha bunların pek çoğunu tanımıyor bile! İnsanlar yüzyıllardır da tanıdığı bitkilerde şifa arayışına girmiştir. Bu sayede lokman hekimlik doğmuştur. İşte bu nedenledir ki bitkilerle tedavi hastalıkların şifası açısından hem tamamlayıcı bir yöntem hem de sosyo-kültürel bir yere sahiptir. Ve son yıllarda da tekrar popüler olmuş bir alandır.

Şifa verici bitkilerin bazıları kimyasal ilaçların elde edilmesinde kullanılırken bir kısmı da ilaç olmadan kullanıma uygundur. İşte hangi bitkinin nasıl ve nerede kullanılacağı ise mutlak bir uzmanlık alanı içindedir. Yani demem o ki hiçbir bitkiyi kulaktan dolma bilgilerle kullanmamalıyız ve mutlaka bir uzmanına danışmalıyız.

Şimdi sizlere en sık karşılaştığımız sorunların başında gelen eklem ağrılarında önerdiğimiz birkaç bitkiyi paylaşacağım. Bunların başında sarı papatyaya benzeyen arnika gelmektedir. Bu bitki özellikle kas-eklem ağrılarında krem şeklinde kullanılan bir bitkidir. Bir diğer kas-eklem ağrılarına iyi gelen bitki kedi pençesidir. Bunun özellikle çayı ve kapsül şeklindeki hali tercih edilmemektedir.

Yazının Devamı

BANA LÜTFEN BASTON VERME!

Biliyorsunuz ki özellikle yaşlanmayla beraber başka hastalıkların görülmesi ve hareket zorluğumuz artar. Bunlarda otomatik olarak düşme olasılığımızı arttırır. İşte bu noktada baston gibi yardımcı bir cihaz kullanmak hem düşmenin önüne geçer hem de başka pek çok şeyde bize destek olur. Ne gibi şeylere destek olur derseniz işte cevabım. Dengemizi iyileştirir, bizi daha bağımsız yapar, kemik erimesinden korur ve eğer nefes darlığı veya kalp sorununuz varsa bunlara yönelik şikayetlerinizi azaltır. Ayrıca cihaz kullanımı özellikle bel, kalça, diz ve ayak problemlerinde özellikle de kireçlenmelerinde çok büyük bir destektir. Hatta kireç tedavisinin ana elemanlarından biridir demek hiçte yanlış olmayacaktır.

Burada önemli olan noktalardan biri hangi cihazı seçeceğimiz ve nasıl kullanacağımızdır. Baston alırken bile mutlaka bir hekime danışmak gerekir. Bastonların tutmakları size uygun mu, hangi boyda baston almalısınız gibi sorulara bir hekimle birlikte karar vermek daha doğru olacaktır. Örneğin yanlış bir baston kullanımı kişinin elinde sinir sıkışmasına yol açabilir, yanlış yürüme paterni ile hatta düşmeye bile neden olabilir. Ancak doğru cihaz kullanımı ağrıyı azaltır, düşmeyi engeller ve kişinin hareketliliğini arttırır.

Sonuç olarak baston gibi cihazları bir yaşlılık simgesi görmek yerine hayatımız kurtaran bir arkadaş olarak görmek sanırım daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Yazının Devamı

KEMİK ERİMESİ NEDİR?

Peki ne oluyor da kemiğimizin kalitesi bozuluyor derseniz işte özetle cevabı. Kemik doku 35 yaşına kadar gelişmeye ve sağlamlaşmaya devam ediyor. Daha sonra ise kadınlarda menapoz erkeklerde de özellikle 50 yaş sonrası bazı hormonların azalması nedeniyle zayıflamaya başlıyor. İşte bu zayıflama herkeste farklı oluyor.

Kemiklerimiz bazı insanlarda çok hızlı bazılarında neredeyse hiç diyebileceğimiz kadar zayıflıyor. Bunun nedenleri ise; genetik gücünüz, ailenizde kemik erimesi varlığı, tiroid ve şeker hastalığı, hormon bozuklukları, kötü beslenme, mide veya barsak ameliyatı olması, kortizol gibi bazı ilaçlar, çölyak veya kolit hastalıkları, iltahaplı romatizmalar, karaciğer ve böbrek hastalıkları sayılabilir.

Bu saydığımız hastalıklar siz de varsa mutlaka kemik erimesi taraması yaptırmalısınız. Tabii ki kemik erimesi taramasını menapoza giren her kadın da yaptırmalıdır.

Yazının Devamı

KİREÇLERİM ÇÖZÜLÜR MÜ?

Kireçlenmede temel şikayetler; ağrı, sabahları veya uzun istirahatler ve oturmalardan sonra olan tutukluk ve ağrı, eklemde kısıtlılık ve kilitlenme, eklemden ses gelmesi, eklemlerde kolay yaralanma ve burkulma olarak sıralanabilir.

Peki tedavide ne yapalım? Tedavinin temelini eğitim oluşturmaktadır. Kireçlenmenin olduğu eklemi korumak için dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Hastaya bunun gibi bilgiler sözel ve yazılı olarak verilmelidir. Kilo vermenin önemi de bu bilgiler içinde olmalıdır. Kilo vermek özellikle bel, kalça, diz ve ayak kireçlenmelerinde çok önemlidir. Hasta mutlaka vücudunun ona verdiği uyarılar ile ekleminde hissettiği küçük bir sıkıntıda bile mutlaka aktivitesini yavaşlatmalı veya durdurmalıdır.

Ağrılı ise eklemin üstüne gitmemeli ve hemen dinlenmelidir. Diğer bir tedavi yöntemi de ilaçlardır. İlaçlardan ilk tercih edilecek olan asetaminofen içerikli ilaçlardır. Bu ilaçlar etkili olmaz ise anti-inflamatuvar ilaçlar kullanılmalıdır. Bunların mide, karaciğer veya böbrek üzerine yan etkileri olduğu için mutlaka doktor gözetiminde verilmelidir. Özellikle 65 yaş üstü olup bu ilaçları kullananlarda mide kanama riski çok artmaktadır. Yine bazı krem/jeller özellikle el ve diz kireçlenmelerinde çok etkilidir. Diğer ilaçlar: yeşil veya kırmızı reçeteli ilaçlar çok şiddetli ağrılarda verilebilir. Diğer bir seçenek fizik tedavi uygulamalarıdır. Bu tedavi programı aslında ağrıyı ilaçsız rahatlama programıdır.

Yazının Devamı

HEP KORTİZOL YAPTI!

Evet kortizolün bilinen en önemli yan etkilerinden biri kan şekeri regülasyonunda bozulma yapmasıdır yani kan şekerinin ayarını bozmasıdır. Bir diğeri ise vücutta tuz tutması ve bunun sonucunda da ödem oluşturmasıdır. Bu iki yan etkiyi özellikle yapılacak tuzsuz ve şekersiz diyetle bir miktar azaltabilirsiniz.

Bir diğer sorun ise tüylenmede artış olmasıdır. Yağ depolarının özellikle yüz, sırt ve göbekte artması da görsel açıdan hastayı mutsuz eden bir yan etkidir. Yine cilt yapısında meydana gelen incelme, kolay çatlaklar hastanın fiziki görünümünde ve cilt üzerinden yapılacak müdahalelerde sıkıntı yaratan bir komplikasyondur. Ciltte ayrıca sivilce de yapabilmektedir.

Bir diğer yan etkisi olan yara iyileşmesinde gecikme durumu da özellikle ameliyatlardan sonra kullanımında dikkat edilmesi gereken bir durumdur.

Yazının Devamı

HAYIR, OLAMAZ: KORTİZOL!!!

Tıp kitapları bu ilacı iki ucu keskin bıçak olarak yazar, nedenide gerçekten öyle olmasıdır. Çünkü kortizol bir yandan hastalıkları bıçak gibi keserken bir yandan da bazı yan etkileri ile vücudun sağlam yapılarını kesebilir. Önce size bu ilacı nerelerde kullandığımız anlatmak istiyorum. Öncelikle iltahaplı romazitmal hastalıkların özellikle alevli dönemlerinde bir süreliğine kullandığımız bu ilacı yine astım gibi akciğerin bazı hastalıklarında, beyin ödemi gelişen durumlarda sıklıkla tercih ederiz. Yine nadiren bazı kas romatizmalarında, sinir ödemlerinde de kortizol etkili olan bir ilaçtır. Bu kadar önemli hastalıkta can simidi olan bu ilaç doktor kontrolünde ve uygun bir şekilde kullanıldığında aslında o kadar da korkutucu değildir. Ama kortizol alındığında uyulması gereken bazı önemli kurallar vardır. Bunların ilki doktor önerisi dışında iyi geliyor diye kafamıza göre bu ilacı alamamak diyebiliriz. Yine kortizolün kullanımı sürecisince bol sıvı alınması, aşırı kaloriden sakınılması, bol posalı gıdaların tercih edilmesi, kalsiyum için süt ve süt ürünlerinin arttırılması ve potasyumdan zengin gıdaların alımının arttırılması önemlidir. Çok zorunlu durumlar dışında zaten bu ilacın uzun süreli kullanımı doğru değildir. Uzun süreli kullanım sonrası ilacın bırakılması büyük bir zorluk teşkil etmektedir ve hatta bırakılmamaktadır.

Bir de size bu ilacı kullanmak istemediğimiz durumlardan bahsetmek istiyorum. Gebeler, viral-mantar enfeksiyonları, şeker hastaları, mide ülseri olanlar, kemik erimesi bulunanlar, depresyon tedavisi alanlar, sorunlu tansiyon hastaları özellikle çok zorda kalmadıkça kullanmak istemediğimiz hastalar arasında yer almaktadır.

Sizlere bir sonra ki haftada kortizolün yan etkilerinden bahsedeceğim. Hepinize mutlu haftalar dilerim.

Yazının Devamı

BAŞIMI DÖNDÜRDÜN!

Deniz yolculuğu sonrası, karaya ayak basmakla hissedilen durum buna çok iyi bir örnek olabilir. Gerçek baş dönmesi ise anormal bir hareket duyusu veya hareket halüsinasyonudur yani hasta kendisinin veya çevresinin döndüğünü zannetmektedir. Bu iki şikayet birbirinden çok ayrıdır çünkü nedenleri farklıdır. Sersemlik hissi gibi olan baş dönmelerinde ana nedenler; kalp hastalıkları, yüksek tansiyon veya şeker hastalığı gibi bazı metabolik hastalıklar, bazı kas hastalıkları ve göz bozuklarıdır. Oysa ki gerçek baş dönmesinde ki nedenler arasında kulakta görülen bir takım hastalıklar, migren, beyin tümörleri, beyin felçleri, kullanılan bazı ilaçlar sayılabilir. Bu ilaçlar arasında özellikle yüksek tansiyon için kullanılan ilaçlar, santral sistemi aktive eden ilaçlar, şeker ilaçları ve guatr ilaçları yer almaktadır.

Baş dönmesi nedenini araştırırken ayrıca bazı testlere de ihtiyaç duyarız. Hastadan alınan bilgiler ve yapılan testler ışığında tanıyı koyduktan sonra tedaviye geçeriz. Tedavide nedene yönelik uygulamalar yapmak doğru olacaktır. Baş dönmesi tedavisi içinde; çeşitli egzersizler, fizik tedavi uygulamaları ve hastaya hekim tarafından yapılan manevralar, bazı ilaçlar ile beyin veya kulak gibi bölgelere yönelik cerrahi girişimler yer almaktadır.

Dilerim başınız mutluluktan dönsün…

Yazının Devamı

KULUNÇUN TEDAVİSİ VAR MI?

Geçen hafta sizlerle kulunçun nasıl bir hastalık olduğunu paylaşmıştım. Bu haftada sizlerle bu hastalığın tedavisini paylaşmak istiyorum. Öncelikle şunu söyleyebilirim ki kuluncun tedavisi gerçekten zordur. Ama yok mudur vardır, sadece biraz uzun ve zor demek yanlış olmayacaktır.

Çok ağrılı bir dönemde iseniz size ilk önerim iyi ve güzel bir fizik tedavi görmenizdir. İlk hedef ağrıyı azaltmaktır. Çünkü ağrılı olan bir kasa hiç bir şey yaptıramazsınız. Eğer ağrınız fizik tedaviye rağmen geçmedi ise kulunç bölgesine yapılacak bazı iğne tedavilerini denemek uygun olacaktır. Bu iğneler ağrı kesici içeren tarzda ya da kuru iğneleme dediğimiz bir teknikle olabilir. Bunun yanında tecrübeli ve konusunda eğitimli birinin yapacağı masaj hastaya iyi gelebilir. Evet bunları denedik ve bir miktar ağrımızı rahatlattık bundan sonra ne yapacağız derseniz asıl iş bundan sonra diyebiliriz. Ağrının biraz rahatlaması ile hemen iyi bir egzersiz programına başlamalıyız. Zaten kulunç probleminde asıl tedavi egzersiz demek çok yanlış olmayacaktır. Hekim önerisi ile oluşturulan ve klinik bir ortamda öğrenildikten sonra yapılan egzersizler tedavide çok değerlidir. Ancak tedavinin etkili olabilmesi için mutlaka düzenli ve uzun süreli egzersiz yapmak gerekmektedir. Kısa süreli yapılan egzersizler başarılı olmamaktadır.

Peki ilaçlar hiç ilaç verilmeyecek mi bu hastalıkta derseniz evet verilecek ama sınırlı demek hiçte yanlış olmaz. Çünkü kulunç için verilen ilaçlar uzun süreli kullanılabilecek türden değildir. Mutlaka hekim kontrolünde ve kısa bir süreliğine verilmelidirler. Bunlar içinde klasik ağrı kesicilerin çok fazla yeri yoktur. Çoğunlukla beyin üzerinden etki eden ağrıyı azaltıcı ilaçları verip bazen yanına vitamin komplekslerini ilave edebiliriz.

Yazının Devamı

KULUNÇ DEYİP GEÇMEYİN!

Kulunç deyip geçmeyin gerçekten, niye mi? Çünkü kulunç insanı öldürmez ama süründürür. Bazen öyle şiddetli ağrı yaparken bulunduğu yerde ben kanser mi oldum acaba dersiniz. Peki bu sık adını duyduğumuz kulunç nedir derseniz işte cevabı. Kulunç özellikle kaslarımızın çeşitli nedenlerle iyi beslenememesi sonucu gelişen bir durumdur. Peki nedir bu nedenler şimdi onlara bir göz atalım. En başta yanlış duruşlar yani yanlış oturma, yatma, yük taşıma diyebiliriz. Bunun dışında kas üzerine aşırı yük binmesi yani gereğinden fazla yük taşıma, tek bir bacakta kısalık, bazı vitamin-mineral yetersizlikleri, yine bazı hormonlarda görülen fazlalık yada eksiklikler (başta tiroid/guatr hormonu olmak üzere) ve şeker, yüksek tansiyon hastalığı gibi durumları sayabiliriz.

Peki bende kulunç olup olmadığını nasıl anlayabilirim derseniz işte cevabı. Önce şunu belirtmek isterim ki kulunç şakaklardan tutunda ayak tabanına kadar her yerde gelişebilir. Kulunçun oluştuğu yerlerde genelde kişide; ağrı, hareket kısıtlılığı, güçsüzlük hissi, özellikle boyun ve omuz bölgesinde görülürse dengesizlik, baş dönmesi, kulak çınlaması, görme problemleri, kollarda ve ellerde uyuşma, karıncalanma gibi şikayetlerle kendini gösterir. Örneğin boyundaki bir kulunç tüm kol boyunca şiddetli ağrı ve uyuşma şikayetlerine yol açarken belde görülen ise bacak boyunca benzer semptomlara yol açacaktır.

Gördüğünüz gibi kulunç deyip geçmemek lazım, bu insanların ciddi başına ağrıtan ve maalesef hekim hekim dolaşmasına neden olan bir sorundur. Peki tedavisi nedir derseniz onu da haftaya sizlerle paylaşacağım.

Yazının Devamı

SAĞLIĞIN FORMÜLÜ MUTLULUK MU?

Kendimizi daha iyi hissetmek ve sağlığımızı iyileştirmek için neler neler yapıyoruz. Sağlıklı yemekler, spor, doktor kontrolleri…Ama bunlar her zaman yeterli olmuyor. Arada denir ya adam kendine çok iyi bakıyordu, hep sağlıklı beslenirdi, sporunu da yapardı, üstelik şişmanda değildi ama hastalandı. Buna benzer sözleri her zaman duyarız değil mi? İşte bu duyduklarımızda ne eksik derseniz duygularımız ve kaygılarımızın bakımı. Peki onlar yolunda mı, onlar için ne yapıyoruz? Bilimsel kanıtlar gerçekten kişilerin duygularının sağlıklı yaşama ve uzun bir hayata çok ciddi katkıları olduğunu göstermiştir. Sağlık üzerine pozitif duyguların olumlu etkisini yaşamak için kısa süreli bir iyilik hali yeterli değildir. Olumlu bakış, azalmış stres ve gevşeme hayatınızın bir parçası olmalıdır. İyi ama bunları nasıl yapacağız, kolay mı bunları elde etmek dediğinizi duyar gibiyim. Elbette değil ama bir kenarından başlamaya ne dersiniz? Bunun için size bazı önerilerde bulunacağım.

İlk olarak yaptığınız işi sevin ve iş yaparken tüm konsantrasyonunuzu işe verin. Yapılan çalışmalarda insanların tamamen işine daldığında ve yaptıklarına konsantre olduklarında en büyük memnuniyeti bildirdikleri gösterilmiştir. Erdemlerinize uygun davranmak çok önemlidir. Mutlu olmada yaş faktörünün çok etkisi olmadığını söylemek mümkündür. Yaş almanın keyfine varmak, yılları dolu dolu yaşama şansına sahip olmak bence büyük bir mutluluk. İşimizi yaparken ya da herhangi bir ortamda iken zamanı takip etmemeli, saate bakmamayı ve gereksiz yere telefonlarımızı kurcalamamayı öğrenmeliyiz. Zaten insan sevdiği ve mutlu olduğu ortamda bunları yapmaz.

Davranışlarınızın başkaları tarafından nasıl yorumlanacağına çok fazla takılmayın, kendiniz gibi olun. Yapacağınız işleri kendinizde yük olarak hissetmeyin; alış-veriş, yarın giyilecek kıyafetler gibi; çok gereksiz işler için plan yapmak sizi yorar. Aktif olun; hiçbir işi yapmaya üşenmeyin.

Yazının Devamı

YUMUŞAK DOKU ROMATİZMASININ TEDAVİSİ VAR MI?

Geçen hafta sizlere fibromiyalji yani yumuşak doku romatizmasının nasıl bir hastalık olduğundan bahsetmiştim. Bu haftada sizlere bu sıkıntılı hastalığın tedavisini anlatmak istiyorum.

Tıpkı tanısını koymak gibi tedavisi de zor bir hastalıktır fibromiyalji. Çünkü bu hastalıktan tamamen kurtulmak mümkün değildir. Ancak hemen karamsarlığa kapılmayalım çünkü elimizdeki silahlarla en azında hastayı normal hayatına devam ettirme şansına sahibiz.

Tedavide ise ilk işimiz hastamıza bu hastalığı çok iyi anlatmak yani hastalık hakkında hastaya bilgi vermektir. Bu hastalığın dönemsel olarak alevlenmeleri olabileceğini, vücutta ciddi bir hasar bırakmayacağını ancak ağrıya yol açabileceğini, tüm testlerinin genellikle normal olabileceğini hastaya anlatmak çok önemlidir.

Yazının Devamı

YUMUŞAK DOKU ROMATİZMASI NEDİR?

Nam-ı değer fibromiyalji sendromu yani yumuşak doku romatizması veya kas romatizması son yılların popüler bir hastalığıdır. Benim asistanlığımda daha çok stresli, her şeyi kafaya takan, uykusu düzensiz, depresyon ilacı alan kadınların çoğunda görüldüğünü düşündüğümüz bu hastalık yıllar içinde gelişen tıpla birlikte çok daha farklı bir noktaya geldi. Öncelikle evet bu hastalığın stres ve depresyonla ilişkisi olduğu gösterilmiş ama temel nedenin bunlar olmadığı da gösterilmiştir. Fibromiyalji aslında bir ağrı algılama bozukluğudur yani ağrı yaratmayacak olan şeylerin kişilerce ağrılı olarak hissedilmesidir. En belirgin şikayet yaygın vücut ağrısı ve sabah tutukluğudur. Evet sıklıkla kadınlarda görülmektedir ancak bu erkeklerde görülmeyecek anlamına gelmemektedir.

Evet en yaygın şikayet yaygın kas-eklem ağrıları olup bunun yanında hastada ara ara olan karın ve migren benzeri baş ağrıları, eklemlerde ve hatta vücutta yaygın görülen şişlik hissi, kadınlarda şiddetli adet sancıları görülebilmektedir. Hastanın neresine dokunsanız ağrıdan yakınmaktadır.

Bu hastalığın tanısını sadece doktorun almış olduğu hikaye ve yaptığı muayene ile koyması çok zordur. Mutlaka bazı kan, idrar ve gerekirse görüntüleme testleri istenmelidir. Hatta bu testlere rağmen tanı koymak birkaç yılı alabilmektedir. Çünkü benzer şikayetler bazı hastalıklarda da görüldüğü için bunları dışlayıp ondan sonra tanı koymak gerekir. Bu hastalıkların başında da iltahaplı bazı romatizmal hastalıklar, uyku bozuklukları, depresyon, tiroid hastalıkları gibi hastalıklar gelmektedir.

Yazının Devamı

SAÇIMDAN AYAK TIRNAĞIMA HER YERİM AĞRIYOR!

Bu başlığı okuyunca aynı beni tarif ediyor diyen eminim çok kişi vardır. Çünkü son yıllarda poliklinikte o kadar çok hastam yaygın ağrılardan yakınıyor ki anlatamam. O nedenle sizinle böyle bir yazı paylaşmak istedim.

Eğer yaygın ağrınız varsa mutlaka detaylı incelenmeyi hak ediyorsunuz demektir. Çünkü yaygın ağrıya yol açan nedenler oldukça önemli olabilmektedirler. Bunların başında romatoid artriti (iltahaplı bir romatizma çeşidi), osteoartriti (kireçlenme), fibromiyaljiyi (yumuşak doku romatizması), kas-bağ iltahaplarını, kanser tipi durumları saymak yanlış olmayacaktır. Bu saydığımız hastalıkları inanın bana birbirinden ayırt etmek hiçte kolay değildir. Bazen bu yılları bile alabilir. Evet abartmıyorum yıllar. Bunların birbirinden ayırımıda çok önemlidir, çünkü hepsinin tedavisi farklıdır.

Peki bunlar arasında ne gibi farklılıklar var derseniz işte cevabı. Öncelikle ağrınız sizi gece uyandırıyor, hareketle de istirahatle de devam ediyorsa iltahaplı romatizma olasılığı biraz daha yüksek diyebiliriz. Yine ağrı sıcağı değilde soğuğu seviyorsa, eklemlerinizde ağrı ile beraber şişlik oluyorsa ve sabah kalktığınız zaman kendinize gelmeniz 1saatten uzun sürüyorsa iltahaplı bişeylerden şüphelenmek gerekir. Ancak sıcağı ve dinlenmeyi seven, sabah kısa surely tutukluğa neden olan bir durum varsa bunların altından da sıklıkla kireçlenmeler çıkmaktadır.

Yazının Devamı

İYİLİK YAP, İYİLİK BUL!

Bu enteresan başlığın sağlıklı olmakla veya sağlığımızla ne ilgisi var dediğinizi duyar gibiyim! Ama var; sağlıkla iyiliğin çok ilgisi var. Hep sağlıklı yaşlanmak, sağlıklı yaşamak için yeme, içme, rutin testler vb. şeylerden bahsedip dururuz. Fakat atladığımız çok önemli bir nokta daha var ki o da ruhumuz ve ruhumuzun sağlığı. İnsan vücudu çok karmaşıktır. Vücudumuz sadece maddelerden oluşmaz bir de manevi tarafı vardır. İşte bu tarafta yaşanan sıkıntıların bizlerin organ ve dokularında ciddi hasarlara neden olabileceğini unutmayın. Peki ruhsal sağlık için neler yapalım diye sorarsanız işte cevabım.

İlk olarak düzenli bir uyku diyebilirim. Çünkü düzenli ve yeterli uyku immun sistemimizi güçlendirir, ruhsal olarak bizi mutlu eder ve bizi obeziteden korur. Bir diğer önemli nokta duygusal zekamızı geliştirmektir. Yani kendine güvenen, hedefleri olan ve bu yolda dürüstçe çalışan, esnek bireyler olmaya çalışmalıyız. Dikkatinizi yaptığınız işe verin ve işinizi kendinize olan saygınızdan ötürü yapın. Ancak bunu yaparken de sadece hayatın sizden ibaret olmadığını hatırlayın.

Bazen bir şeylere bir dakika ara verin. Aslında bu benim de maalesef çok yapamadığım ama hep yapmak için gayret gösterdiğim bir öneri. Bunu özellikle yaşamı ve küçük anları görmek, şükran duymak için yapmamız gerekir.

Yazının Devamı

HER YERDE VİRÜS VAR!

Hepimizin son dönemlerde söylediği bir şey var o da artık gripler ağırlaştı, eskisi gibi değil, şimdi ki gripler bir tuhaf…Evet gerçekten artık gripler biraz daha farklı. İşte bu hafta sizlerle farklı ve ağır seyreden griplere yakalandığımızda ne yapalım değil de nasıl yakalanmayalımı paylaşmak istedim. Aslında bunlar hepimizin bildiği ama bazen unuttuğu veya ihmal ettiği basit önlemler.

Gribin en büyük bulaş yeri burundur. Burundaki virüslü mukus ellere bulaştığı veya hapşırma ile burundan havaya geçtiği zaman işte yeni grip olacak adaylar sıraya girer. Burundan elinize temas eden mukustaki virüsler örneğin sizin elinizi sürdüğünüz her şeye hemen nüfus eder. Bu nüfus eden şeylere dokunmakta gribin yayılımını kolaylaştırır. İşte bu nedenle size ilk olarak hatırlatmak istediğim şey ellerimizin temizliği. Eller gribin bulaşmasında en etkili yerlerden biridir. Bu nedenle ellerinizi yıkamak grip riskini oldukça azaltacaktır.

Diğer bir önerim burun çevrenizi ve ayaklarınızı sıcak tutmanızdır. Yapılan çalışmalar burunda veya ayaklarda üşüme olmasının çok kolay grip semptomlarına yol açabileceğini göstermiştir.

Yazının Devamı

BEYNİ YORULANLAR; KENDİNİZE DİKKAT EDİN!

Kaslar yorulur, karaciğer yorulur, mide yorulur ve daha pek çok yer yorulur da beynimiz yorulmaz mı? Elbette yorulur. Özellikle yaş aldıkça beyin yorulur, karışır ve şaşkın hale gelebilir. Ve bu durumları bazı koşullar daha da hızlandırır. İşte bu nedenle nasıl yaşlanırken sağlıklı olmak için, organlarımızı korumak için bir takım önlemler alıyorsak bu çabalarımıza beyinde dahil olmalıdır.

Beynin daha randımanlı ve etkili çalışması için hayatımızda dikkat etmemiz gereken bazı noktalar vardır. Bunların başında iyi bir uyku gelmektedir. Uykusuzluk beyni çok yoran durumlardan birisidir. Yine beyin yorgunluğunu arttıran fibromiyalji, lupus, multipl skleroz (MS) gibi bir tanı aldıysanız dikkatli olmalı ve beyninize daha özen göstermelisiniz. Ve elbette stres; beyni en negatif etkileyen, en yoran durumlardan biridir. Kadınların vücutlarında dönüm noktası yaşadıkları menapoz da çeşitli hormonal aktivitelerin değişimi ile beyinde bir takım sıkıntılara yol açabilir. Ancak daha sonra bu sıkıntılar hormonların tekrar dengeyi bulmasıyla toparlayabilir.

Şeker beyinde bir enerji deposu olup şeker hastalığı gibi bir durumda görülen dalgalanmalar beyin yorgunluk semptomlarına yol açabilir. Güçlü bir beyin için dengede olması gereken elbette sadece şeker değil. Magnezyum, B12 vitamini, su beynin diğer önemli besinleridir. Elbette ilaçların beyne yaptığı etkiyi de unutmamak lazım. Bazı ilaçlar beyinde karışıklığa yol açabilmektedir.

Yazının Devamı

GÜZELLİĞE ALDANMAYIN!

Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı

Son dönemin en popüler tedavilerinden biri de bitkisel ilaçlarla tedavi olan fitoterapidir. Bu tedaviyi gerek tıp hekimleri gerekse eczacılarımız vermektedir. Ama bir de bunlar dışında sağdan soldan duyumlarla aldığımız bitkisel ilaçlar var. Ve son dönemde o kadar çok poliklinikte karşıma çıkmaya başladı ki bu tehlikeli durum ben de sizlerle bunu paylaşmak istedim.

Günümüzde kimyasallardan uzaklaşmak adına alınmak istenmeyen ilaçlar bizleri adı hoşumuza giden sanki doğal ilaçmış gibi algılanan bitkisel ilaçlara yönlendirdi. Son yıllarda ayrıca sadece hastalıkların tedavisi için de değil sağlığımızı korumak adında bunlara yöneldik. Peki bunları nasıl kullanmalıyız ve bunlara ne kadar güvenebiliriz?

Yazının Devamı

VUR VE KAÇ!

VUR ve kaç mı! Doktorumuz ne diyor böyle diye şaşırabilirsiniz am VUR yani vezikouretral reflü maalesef böyle bir hastalık. Bu yazımı özellikle anne-babalar dikkatli okusun lütfen. VUR idrarın idrar kesesinden böbreklere doğru yukarı kaçması olayıdır. Özellikle çocukların henüz gelişimi devam ettiği için görülen idrar kanalının kısalığı, kasların zayıflığı gibi durumlar VUR’ un gelişimini kolaylaştırır. Bir de genetik zemin bu hastalıkta çok önemlidir. Peki idrar böbreklere kaçarsa ne olur? İşte bu tablo çok değişken olabilir. Küçük bir bebekte ateş, solukluk, kilo alamama gibi sorunlarla kendini gösterirken daha büyük olan çocuklarda ise karın ağrısı, idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma gibi sorunlarla karşı karşıya kalınır. Çocuğunuz sık sık idrar yolu infeksiyonu geçiriyorsa hele VUR açısından mutlaka bir üroloji uzmanı görüşmelisiniz.

Kız çocuklarında daha sık olarak görülür. Tanıda voiding dediğimiz VCUG testi yapılır. Bu biraz zahmetli bir test olup ayrıca iyi merkezde yapılmasında fayda vardır. Bir de sizi şunu söylemeliyim ki bu test öncesi yine çok iyi bir merkezde iyi bir ultrason da mutlaka çekilmesi gerekir. Bu test VUR var mı, yok mu; varsa kaçıncı evrede bize bilgi verir. Ve bu bilgi ışığında biz de hastaların tedavisini yaparız.

Peki tedavisi zor mu derseniz biraz sıkıntılı demek yanlış olmaz sanırım. Öncelikle idrar yolu infeksiyonunu tedavi etmek gerekir. Ardından da infeksiyonun tekrarlayarak böbreklere zarar vermesinin önüne geçmek için 1-2 yıl boyunca her gün antibiyotik kullanımına geçilir. Tüm bu önlenmelere rağmen idrar yolu infeksiyonu tekrarlarsa o zaman da cerrahi bir takım girişimler yapılabilir.

Yazının Devamı

KONTROLÜ KAYBETME!

Aşırı terliyorsun, titriyorsun ve hatta nefes alamıyorsun, bir süre sonra da vücudunu artık kontrol edemiyorsun; hiç başına geldi mi? Cevap evet ise bunun adı panik atak olabilir. İyi de niye oluyor bu kontrol kaybı, panik atak derseniz işte cevabı. Hayatımızın bir döneminde hepimiz ciddi stresler yaşayabilir ve artık bu streslerle başa çıkamayabiliriz. İşte bu noktada panik atak başlar ve bu ataklar çok korkutucu olabilir. Panik atak durumunda hastanın baş dönmesi, göğüs ağrısı, nefes darlığı ve sanki kalp krizi geçiriyormuş gibi bir tablo ortaya çıkabilir. Bunlar dışında hastada boğulma hissi, mide bulantısı, vücutta karıncalanma hissi, kollarda uyuşma gibi şikayetler de görülebilir. Böyle şikayetlerin olması kişinin sanki kalp krizi geçiriyor veya beyinle ilgili ciddi bir problemi varmış gibi algılanmakta ve bunlara yönelik testlerin yapılmasına da neden olmaktadır.

Tabii halk arasında en önemli panik atak sorunlarından biri de kapalı yerlere girememe veya kalabalık ortamlarda bulunamamadır. Böyle bir durum da kişinin ciddi mesleki ve sosyal hayatta problemlerle karşı karşıya kalmasına yol açmaktadır. Ataklar ani ve hızlı olarak genelde başlar. Bir iki dakika sürebileceği gibi daha uzun da sürebilir. Bu uzun süreçler hastanın atak sonrası ölüm korkusu gelişmesine bile yol açabilir.

Panik atak yoğun stresle özellikle oluşur dedik ama peki hangi stresler bunu tetikler diye sorarsanız işte cevabı. Kötü beslenme alışkanlıkları veya sıkı diyetler, mide-barsak problemleri, alerjik bünye, kafein ve sigara tüketimi, antidepresanlar, ev veya işte yaşanan olumsuz durumlar bunlardan bir kaçıdır.

Yazının Devamı