Bir Şehir Düşünün, Bir Gecede Yok Olan…

Yusuf Akpınar

Yusuf Akpınar

Tüm Yazıları

Bir Şehir Düşünün, Bir Gecede Yok Olan…

Bir sabah uyanıyorsunuz ve yaşadığınız şehir bomboş.

Kahve aldığınız kafe, sokakta oynayan çocuklar, işine yetişmeye çalışan insanlar… Hiçbiri yok. Her şey olduğu gibi duruyor ama kimse kalmamış. Kulağa korku filmi gibi geliyor değil mi? Ama dünyanın dört bir yanında, gerçekten de bir gecede terk edilen şehirler var. Hem de kimsenin tam olarak neden gittiği bilinmeden!

Bir Şehir Düşünün, Bir Gecede Yok Olan…
Bir Şehir Düşünün, Bir Gecede Yok Olan…

Mesela Küçük Prag olarak bilinen Oradour-sur-Glane. Fransa’nın bu şirin kasabası, 1944’te bir Nazi saldırısına uğradı. Tüm kasaba halkı katledildi ve köy öylece bırakıldı. Bugün hâlâ eski haliyle duruyor; paslanmış arabalar, kurşun delikleriyle dolu duvarlar ve kimsenin dönmediği boş evler… Geçmişin donup kaldığı yerlerden biri. 10 Haziran 1944’te bir cehenneme dönüştü. Waffen-SS birlikleri kasabaya geldiğinde, herkesin kimlik kontrolü için meydanda toplanmasını emretti.

Ama bu bir formalite değildi. Kadınlar ve çocuklar kiliseye kapatıldı, erkekler ise makineli tüfeklerin beklediği barınaklara sürüklendi. Hayatta kalanların anlattıklarına göre, SS askerleri erkeklerin bacaklarına ateş açtı. Hareket edemez hale geldiklerinde, onları bir ahıra kapatıp içeriden diri diri yaktılar. Kaçmayı başaran sadece altı kişi vardı. Ama onlardan biri yolda yakalanıp öldürüldü. O gün, tam 190 Fransız erkeğin hayatı acımasızca son buldu. Kadınlar ve çocuklar için de kader farklı değildi.

Kilise ateşe verildi, içeriden çıkmaya çalışanlara makineli tüfeklerle ateş açıldı. 247 kadın ve 205 çocuk katledildi. O gün hayatta kalmayı başaran tek kadın, 47 yaşındaki Marguerite Rouffanche oldu. Kilisenin küçük bir penceresinden dışarı atladı, ama yanında kaçmaya çalışan iki kişi vurularak öldü. Rouffanche kendini bezelye çalılarının arasına attı ve sabaha kadar orada saklandı. Kasabadan kaçabilen yalnızca birkaç kişi vardı. O gece, Oradour-sur-Glane yerle bir edildi.

SS subayı Adolf Diekmann, bu vahşeti, bölgedeki direnişçilerin bir Nazi subayını kaçırmasına karşı bir misilleme olarak yaptıklarını söyledi. Ama geriye kalan tek şey, sessizlik ve yanmış taş duvarlardan ibaret oldu.

Ama işin içinde sadece savaş yok. Kolmanskop diye bir yer var, Namibya çölünün ortasında, kumların yuttuğu bir kasaba. Zamanında burada elmas bulunmuş, herkes köşeyi dönmek için akın etmiş. Ama sonra madenler kuruyunca herkes çekip gitmiş. Şimdi kumların altında kalmış, camları kırılmış evler, rüzgarla dans eden kapılar ve bir zamanlar zenginlikle dolu bir hayalet şehir var.

Ve tabii ki en büyük gizemlerden biri, Roanoke Kolonisi. 1500’lü yıllarda Amerika’da kurulan bu İngiliz kolonisi, 115 kişilik nüfusuyla bir gün aniden ortadan kayboldu. Ne bir ceset, ne bir iz… Sadece bir ağaca kazınmış “Croatoan” kelimesi. Bu insanlar nereye gitti, başlarına ne geldi, hâlâ bilinmiyor. Kimileri bir yerlere kaçtıklarını, kimileri doğaüstü bir şeylerin işin içinde olduğunu söylüyor.

Bunlar sadece birkaç örnek. Dünyanın dört bir yanında, aniden terk edilen yerler var. Savaşlar, salgın hastalıklar, ekonomik çöküşler, bazen de gerçekten açıklanamayan olaylar… Sebebi ne olursa olsun, bu şehirlerde bir tuhaflık var. İnsan sesi olmayan sokaklar, yavaş yavaş doğaya karışan evler ve içine girildiğinde tüyleri diken diken eden o sessizlik…

Günün Kelimesi: Savaş

Türkçedeki “savaş” kelimesi aslında “sav”dan türemiş, yani “söz”den. Eskiden insanlar, mücadeleyi önce kelimelerle veriyormuş. Belki bir tartışma, bir söz düellosu… Ancak zamanla bu kavram büyümüş, keskin kılıçların, top seslerinin, bombaların gölgesine düşmüş. Söz yerini silaha bırakmış.

Diğer dillerde durum biraz farklı. İngilizce’de “war” kelimesi, Frankların “werra”sından geliyor, yani “karışıklık, kargaşa” anlamına. Avrupa dillerindeki karşılıkları da hep aynı kökten besleniyor. Anlamlar farklı gibi görünse de sonuç hep aynı: İnsanlık tarihinin en kanlı sayfaları.

Bugün hala dünyada savaş haberleri okuyoruz. Yeni haritalar çiziliyor, eski şehirler yok oluyor, insanlar yerinden ediliyor. Oysa kökenine bakınca, savaşın en başında bir “söz” olduğunu görüyoruz. Belki de insanoğlu, tarih boyunca silahları bir kenara bırakıp sözü dinlemeyi başarsaydı, dünya bambaşka bir yer olabilirdi.

Yusuf Emir Akpınar

Cennet Ve Paradise Kelimelerinin İlginç Benzerliği

savaş Yusuf Emir Akpınar Naziler Küçük Prag Oradour-sur-Glane SS askerleri