Bilenler bilir
Sosyal medyada çok gezinen biri değilim.
Genelde haber paylaşır ve nadiren şöyle bir bakınırım.
Bilenler bilir
Sosyal medyada çok gezinen biri değilim.
Genelde haber paylaşır ve nadiren şöyle bir bakınırım.
6 Şubat’ta ülkemizde üst üste gerçekleşen Depremlerin acısı hala yaşanırken, siyasette gerçekleşen deprem toplumda büyük şaşkınlık yarattı.
Ben ise farklı bir şaşkınlık yaşıyorum. Bence garip olan, depremde hala hayatını kaybedenlerin sayısı artarken, siyasi depremin gündem olması.
Açıkçası bu durum sadece şaşırtmıyor, bir o kadarda üzüyor beni.
“Araba John Wick’in Arabası” Yaşadığımız deprem bir filmi, daha doğrusu bir film repliğini hatırlattı.
Filmin adı, John Wick… Bir seri film…
Serinin dördüncüsü vizyona girmek için gün sayarken, daha şimdiden unutulmazlar arasına giren filmin hikayesi çok çok özetlersek şöyle: Köpeğini öldürüp arabasını çalan Josef Tarasov’dan başrolümüz John Wick’in (Keanu Reeves) intikam alacaktır. Fakat o ki, Josef, New York Rus mafya grubu lideri Viggo’nun oğludur… Sonucu tahmin ettiniz tabii, New York kan gölü olur, Tarasovlar ve ekipleri ölür!
Araç Sigortası Neden Önemli
Değerli Arkadaşlarım.
Cems Sigorta olarak tarafımın yapıp yapmaması önemli değil üstüne basa basa söylüyorum. Sakın ha kendine prim çıkartıyor demeyin.
Batı Dünyası Medyayı
Kimyasal Silah Gibi Kullanıyor
Türkiye’nin tam bağımsızlık yolunda attığı adımlar ve kendini yönetme becerisi, yine batı dünyasını rahatsız etmeye başladı.
Sosyal bağlam, sosyal dünyayı anlamlandırmak için hangi sosyal kategorilerin daha alakalı olduğu hakkındaki normları şekillendirir. Bazı sosyal kategoriler kronik olarak daha erişilebilir ve sosyal kimliğin merkezi hale gelebilir. Sosyoekonomik statülerinden bağımsız olarak, eşit olmayan ülkelerde yaşayan insanlar hiyerarşilere ve statü ipuçlarına karşı daha duyarlı olmaktadır. Bu nedenle, daha yüksek algılanan ekonomik eşitsizliğin insanları daha fazla önem atfetmeye ve sosyal merdivende işgal ettikleri konum hakkında daha fazla endişelenmeye yönlendirmesi olasıdır.
Bu fikre dayanarak, ekonomik mesafeler daha yüksek olduğunda, yani kişinin ekonomik boyuta dayalı statüsünün- diğer değer ve parametrelere göre öz-değer ve refah algımızda daha alakalı bir rol kazandığını varsayar. Bu nedenle, ekonomik eşitsizlik daha yüksek olduğunda, insanlar hakkında kronik olarak daha fazla endişe duyarlar.
Örneğin, büyük gelir eşitsizlikleri olan bir toplumda yaşayan bir kişi, muhtemelen benzerlerinden eşit veya daha iyi bir maaş elde etmek için önemli bir baskı hissedecektir. Dahası, kişinin belirli bir toplumdaki veya referans grubundaki sıralamasını ifade eden göreli bir nitelik olduğundan, eşitsizlik arttığında sosyal karşılaştırma eğilimi de artar. Bundan fazla mutlak ekonomik kaynaklar, göreli ekonomik konum, yaşam doyumumuzu belirleyen şeydir.
Keloğlan Masalları’ndaki o parlak başlı saf oğlan gibi sevdim seni. Hani gül ile bülbülün aşkı edebiyatta dile gelmiş, bülbül güle hep şarkılar söylerken gül bundan bihaber imiş (habersizmiş). İşte ben seni öyle, hem de benim varlığımdan habersizken sevdim. Biz yazarlar kelimelerimize böylesine vurgunuzdur, esiri oluruz iki dudak arasında ballanan aziz sözlerin. İşte seni bal tutan dilimdeki hayallerimle sevdim. Kelimelerdir beni var eden, ben en çok da çocukluğuma tutkundum ki o idi beni var edenim. Her birimizi kusursuz yaratandır yüce Allah. “Rabbim seni özene bezene yaratmış.” dememeli çok beğendiğimiz bir insana, yaratan zaten her bir canlıyı en güzel şekliyle yaratmıştır. Özenip bezenerek yaptığımız tek şey ise kendi ellerimizde canlandırdığımız sanattır, ilhamımıza renk olan el emeğimizdir.
Gönül, dış görünüşü neylesin. Dış güzellik bahane, iç güzellikteki muhabbet ise şahane. Karadeniz sahillerine vuran mehtaplı gecelerin billurluğu, deniz fenerine ışık olan uzun gecelerin sessizliği, doğanın ritmine ayak uyduran kuş sesleri, göğe serenat yağdıran yıldızların güzelliği, şairlerin şiirine koku olan mısraların azizliği, martının denize olan sevdası misali seveyim dedim belki ben seni. Kelimeler benim taç yapraklarım, uçmayı hedefleyen kanatlarım, yüzmeye çabalayan kollarım, tırmanmaya çalışan nefesim, soluk borumda can bulan ömrüm, dilimde ballanan akide şekerim sanki.
Dünya çapında yaklaşık 10 çocuktan 1’ini oluşturuyor. Neredeyse yarısı sağlıklarını ve ahlaki gelişimlerini doğrudan tehlikeye atan tehlikeli işlerde çalışıyor.
Çocuklar çeşitli nedenlerle işe sürülebilir. Çocuk işçiliği ister yoksulluk ister bakıcının ani hastalığı, isterse birincil ücretlinin işini kaybetmesi nedeniyle olsun, aileler finansal zorluklar veya belirsizlikle karşı karşıya kaldığından ortaya çıkar.
Sonuçlar çok üzücü çocuk işçiliği aşırı bedensel ve zihinsel zarara ve hatta ölüme neden olabilir. Köleliğe ve cinsel veya ekonomik sömürgeye yol açabilir. Hemen hemen her durumda, çocukları okuldan ve sağlık hizmetlerinden alıkoymakta, temel haklarını kısıtlamakta ve geleceklerini tehdit etmektedir.
ASGARİ ÜCRETİN İŞVERENE MALİYETİ
Merhaba Değerli Okurlar;
Milyonlarca çalışanın merakla beklediği asgari ücret geçen hafta Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı. Bundan böyle 2023 yılı asgari ücret Bürüt 10.008 net 8.506 TL oldu.
Bunlara ilave olarak matematiği günlük hayatla ilişkilendirmediklerinde, nerede nasıl kullanıldığını öğrenmedikleri zaman, sadece ezberlediklerinde matematikten uzaklaşıyorlar. Öğrenciler için öğrenilenler, anlamlı olmalı ki öğrenmeleri kalıcı olsun. Ancak öğrenilenler kalıcı olduğunda, öğrencinin konuyu içselleştirmesi ve farklı alanlara da transfer edebilmesi mümkün olmaktadır. Öğrencilerin matematiği sevmedikleri konusunda araştırmalar mevcuttur. Genellikle öğrencilerin duyuşsal özelliklerinin etkisinin olduğu açıktır. Bunlardan bazıları matematiğe karşı tutum, matematik kaygısı, öğrenilmiş çaresizlik, özgüven eksikliğidir
Matematiğin sevilmesi için neler yapılmalı?
Aktif öğrenme…ters yüz edilmiş öğrenme, matematik derslerine teknoloji entegrasyonu… kullanılmalıdır. Ezberci eğitimden kaçınılmalı, konuların günlük hayatla ilişkisi kurulmalı, disiplinler arası çalışmalar olmalıdır. Ancak burada da sıkıntı var. Öğretim programında öğrenci 12. Sınıfta matematikte gördüğü türev ve integral ile 11. Sınıfta fizikte gördüğü hız ve ivmeyi ilişkilendiremiyor. İkisinin de aynı şey olabileceğini fark edemiyor. Sadece kullanılan notasyonlar farklı…
Bir önceki yazımızda EYT ile ilgili birkaç maddeden oluşan püf noktaları sizlerle paylaştık. Geçtiğimiz bir hafta da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının TBMM’de yapacağı konuşmayı dört gözle bekledik ama Sayın Bakan Ser verip sır vermedi. Bizim bu süreçte yorumumuz EYT’nin Bütçe görüşmelerinden sonra Aralık sonu itibariyle TBMM’ye sunulacağıdır. Burada en çok merak edilen yeni bir yaş şartı gelecek mi ? Yine bizim bu konuda ki yorumumuz aynı. Nedir görüşümüz Hükümet ya 1999 öncesi ya da 2002 yılı öncesi sigortalılar için yaş şartını uygulamayacağıdır.
Yaş şartını bu tarihlerden sonra ilk defa sigortalı olanlar için yeniden revize edeceğidir. Bu sigortalılar içinde yaş şartı lehe yapılacağını düşünmekteyiz. Sosyal Güvenlik Kurumu bu yükü kaldırır mı? Şeklinde yorumları şimdiden duyar gibiyiz. Ancak değerli okurlar kısa vadede yük gibi görünse de uzun vadede Sosyal Güvenlik Kurumunu rahatlatacak bir husus olacağı aşikardır. Her zaman dediğimiz gibi EYT kayıt dışı istihdamı artıran bir sistemdir. Bizim Hükümete önerimiz Kademeli Aylık Bağlanma Oranını hayata geçirildiği takdirde yani kişi ne kadar uzun süre sigortalı olarak ve prim ödeme güm sayısı fazla olursa maaşı da o kadar yüksek olmalı, sistemi ile sürdürülebilir bir Sosyal Güvenlik Politikalarımız olur.
Gelelim Geçen hafta ki yazımız ile bizlere sormuş olduğunuz soruları cevaplamaya, Değerli okurlarımız sigortalılıktan önce askerli yapmış iseniz Askerlik borçlanması yaptığınız takdirde ilk işe girdiğiniz tarihten itibaren borçlanma süresi kadar işe giriş tarihiniz geriye çekilir. Askerliği sonra yaptıysanız sadece gün sayısı olarak ilave edilir. Staj ve Çıraklık başlangıcı İlk işe giriş tarihiniz olarak sayılmaz. Gerek Askerlik gerekse doğum borçlanmalarınızı Aralık sonuna kadar yapmanızda fayda vardır. Zira Asgari ücrete önümüzdeki yıl yapılacak olan zam artışından etkilenmemiş olursunuz. Borçlanmalarınızı Sosyal Güvenlik Kurumuna gitmeden E-Devlet üzerinden rahatlıkla yapabilirsiniz.
Savaştepe Belediyesi, akaryakıt alımı işi için ihaleye çıkıyor. İhale kapsamında 120000 Litre Motorin, ayrıca 1000 Litre 95 Oktan Benzin alacaklar.
Basın İlan Kurumu ilan portalı ilan.gov.tr’de yer alan ilana göre; ayrıca ihale 20 Aralık’ta.
Ayrıntılar için ayrıca burayı tıklayabilirsiniz.
Spor müsabakalarında zaman zaman hırçınlığa alışığız.
Hatta bazen taşkınlıklar da maalesef meydana geliyor.
Ama, Cumartesi Havran Belediyespor-Karşıyaka Kadın voleybol müsabakasında Karşıyaka taraftarının yaşattıkları hırçınlığın ötesine geçti.
Bir zamanlar Uşak’ta zengin, güçlü, astığı astık, kestiği kestik, herkese korku salan Ahmet Efendi adında bir ağa varmış. Ahmet Efendi bir gece şiddetli baş ağrısı ile uyanmış ve sabaha kadar ağrıdan gözüne uyku girmemiş. Ne doktorun verdiği ilaçlar ne de kocakarı tarifleri ağrısını dindirmemiş. Gün geçtikçe artan ağrısının yanında bir de gözleri yaşarmaya başlamış.
Dediğim dedik çaldığım düdük olan ağa, iyice huysuzlaşmış ve emrinde çalışanları kırıp geçirmiş. Öyle ki ev halkının da tadı tuzu kalmamış ve ağayı İstanbul’a götürmeye karar vermişler. Bütün hastaneler dolaşılmış, doktorlar seferber olmuş ancak derdine çare bulunamamış. Bu arada doktorlar da nasibini almış huysuz ağanın öfkesinden.
Ağa bakmış olacak gibi değil bir ferman buyurmuş; “Kim beni bu baş ağrısından kurtarırsa ona servet vereceğim” demiş.
Bugün içinde yaşadığımız dünya, tarihte eşi benzeri görülmemiş iletişim imkânlarıyla donandı. Dört bir yanımız görünmez kablolarla dolu. İyilik gibi kötülük de ışık hızıyla dolaşma imkânı kazandı. Artık, medya dediğimizde aklımıza sadece gazete, radyo veya televizyon gelmiyor. Herkes kendi kamerasını, mikrofonunu ve klavyesini yanında gezdiriyor.
İnternet dünyasını yok saymak mümkün mü? Hepimiz bu dünyanın bir ferdiyiz. Doğal olarak bu atmosfer, kendine mahsus kültürünü de beraberinde getirdi. Sanal kimlikler, filtreler, yalan-dolan ve istismarlar… Sosyal medyanın bu kadar etkin kullanıldığı, insanların bu kadar yoğun zaman geçirdiği bir mecranın istismarcılar tarafından boş bırakılması elbette mümkün değildir. Nitekim bu uçsuz bucaksız, sisli iletişim ortamında din (İslam )’da istismar edilerek huzur kaynağı olma özelliğinden çıkarılarak kafa karışıklıklarına kaynaklık eden bir olgu konumuna sokuldu.
Aslında din; hem bireysel huzurun hem de toplumsal barışın temel harcıdır. Bununla birlikte tarih boyunca toplum nezdindeki itibarını kullanarak onu istismar edenlerin eksik olmadığını biliriz. İstismar, yalanın en ileri merhalesidir. Bütün mutsuzluklar yalanla başlar, talanla son bulur. Dijital mecralarda bir yalanı veya istismarı ayakta tutan güç, ona gösterilen ilgidir. Bu konuda hepimize düşen görev, yalanların toplumda yaygınlaşmasına katkı sağlamaktan uzak durmak, kötülüğü yaymamaktır. Dinin herhangi bir menfaat için araç olarak kullanılması ona verilebilecek tahribatların en büyüğüdür. İstismar edilerek tahrip edilmiş din gece karanlığında üzerine zehir damlatılmış gıda gibidir. Din ve maneviyat, insanların her zaman muhtaç olduğu, şifa bulduğu bir ilaçken istismarcılar tarafından zehre, şerre dönüştürülebilmektedir. Dinin dünyevi menfaatler uğruna istismarı, güç ve iktidar devşirmenin manivelası olarak kullanılması, yakın tarihte FETÖ tahribatından bildiğimiz üzere, toplumun göğsüne saplanan bir hançer mesabesindedir.
“Sıfır Atık” projesi ile israfın önlenmesi, kaynakların daha verimli kullanılması, atık oluşum sebeplerinin gözden geçirilerek atık oluşumunun engellenmesi veya minimize edilmesi hedeflenmektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın öncülük ettiği milyonlarca ton atığın ekonomiye kazandırıldığı sıfır atık projesinin yeni aşamasında tarladaki sap, saman, atık ve plastik geri dönüşüme gidecek. Bu amaçla çiftçilere geri dönüşüm eğitimleri veriliyor. Şimdi diyeceksiniz ki “e beyaz zambakla sıfır atık projesinin ne alakası var?” Anlatayım dostlar.
Bildiğiniz gibi Balıkesir, beyaz zambağın en önemli üretim merkezi konumundadır. Hatta üretilen bu zambak soğanları yurt dışına ihraç edilmektedir. Ancak, Balıkesirli üreticiler beyaz zambakların sadece soğanlarını değerlendirebilmekte, bitkinin o beyaz çiçekleri değerlendirilmeden atılmaktadır. İşte beyaz zambakların “Sıfır Atık” projesi ile olan ilişkisi tam da burada başlamaktadır. Ben diyorum ki Sıfır Atık projesi kapsamda Balıkesir’de yetiştirilen beyaz zambak çiçekleri değerlendirilebilir. Görüştüğüm üreticiler zambakların çiçeklerinin hiçbir şekilde değerlendirilemediğini ve kamyonlarca çiçeğin ne yazık ki atıldığını söylüyorlar.
Yani bu çiçekler gerekli teknolojimiz olmadığı için Balıkesir’in meşhur kolonyası için bile kullanılamıyor. Oysa bu çiçekler başta kesme çiçek sektörü olmak üzere kolonya, sabun, reçel, marmelat ve lokum yapımında da değerlendirilebilir.
Geçtiğimiz hafta sonu Balıkesir Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ağırladı. Üstelik muhteşem bir katılım ve heyecanla ağırladı. Öyle ki, Meydanı dolduran on binler ve gösterdikleri sevgi seli Cumhurbaşkanını adeta mest etti.
Dahası, Cumhurbaşkanı kendi sosyal medyasından da bu sevincini “teşekkürler Balıkesir” paylaşımı ile gösterdi.
Pakistan’da yaşanan eşi benzeri görülmemiş muson yağmurları ve buzulların erimesinin tetiklediği sel felaketi, en az 380’i çocuk 1000’den fazla insanın yaşamına mâl oldu, yüz binlerce evi ve milyonlarca dönüm ekini yok etti. Felaket sonrasında 30 milyondan fazla Pakistanlı yerinden olurken ve milyarlarca dolarlık hasar yaşandı. Ülkenin üçte biri sular altında kaldı.
Ülke, bu yılın ağustos ayına kadar olan çeyrekte toplamda 390,7 milimetre ile 30 yıllık ortalamadan yaklaşık yüzde 190 daha fazla yağmur aldı. 50 milyonluk nüfuslu Sindh eyaleti, 30 yıllık ortalamadan yüzde 466 daha fazla yağış alarak en çok etkilenen eyalet oldu.
Pakistan Çevre Bakanı Sherry Rehman, aralıksız sağanak yağmurun Pakistan dağlarında hızlanan buzul erimesine katkıda bulunduğunu ve “iklim kaynaklı, epik boyutlarda, insani bir felakete” neden olduğunu belirtti.
Geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimizin okullarına, arkadaşlarına ve öğretmenlerine kavuştuğu yeni bir eğitim öğretim yılına başladık. Araştırıp sorgulama yeteneğine sahip, bilimsel gelişmeleri takip edebilen ve bilgi üretebilen nesiller yetiştirmek ortak hedefimizdir. Çünkü iyi yetişmiş, ülkesini ve dünyayı tanıyan donanımlı nesiller, hem kendilerinin geleceği hem de ülkemizin ve dünyamızın geleceği açısından son derece önemlidir. Eğitim, sadece bugünümüzü değil, yarınlarımızı da aydınlatan çok güçlü bir meşaledir. Eğitim ve öğretim sürekli olarak yenilenmeyi, çok çalışmayı zorunlu kılan dinamik bir alandır ve hayat boyu devam etmektedir.
Gelişen ve değişen dünyada kültür ve medeniyetimizin değerlerini koruyarak varlığımızı sürdürebilmemiz, çocuk ve gençlerimize sunacağımız kaliteli bir eğitim ve öğretimle mümkündür. Milli Eğitim Bakanlığımızın öncülüğünde çocuk ve gençlerimizi akademik olarak en iyi şekilde yetiştirmek, bundan daha önemlisi de onları tarihine, kültürüne ve medeniyetinin değerlerine bağlı bireyler olmasını sağlamak mecburiyetindeyiz. Bu noktada okul yöneticilerimize, öğretmenlerimize ve velilerimize çok büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir.
Teknolojinin hızla ilerlediği ve bilginin sürekli olarak yenilendiği günümüz dünyasında gelişmeleri takip edebilmek, ülkemizin kalkınmasına katkı sunabilmek, üst düzey düşünme becerilerine sahip, millî ve manevi değerleri benimseyen mutlu bireyler yetiştirmek için seferber olmalıyız.
Aydın, üzerinde çok fazla yazılıp çizilen ancak neredeyse her dünya görüşü tarafından kendi değer yargılarına uygun olarak farklı şekillerde tanımlanan oldukça kapsamlı bir kavramdır. Bu kavram dilimizde; kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli kimse, münevver, entelektüel anlamlarında kullanılmaktadır. Münevver ve aydın kavramları genellikle aynı anlamları ifade etse de münevver kavramı ile daha geniş bir anlamın karşılandığı bilinmektedir. Hem münevver kavramı hem de daha sonraları kullanılagelen aydın kavramı esasen Fransız aydınlanmasından etkilenerek oluşturulmuştur. Bu bağlamda Türk aydınlarının yüzünü ve gönlünü Batı’ya çevirmelerinin felsefi ve sosyolojik temelleri arasında, aydın olmanın Batılı olmak ile eş değer görülmesi eğiliminin veya yönlendirilmesinin yattığı gözden ırak tutulmamalıdır.
Batı’da “Entelektüel”, Bizde “ Münevver/Aydın”
Bu kavramların tarihi süreç içerisinde pek çok aşamadan geçerek günümüzdeki anlamlarına kavuştukları görülmektedir. ‘Entelektüel’in aydın insana karşılık kullanılması Batı’da 19. yüzyılın sonlarına doğrudur. Türk kültüründeki ‘münevver/aydın’ sözcükleri, batıdaki ‘entelektüel’ karşılığında Türkçeye 20. yüzyılın ilk çeyreğinde kazandırılmıştır. Bu kavramların kültürümüzde yer almasından önce, toplumumuzda böyle insanlar için ‘ulema’, ‘mütefekkir’, ‘âlim’, ‘arif’, ‘efendi’ vs. sözcükler kullanılmıştır.
Merhaba Balıkesir,bugün sizlere okuduğum güzel bir haberi paylaşmak istiyorum.İçinde bulunduğumuz çağın adeta bir vebası uyuşturucu.Gençlerimizi hatta yaşı küçük yada büyük herkesi esir alabilen bu duruma karşı alınan önlemlerden biri.Bu konuda yaşama geçirilen güzel bir örnek.Sağlıklı bir haftasonu ve uyuşturulamayan dinç bir nesil için…
Eyüpsultan Belediye Başkanı Deniz Köken, Eyüpsultan halkının daha sağlıklı ve bilinçli bireyler olarak gelişimlerine destek vermek, ilçedeki her kesimden insanın yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik birçok örnek projeyi hayata geçirdi.
Eyüpsultan’ın yaşam kalitesini artıran bu eserlerin açılışı ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “41 Ayda 41 Eser” sloganı ile yapıldı.Bu önemli projelerden birisi de Türkiye’de tarımla terapinin resmi kurumlarda kullanıldığı ilk merkez olma özelliğini taşıyan, madde bağımlılarının rehabilite edilip hayata hazırlandığı Bağımsızlık Köyü…Bağımsızlık Köyü, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Denetimli Serbestlik Müdürlüğü, İstanbul Valiliği, Eyüpsultan Belediyesi ve Eyüpsultan Kültür, Sanat, Spor, Eğitim ve Dayanışma Derneği işbirliği ile hayata geçirildi.
Geçtiğimiz hafta Büyükşehir Merhaba Gazetesi’nin İnter-Media Bruxelles ve Yeni Haber/Belçika gazetesi ile ortak düzenlediği çeşitli etkinlikler için Belçika’daydık.
Etkinliklere dair notlardan önce, bu fikrin neden ve nasıl ortaya çıktığından kısaca bahsetmek istiyorum.
Merhaba Gazetesi olarak, 10 yıldır siz sevgili okurlarımızı özellikle Balıkesir özelinde yer alan haberlerle buluşturuyoruz.
Bugün, 15 Temmuz 2016 tarihinde aziz milletimizin iradesine yönelik gerçekleştirilen hain silahlı darbe girişiminin bertaraf edilmesinin yıldönümüdür. 15 Temmuz destansı direnişi; Türk milletinin karşısına çıkan tüm engelleri milli birlik ve beraberlik ruhu içerisinde, büyük bir inanç, azim ve kararlılıkla aşmasının somut bir ifadesidir. O karanlık gecenin sırtlanlarının hesap edemedikleri bir şey vardı, o da aziz milletimizin vatan sevgisi ve bağımsızlık tutkusu. O zifiri karanlık gece, millet iradesiyle aydınlanmış, Türk milleti bağımsızlığını ve sonsuza dek bağımsız kalma kararlığını tüm dünyaya yüksek sesle haykırmıştır.
15 Temmuz bizlere göstermiştir ki, hiçbir güç Allah aşkı ve vatan sevgisiyle dolu yüreklerden daha üstün olamaz. Aklını, idrakini ve vicdanını ihanet odaklarına kiralayanlar, ihanet planları arasında boğulmuşlardır. Her kim istiklal ve hürriyetin, vatanın, milletin, mazlumun, mağdurun ve muhacirin yanındaysa Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve inayeti de onun yanında olur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’in beyanı açıktır: “Sakın üzülmeyin ve gevşemeyin, eğer inanıyorsanız üstün olan, en yüce olan sizsiniz.” (Âl-i İmran, 3/139.)
Bugün çok daha iyi görüyor ve anlıyoruz ki, ayrılıkçı bölücü, yıkıcı ideolojilerin payandası olan gafiller ve hainler, emellerine ulaşabilmek için Allah’ın kelamını kullanmaya yeltenmiş ve millete çok büyük zararlar vermişlerdir. Bu tür hainlerin temel vasıflarını yüce Allah Kur’an-ı kerimde şöyle bildiriyor. “Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın.” denildiğinde “Aksine biz ıslah ediyoruz.” Derler. İşte FETÖ/PYD mensupları da aynen böyle diyorlardı.