Balıkesir Merhaba Blog YazılarıGündemYaşam

Stockholm Sendromu Nedir?

Özgürlük duygusu hepimiz için bir nefes kadar vazgeçilmezdir. İradesi veya kendisi esir alınan bir insanın ciddi psikolojik sarsıntılar yaşayacağı da açıktır. Peki Stockholm Sendromu nedir?

 

Stockholm Sendromu Nedir?

Düşünmesi bile garip olsa da rehin alınan kişinin alıkoyucuya karşı empati ve sempati geliştirmesi mümkündür. Psikiyatr Neils Bejerot tarafından tanımlanan bu psikolojik sorun adını Stockholm’de yaşanan bir banka soygunu girişiminden alır. Peki Stockholm Sendromu nedir?

Stockholm Sendromu ne demek? Nedenleri nelerdir?

Stockholm Sendromu nedenleri arasında ilk sırayı hayatta kalma isteği almaktadır. Her ne kadar hayatta kalmak tehditten kaçmayı gerektirse de bazı durumlarda boyun eğmeye dönüşmektedir. Şiddet ve esaret gibi olaylardan etkilenen kimi insanlar, zamanla hayatlarını onlara zorbalık yapan kişilere borçlu olduklarını düşünmektedir. Ayrıca hala hayatta olmalarını zorbanın bir lütfu gibi görmektedirler. Travma kaynaklı bu bozukluk, onları tehdit kaynağının haklı nedenleri (!) olabileceğine inandırabilmektedir. Dahası, bir süre sonra kendilerini de karşı tarafın zorbalıklarına ortak olacak bir konuma getirmektedir.

Stockholm Sendromu bu açıdan, güce tapma ve hayatta kalma güdüsünün sağlıksız bir sentezidir. Bireyin iradesi o kadar baskı altındadır ki özgürlük kavramına dair algısı bambaşka bir noktadadır. Mağdur, zorbanın yönergeleriyle hareket ederse hayatta kalacağı fikrine sıkı sıkıya bağlıdır. Onun sözünden çıkarsa yaşamını yitirebileceğinden başka bir şey düşünemez. Zamanla zorbanın onu yaşamda tuttuğuna inanmaya başlar ve durumu gönüllü (!) bir esarete çevirir. Çünkü, özgürlük algısını zorbanın varlığı ile ilişkilendirir.

Stockholm Sendromu Nedir?

Belirtileri Nelerdir?

Stockholm Sendromu psikiyatri alanının bilimsel terminolojisini içeren DSM-5 kılavuzunda yer almamaktadır. Fakat durumun sıra dışılığı yıllar içinde öyle ilgi çekmiştir ki, bu ifade dünya çapında kabul görmüştür. Anlam genişlemesine de uğrayan kavram, benzetme yoluyla farklı konular için de kullanılmaya başlanmıştır.

Öncelikle bir Stockholm Sendromu mağdurunun mücadele etmeye gücü veya niyeti yoktur. Ayrıca özgürlüğün kapısı onun için artık mevcut koşullara uyum sağlamaktır. Bu uyum sürecinde sadece boyun eğmekle kalmaz; tutumları ve davranışları da değişmektedir.  Mağdurun saldırgana karşı anlayışı arttıkça savunma mekanizması da güçlünün tarafında olma yönünde evrilmektedir.

Burada ilk dikkat çeken nokta, bireyin yaşadığı muhtaçlık hissidir. Bu sebeple, daha önce bahsedilen “lütuf psikolojisi” içindedir.

  • Zorbanın belli bir çıkarla gösterdiği olumlu davranışların lütuf sayılması,
  • Şiddeti fiilen meşrulaştıran türden empati,
  • İstismar eden tarafla özdeşleşme işaretleri,
  • Zorbayı da bir mağdur olarak değerlendirmek,
  • Var olma karşılığında zorbaya duyulan minnet.

Yoğun dini veya politik despotizm nedeniyle bazı siyasi partiler ya da dışa kapalı tarikatlar gibi oluşumlarda da Stockholm Sendromu vakaları görülebilmektedir. 

Stockholm Sendromu Nedir?
Stockholm Sendromu ve Popüler Kültür 

Çok yaygın görülen bir durum olmasa da Stockholm Sendromu popüler kültürde sıkça işlenmiştir. Bunda durumun sıra dışılığı oldukça etkilidir. Ayrıca gündem yaratan gerçek olaylar kadar sinema filmleri, tiyatro oyunları, kitaplar ve daha pek çok sanat eserine de konu edilmiştir.

Yaşanan olaylardan ilki sendroma adını da veren Stockholm’deki banka soygunu olayıdır. Bankada rehin alınan dört kişi, kaçma fırsatı olduğu anlarda bile bir girişimde bulunmamışlardır. Mağdurların bir kısmı soyguncuların mahkeme masraflarını ödemek için aralarında para toplamışlardır. Hatta bir mağdur, hapishanedeki sanıklardan biriyle evlenmek için nişanlısını terk etmiştir.

Diğer bir olay ise oldukça zengin bir ailenin kızı olan aktris Patricia Campbell Hearst’ün yaşadıklarıdır. İyi bir eğitim alan ve varlıklı bir yaşam süren Hearst, 1974’te Simbiyonez Özgürlük Ordusu tarafından evinden çıkarıldı. Taleplerinin yeterince karşılanmadığını söyleyen örgüt, Hearst’ü bırakmadı. Bir ay sonra örgüte katıldığını açıklayan Hearst, bu örgütün bir soygununda da yer aldı. Bir yıl sonra örgüt üyeleriyle yakalandığında pişman olmadığını ve kendini özgür hissettiğini söylemiştir.

Stockholm Sendromu film konusu olarak da sıkça ele alınmıştır. 1997 yapımı Olağanüstü Bir Hayat, 2001 yılında çekilen Haydut, 1989 yılı filmlerinden Bağla Beni, 1998 yılında seyirciyle buluşan Buffalo’66 ise kavramın beyaz perdedeki yansımaları arasındadır.

Ayrıca La Casa De Papel dizisindeki Mónica Gaztambide karakterinin kendisini rehin alan banka soyguncusuna âşık olması da buna örnektir. Soyguncuların tarafına geçen Monica’nın Stockholm kod adını alması, sendroma yapılan bir atıf olarak kabul edilebilmektedir.

 

Daha fazlası için tıklayınız.

 

 

Referans: A. M. Sandler. sf: 270-284.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu