Fahri SağlıkGündemKöşe Yazıları

Zalime korku, mazluma umut olmak

Zalime korku, mazluma umut olmak

  1. yüzyıl savaşlarla, acılarla dolu bir yüzyıl olarak geçti tarihe… Ancak 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna yaklaştığımız şu dönem, özellikle İslam coğrafyasının durumu açısından, 20. yüzyıldan çok daha acı ve zorlu geçiyor.

Zulmün ayyuka çıktığı, her yerden imdat çığlıklarının atıldığı ve devasa zulüm ateşinden payımıza düşeni de aldığımız bu dönemde, mazluma umut, zalime korku kaynağı olabilmek insan olmanın, özellikle Müslüman olmanın en temel özelliklerinden biridir.

Gerek dünyada gerekse de ülkemizde yaşanılan zulümleri düşündüğümüzde uykularımız kaçıyor, düşünce dünyamızda çıkmazlara giriyoruz ve “Acaba ne yapabilirim, elimden ne gelir?’ sorularını soruyoruz kendimize. Zaman mazlumun aleyhine işliyor. Her saniye zulme uğrayanların sayısı artıyor…

Beşer planında çaresiz kalmak, bir tek Allah’ın yardım edebileceğini düşünüp, duaya, tevekküle, teslimiyete sarılmak aslında yaşanılan acıların en acısıdır. Yaşadığımız coğrafyada kardeşliği, barışı, birlikte yaşama geleneğini, tahammülü, bilimi, gelenek ve tarih şuurunu, ahlaki değerleri çoğaltmak; bununla beraber tüm ayrılıkları, nemelazımcılığı yok etmek zorundayız. Devlete, vatana ve millete olan borcumuzu hakkıyla ödeyerek milletler mücadelesinde tarihin bize yüklediği mazluma umut, zalime korku misyonunu diriltip yaşatmak mecburiyetindeyiz.

İki aydır Filistin’de –özellikle Gazze’de- yaşananlar dünyadaki insanlara – özellikle- Müslümanlara önemli görev ve sorumluluklar yüklemektedir.

Mazlumlar için ne yapabiliriz?

Yapacaklarımız konusunda bir hayallerimiz var bir de hali hazırda yapabileceklerimiz. Yani gerçek gücümüz, durumumuz, imkânlarımız… Hayallerimizin başında yeryüzündeki tüm mazlumlara umut olmak, her birini zulümden kurtarmak geliyor. Ama heyhat! Yanı başımızdaki (Filistin- Gazze) zulmünü durdurabilmek için imanın en zayıf mertebesindeki filleri (kalben buğuz ve dua) yapmakla iktifa etme mecburiyetinde kalmak ne acı değil mi? Daha da acısı bunu bile yapmaktan kaçınan insan kılıklı yaratıkların içerisinde yaşamak, onlara laf anlatmaya çalışmak.

Zalimin dört koldan destek alıyor. Neye ihtiyaç duyuyorsa hemen ayağına geliyor. O da çoluk-çocuk, genç-yaşlı, erkek-kadın, hastane, cami, kilise, okul, sığınma kampı demeden mazlum Filistin halkının üzerine bombalarını yağdırıyor. Terör devleti dünyanın gözleri önünde Filistinli masum insanları katlediyor, soykırıma tabi tutuyor. Gazze ve çevresindeki Müslümanları, baskı ve şiddetle evlerinden, yurtlarından sürüyor, yaşama haklarını ellerinden alıyor, basın mensuplarını öldürüyor, sözüm ona sivil toplum örgütlerinden çıt yok. Yeri geldiği zaman bizlere insan hakları dersi vermeye kalkışanlardan ses yok. İnsanlık ölmüşte haberimiz yok.

Müslüman zulüm karşısında sessiz kalamaz. Müslüman, zalime hasım, mazluma umut olur. Yeryüzünün her neresinde olursa olsun, kanayan bir yara gördü mü ciğeri yanar. İstiklal marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi;

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! …

-Boğamazsın ki!

-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.

Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…

İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?

Evet, mazlumların yanında olmak gericilik, yobazlık, çağdışılık değil. Asıl irtica zulme sessiz kalarak zımnen ona destek olmak, mazlumu tel’in mitingine karşı çıkmak, mitingden dönene küfür etmek, yumruk atmaktır.

Zulüm cezasız kalmaz

Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulur; “Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah onları cezalandırmayı, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” (İbrâhîm, 14/42)

Bu ayet, mazlumlar için bir umut ve teselli; zalimler için bir ihtar ve tehdittir. Bu tehdide aldırış etmeyen zalimler, dünyada da ahirette de huzur bulamayacaktır. Onlar için dünyada rezillik, ahirette ise büyük bir azap vardır. Hz. Muhammet (s.a.v)’in buyurduğu gibi, “Zulüm, zalim için kıyamet gününde zifiri karanlık olacaktır.”

İnsaf, vicdan ve merhamet duygularının yitirildiği, zulmün sıradanlaştığı ve zalimin destek gördüğü bir çağda yaşıyoruz. Hak ve hukuk tanımayan zorbalar Kudüs ve çevresindeki Müslümanları, baskı ve şiddetle evlerinden, yurtlarından çıkarıyor, yaşama haklarını ellerinden alıyor. Mabet dokunulmazlığını hiçe sayıp Mescid-i Aksâ’nın maneviyatını çiğniyor.

O halde, mazlumların feryadı arşa uzanırken, ümmet-i Muhammed olarak bir araya gelip zulme ve işgale karşı çıkalım. Mazlum kardeşlerimize gücümüz nispetinde destek olalım. Bilelim ki Rabbimizin yardımı, müminlerin vahdeti, feraseti, cesareti ve onurlu duruşuyla zalimlerin sonu hüsran olacak, huzura ve barışa kastedenler er ya da geç cezasını bulacaktır.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu