GündemKöşe Yazıları

Psikolojimize İyi Gelen Örnekler

Psikolojimize İyi Gelen Örnekler

 

Psikoloji kitaplarını okumayı sever misiniz? Türk Edebiyatında ‘Psikoloji’ deyince aklıma ilk başta ünlü Türk psikologlarımız Üstün Dökmen ile Doğan Cüceloğlu ikilisi gelir. Her ikisini de üniversite dönemimdeki (Bursa/Uludağ Üniversitesi) kitap fuarlarının imza günlerinden saygıyla hatırlarım. Üstün Dökmen’in Küçük Şeyler isimli kitabını, aynı addaki Küçük Şeyler Anaokulu kurumlarını farklı şehirlerde görenleriniz olmuştur. (Şahsen Sakarya’ya gidince hoşuma gitmişti miniklerin okulu.) Doğan Cüceloğlu ve Üstün Dökmen aslında Türkiye’deki en iyi psikologlarımız. Sonuçta insanımıza hep faydalı olmayı aşılamışlar ama çoğu kez kendi derdine ilacı yok. Ünlü pedagog ve psikologların kendi dilinden röportajlarını, basılı dergilerdeki yaşanmışlıklarını okuduktan sonra onların da özel hayatlarının ne denli zor olduğuna hak veririm. Kaç kez boşanma durumu yaşayıp durmuşlar eşleriyle, önce kendi aile yaşamlarıyla topluma dimdik örnek olabilmek elbette daha güçtür.

Çocukken oynanan oyunlar, birlikte geçirilen kaliteli sohbetler, unutkanlığın çözümü olan bulmacalar bile aslında psikolojik bakımdan bizi yaşama bağlar. Körebe, “Nesi var?” oyunu, oyuncak saklama, uzuneşek, dokuz kiremit, yakan top, mendil kapmaca, ip atlama, top sektirmece, ortada sıçan ve daha onlarca örnek oyun her birimizin çocukluğuna perde aralar. En az bir oyunun adını, nasıl oynadığımızı, oyunun nazik kurallarını, oyun arkadaşlarımızı hatırlıyorsak dudağımızın kıvrımında bir rahatlama hissederiz de psikolojimiz şen olur. Tıpkı oyunlar gibi yiyecek kültürü de mutluluk hormonumuza olumlu katkı sunar. Çikolatalı ekmek iyi gelir mesela, gergin bünyemizi sakinleştirir. “Acıkınca ekmek arası mandalina, ekmek arası üzüm severim.” diyen üniversite son sınıftaki Eğitim Fakültesi’nden ev arkadaşım Bahar’a şaşırmıştım. Sonrasında kız arkadaşları olarak biz de öğrenci evimizdeki ders molasında böyle meyveli öğün atıştırması yapınca sanırım mutluluk hormonu salgıladık ki Bahar’a hak vermiştik.

 

Minik tadımlıklar, ikramlar, kaliteli filmler, çocuk kitapları her yaştaki insanı mutlulukta tatmin edebilir diye düşünüyorum. Köyünde çocuk nüfusu çok olan kırsal yerleşkelerde cami raflarına ya da köy okuluna şirin bir kitaplık kurmak iyidir, psikolojiye haz verir. “Yukarı Bak (Up)” adlı komedi-dram-macera konulu animasyon filmi en etkilendiğim animasyon filmidir. O filmdeki birbirini seven iki insanın kendilerine ait özel oyuncakları, sevgisi, kahve fincanları, çocuksuz bir aile olmasına rağmen birbirine sımsıkı tutunan güçlü eşlere örnek oluşu, balonlarla hayallerine uçup yolculuk yapan yalnız bir eşin huzuru, birçok detay ve renk farklı dersler çıkartıyor. Animasyon filmlerinin çoğu gerçekten psikolojik yönden insana doyum sağlıyor. Şimdi de mazide kalan örneklerimize yer vereyim… Ağrıyan sırta kupa tutardı köylerdeki büyüklerimiz. Cam bardak içindeki demir paraya bez bağlayıp ucunu kibritle yakarlardı. Jiletle çizilip işaretlenen ağrılı bölge kan toplardı. Deri kabarıp toplanırdı, şaşardım. Eski yöntemler deyip geçiliyor ama çocukken yakından görüp size aktardığım bu doğal yollu yöntem, günümüzdeki hacamat tedavisidir işte. Eski insanlar Lokman Hekim misali araştırıp ilaçlar yaparlarmış. Hatırlayın büyüklerin sohbetlerini. Eskiden insanlar fakirmiş ama minicik bir toplu iğnenin bile değerimi bilirlermiş o yoklukta. Şımarmadan, alın teriyle kazanmak ve aza kanaat edip şükretmek varmış.

 

90 kuşağında kışın haftada bir yıkanmak iyiydi, her pazar okul çocuklarının banyo ve elbise-önlük-yakalık-gömlek-süveter-kravat-pantolon ütüleme günü olurdu. O zamanki saf şampuanlarla saçlarımız ipek gibi doğaldı, içinde katkı maddesi yoktu. Saçın dibinden kancalı toka ya da sağlam lâstik bağlanırdı ve üstüne kırmızılı toka takılırdı. Yazın da haftada iki kez yıkanan o saçlar tertemiz olurdu, yağlanmazdı çocuk cildi doğal vitaminlerle beslenince. Dokuz kiremit oyunu oynayın, sonra meşin top ile dizilenleri dağıtın. Psikolojinize iyi gelen örnekleri siz de çoğaltın.

23 Nisan Çocuk Bayramı için sabah erkenden bayrama dantelli çorap hazırlar, okul önlüğündeki etek altına beyaz külotlu çorap giyer, saça kurdeleli toka takardık. Islak saç at kuyruk modelle toplanır ve siyah boyalı yandan yapışan ayakkabı giyip tüm gün sıcağın altındaki tören meydanında bayramı kutlardık. Ellerde ay yıldızlı Türk bayrağını dalgalandıran mutlu çocuklardık. Bando ekibinde davul çalan erkekler ve flüt çalan kızlar, okulun ponpon kızları, step oyunu, elde kâğıt bayraklar ve süsler, Atatürk köşesi vs. hep o tarihlere özgü hazırlıklardı. Tavada kavrulmuş kestaneyle yola çıkmak, bitki kökleri toplayıp havanda suyunu ezip çıkarıp boya yapmak, meyveleri birbirine karıştırıp sularıyla aromalı içecek hazırlamak, birbirinden farklı buluşlarla merakımızı gidermek hep çocukluktan gelen tatlı alışkanlıklarımızdır. Psikolojimize iyi gelen canlı örnekleri çoğaltmaya ne dersiniz?

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu