GündemKöşe Yazıları

Deprem Satırları

Deprem Satırları

 

Depremlerle iç içe yaşamaya alışır oldu Türkiye’m. 2020 yılımız çift sayıyla biten yeni yılımıza has anılarıyla aslında çifte mutluluklar getirdi ülkeme lâkin Ocak 2020’deki artçı depremlerimizle hüzne büründük habersizce. Ara tatil için Çanakkale’ye, ilçede yaşayan aileme gelmiştim. 22 Ocak 2020 Çarşamba akşamı saat 22.22’de iki kez saniyelik aralarla kanepemizde sallandık. Deprem olunca hepimiz tavandaki avizeye, lâmbalara yahut vitrindeki biblolara bakarız ve bu eşyalarda depremi hissetmek kolaydır. Annem, babam ve ben beraber meyve saati yapmıştık. Annem panik atak bir karakter olduğu için telâşlanınca hemen bileğini tuttum. Öleceksek beraber ölmeliydik, yanında da babam vardı. Bilirsiniz çok şiddetli depremlerde çoğu kişi panikleyip kaçarken, asansörde, merdivenlerde, ağır eşyaların altına saklanırken yahut kalp kriziyle ölüveriyor. Anneciğime güven vermek açısından bileğini tuttum, deprem devam edip iki katlı evimiz yıkılsaydı yanımda en yakın annem vardı, en azından onu korumak isteyip paniğinin önüne geçmek istemiştim. 5.4 ve 5.8 şiddetindeki Batı Anadolu depremleri belki çok can vermedi lâkin sonraki iki günde yaşanan Elazığ ve Malatya depremiyle, 6.8 şiddetindeki sarsıcı depremlerle işte bu kez hüzne büründü Türkiye’m.

Deprem çocuğuyum. Çanakkale, Balıkesir, Bursa illerinde geçti çocukluğum ve eğitim hayatım. Artık normal karşılar oldum ufak sallantıları, çıtırdamaları, beşik gibi sallanmaları. Secdede, duşta, annemle Kur’ân-ı Kerim’de Kıyamet suresini beraber okurken depremi hissettiğimiz, uyurken ansızın yakalandığım anılarım oldu. Bir süre sonra ölümü kabulleniyorsunuz aslında. Allah kullarını ölüm anında pis ve utanacağı nahoş ortamlarda yakalamasın yeter ki. Genç bir ülke oluşumuz, özellikle Ege Bölgesi’ndeki horst ve graben yapısı, fay hatları, Marmara’daki adalar, Edremit Körfezi; 1999 Marmara Depremi itibarıyla depremin ne olduğunu coğrafî açıdan hepimize net açıklar. Hayata sıfırdan başlayan depremzedelerimiz işin özünü size daha detaylı anlatırlar. Dört mevsimi bir arada yaşayan çiçek kokulu ülkemiz ne savaşlar atlattı, elbet depremleri de sabırla karşılayacaktır.

 

Aslında önemli olan içimizdeki depremle mücadele edebilmektir. Kin, haset, kötülük tohumlarını enkaz altından kurtarıp iyilik çemberi çizmek gerek. Şu dünyayı iyi ve kötü yapan her eylem insanoğlunun ellerindedir. “Sesimi duyan var mı?” diye seslenen bir can için elini uzatır beton yığınlarının altına, ölmek üzere olan bir canlıya nefes olur bir insan. Bir de hayvanlara, doğaya eziyet eden ve ekmek doğrar gibi insanın canına kıyan insanoğlu vardır. Hani o küçümsediğiniz, ekmek arasına zehirli köfte koyup da zehirlediğiniz köpekleri anımsayın bir de. İt deyip de ezip geçtiğiniz o akıllı köpekler Elazığ depreminde göçük altından kaç insan kurtardı, haberiniz var mı? Bizim duyamadığımız sesleri duyup, hissedemediğimiz kokuları hissedip de belki de en yakın komşumuzu ölümden kurtardılar. Etme bulma dünyası şu hayat. Bir deprem bile ibretliktir aslında. Deprem, sel, çığ, yangın, virüs salgını yaşanıyorsa bir toplumda; oturup düşünmek, ders almak, tedbir almak gerek her olaydan. Deprem satırlarından yeşil dünyaya uzanan umut dolu bakışlarınız iyilikle dolsun. “Sesimi duyan var mı?” çığlığına umut ol, sesimize ses ver Türkiye’m!

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu