GündemKöşe Yazıları

Evrende Yardımlaşma Kanunu

Evrende Yardımlaşma Kanunu

Kâinatta gözümüz ile görebileceğimiz, fikrimiz ile anlayabileceğimiz son derece hassas dengeler ile birbirine bağlanmış, hayranlık uyandırıcı bir düzen yanında varlıklar arasında bir yardımlaşma vardır. Ancak materyalist felsefe gözüyle yeryüzündeki varlıklara bakanlar “Hayat bir mücadeledir” fikrinin kâinatta bir esas ve bir kanun olduğunu iddia ederler. Hayat bir mücadeledir görüşünü savunanlara göre herkes kendi hayatını devam ettirebilmek ve hâkim güç olmak için başkasını yok etmek zorundadır. Hâlbuki kâinattaki insanoğlunun bulaşık eli karışmamak şartıyla her şey el ele ve omuz omuza çalışarak birbirlerine yardım ediyorlar. Atomlar hücrelerin, hücreler organların, organlar bedenin, bulutlar bitki ve hayvanların, hayvanlar da insanların yardımına koşar ve birbirinin işini tamamlar. Tüm bunlar yardımlaşma kanunun evrenin her yerinde geçerli olduğunun bir göstergesidir.

Örneğin yeryüzündeki bitkiler, hayvanların gıdası olurlar. Hayvanların atık maddesi olan gübre ise bitkilerin besinini teşkil eder. Benzer şekilde yeryüzündeki birçok bitkinin tozlaşmasında böcekler vazifelendirilmiştir. Böcekler ise çiçek tozları (polen) ve bal özü (nektarları) ile beslenirler. Bal özü ve çiçek tozu toplamak için çiçekten çiçeğe dolaşan böcekler, çiçeklerin döllenmesine vesile olurlar. Sizce tüm bunlar bir mücadele mi, yoksa yardımlaşma mıdır?

Ortak Yasam Simbiyoz

Yukarıda verilen örneklerde olduğu gibi tüm canlılar birbirleriyle, beslenmek, barınmak veya düşmanlarından korunmak gibi amaçlarla iş birliği yapıyorlar ve bundan karşılıklı fayda sağlıyorlar. Netice olarak şunu söylemek mümkün: kâinat çok muntazam bir fabrika gibi çalışıyor. Tüm varlıklar da bu fabrikanın çarkları gibi birbiriyle yardımlaşma içinde çalışmaktadırlar.

Halbuki başkasına yardım edebilmek için öncelikle yardım edenin ilim ve iradesi olmalıdır. Ayrıca yardımı yapabilecek bir güce ve kudrete sahip olmalıdır. Bunun yanında yardıma muhtaç olanı tanıyabilmeli, onun çağışını duyabilmeli ve görebilmelidir. Oysa birbirlerinin yardımına koşan bu mahluklarda irade, kudret, işitme ve görme gibi sıfatlar yoktur. Hatta bir kısmının hayatları bile yoktur. O halde bu varlıkların bu yardımlaşmayı kendi başlarına ve kendi kendilerine yapmaları mümkün değildir.

Bir kısım bilim insanları nedenini açıklamakta aciz kaldığımız bu tip yardımlaşma davranışlarını “içgüdü” demekle izah etmektedirler. Oysa bu davranışları “içgüdü” deyip geçiştirmek, işin sırrını çözmez, bu bir isimlendirmeden öteye geçemez. “İçgüdü” ya da “Dürtü”, canlılara doğrudan doğruya ilham edilen bilginin kaynağını inkâr etmek için seküler bilim adamlarının uydurduğu sihirli bir kavramdır. Bir kısım insanlar, bu gibi derin ve ehemmiyetli hakikatlere bir isim takıp güya o hakikat anlaşılmış gibi olayı sıradanlaştırmaya çalışıyorlar. Oysa böyle mucizevî işlere sadece bir isim takıp o faaliyeti sebeplere, tesadüflere ve tabiata dayandırarak kendi kendine olan bir şeymiş gibi ortaya koymakla cahil ve gülünç duruma düştüklerinden haberleri yok. O halde canlıları dürten yani programlayan, onlara neler yapacaklarını ilhamen öğreten bir Yaratıcı olmalıdır. Netice olarak, Âlemlerin Rabbi, canlıları, hayatlarını kolaylaştıracak, koruyacak ve beslenmelerini sağlayacak şekilde onları birbirinin yardımına koşturuyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu