GündemKöşe Yazıları

Müminin Feraseti

Geçen hafta kültürümüzde basiret ve feraset kavramlarını özetle sizlere arz etmiştim. Bu yazımda sevgili peygamberimizin “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” Hadis-i Şerifinin nasıl anlaşılıp uygulanması gerektiğine dair âlimlerimizin yorumlarını arz etmeye çalışacağım.

Sevgili peygamberimiz ferasetli olmayı müminin şahsiyetin temel karakteri olarak ifade etmiş ve ferasetle yüce Allah’ın nuru arasında bir ilgi kurmuştur. Müminin “Allah’ın nuruyla bakması”, onda böyle bir melekenin var olduğunu gösterir.

Peygamber efendimizin “Müminin feraseti” dediği şey gerçekte nedir? Mümin nasıl bir bakış açısına sahip olmalı ve olayları algılayıp yorumlarken kıstasları ne olmalıdır?

Feraset; işlerin ve meselelerin iç yüzüne vakıf olarak öngörüyle karar verebilme gücüdür. Feraset, zahire ve görüntüye aldanarak kandırılamamayı ifade eden bir kavramdır. Feraset, kalp gözünün açık, zihnin uyanık olması ve meseleleri doğru kavrama kabiliyetidir.

Ferasetli olma kavramını, derin kavrayış ehli, işaretlerden, delillerden anlam çıkarmasını bilen, düşünen, tefekkür eden, anlayışlı, varlık veya olayların akıbetini ve perde arkasını görebilen, bir fikri veya görüşü doğru ve hızlı değerlendiren, kararlarında isabet eden, tutarlı ve basiretli hareket eden insanları kapsar.

Feraset sahibi müminler, keskin görüşlü, aklıselim sahibi, olaylara doğru teşhisler koyabilen, basiret sahibi insanlardır. Bu bağlamda Peygamberimiz (s.a.v) “Mümin bir delikten iki defa ısırılmayacaktır.” buyurmuştur. Belki beşeri özelliklerinden dolayı hata edebilir, yanılabilir bir delikten bir kez ısırılabilir ama aynı delikten ikinci kez ısırılmaz. Bu “delikten ısırılma” mecazi bir deyimdir, aldatılma, kandırılma anlamında kullanılır. Buna göre Müslüman aynı konuda iki kere aldanmaz, aldanıyorsa basiret ve ferasetinde noksanlık var demektir.

Ferasetin, doğuştan gelen zekâ ve kabiliyetler ile ilgisi olduğu gibi, tecrübeyle artan yönü de vardır. Kazanılan tecrübe, uzmanlık ve bilgi birikimi feraseti tamamlayan, geliştiren unsurlardır.

Mümin sadece tarihte yaşananlara değil, etrafında olup biten her şeye ibret nazarıyla bakıp basiret ve ferasetiyle hareket eden insandır. Müminin, “Allah’ın nuruyla bakması”, yüce Allah’ın ona büyük bir lütuf ve ihsanıdır.

Bakmakla görmek başka şeylerdir demiş atalarımız. Hadis-i şerifte bakmak görmek anlamında kullanılmıştır. Allah’ın nuruyla bakmak Onun hükmüyle ve Onun nuru görebilmektir. Bakmakla görmek arasındaki fark nedir?” diye sormuşlar Mevlana’ya… Cevaplamış: “Senin baktığına herkes bakıyor; ama ya görebildiğini herkes görebiliyor mu?

Şüphesiz ki, Allah’ın nuru, rahmeti tüm kullarına yayılır. Ancak Efendimizin (s.a.v) “Allah’ın nuruyla bakma” ile iman arasında bir ilgi kurması, feraset ve basiretin, mümin insanda, özellikle olgun müminlerde daha fazla gelişebileceğini gösterir.  Nur, Nur’u Muhammedi’dir. Nur’u imandır, Kur’an’dır, Sünnet-i Seniyye’dir. Mümin eşya ve olaylara aklıselimi ile birlikte bu kaynakları da kullanarak bakmalıdır. Hırslarından, kaprislerinden arınıp nefsini tezkiye edebildiği oranda müminin sezgi gücü artar, kavrayışı, feraseti ve basireti kuvvet kazanır. İnsan, nefsinin, heva ve heveslerinin, küçük çıkar hesapların peşinden koştuğunda kavrama yeteneğini kaybeder.

Hz. Muhammed, “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar” dedikten sonra, “Elbette bunda feraset sahipleri için ibretler vardır.” ( Hicr suresi,75 ) ayetini okumuş olması anlamlıdır. Burada delilleri ve işaretleri okuyabilen ve onların neye delâlet ettiğini anlayabilen, eşyanın ve varlıkların arkasındaki nihaî manalara vâkıf olan kişilerden söz edilmektedir. Allah’ın (c.c.) nuru ile bakmak, olaylara ve eşyaya iman nuruyla bakmak, perde arkasındaki gerçekleri görüp hissedebilmek; isabetli ve güçlü bir öngörüye sahip olmaktır.

Olgun mümin, bütün mahlûkata Allah’ın nuruyla bakar. Bu nur sayesinde onun kalp gözü açılır ve hakikatleri şeffaf bir şekilde görür.

Basiretli, ferasetli müminler, düşünen, tefekkür eden, keskin görüşlü, aklıselim sahibi, olaylara ve insanlara doğru teşhisler koyabilen, geleceğe dair sağlam, isabetli tahmin ve öngörülerde bulunabilen, ibret alan, feraset ve basiret sahibi kişilerdir. İmanları ve tecrübeleri arttıkça feraset ve basiretleri de artar, tarihî olaylar ile tecrübelerinden dersler çıkararak geçmişten ve kültürel değerlerinden aldıkları ışıkla ve marifetle geleceğe bakarlar.

-Feraset, çağını, zamanın sırrını okuyabilmektir.

-Feraset, toplumumuzun içinde bulunduğu durumu doğru görebilmek, doğru tahlil ederek her türlü bölücü, yıkıcı mihrakların oyunlarına gelmemek, tuzaklarına düşmemektir.

-Feraset ahireti, ahirette ne ile karşılaşacağını görebilmektir.

-Feraset Allah’ın kendisini her an gördüğünü kavrayabilmektir.

-Ve feraset, bu hassasiyet içinde bir kişilik sergileyebilmektir.

Sevgili okurlarım; birlik ve dirlik içerinde olmamız gereken bu günlerde niçin savruluyor ve bir delikten birçok kez ısırılıyoruz? Niçin dâhili-harici, toplumsal/sosyal/siyasi meselelerde sık sık aldanıyoruz? Toplumsal ve siyasi hadiselerin sebep ve sonuçlarını öngöremiyor, gerekli tedbirleri alamıyoruz. Yoksa bizim basiretimiz, ferasetimiz mi bağlandı?

Değerli okurlarım; Yüce milletimiz karşılaştığı her zorluğu, badireyi, aleyhine kurulan hile ve tuzakları basireti ve feraseti sayesinde bertaraf edebilmiştir. Bugün de cennet vatanımıza göz dikmiş yıkıcı, bölücü dış mihraklar ve onların maşası olmuş dâhili hainler açıkça bu aziz vatanı bölüp parçalayacaklarını, hainlerin başlarını özgürlüğe kavuşturacaklarını avaz avaz bağırıyorlar. İktidara gelebilme hırsı ile içimizdeki sanki gözleri kör, kulakları sağır, kalpleri katılaşmış basiretsiz, ferasetsiz bazı kimseler de bu hezeyanları “ biz görmedik, duymadık, bilmiyoruz” diyerek bu hainlerle işbirliği yapıyorlar. Yüce milletimiz engin basiret ve ferasetiyle bu bölücü, yıkıcı hainlere ve onlarla işbirliği yapan bedhahlara yol vermeyecektir, vermemelidir de. Bu yıkıcı, bölücü mihraklara ve onların hezeyanlarına çanak tutanlara yüce milletimiz dün olduğu gibi bugün de,

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın

Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda

Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda,

İstiklal uğrunda, namus yolunda

Can veren Mehmet’in yattığı yerdir.

Diyerek hadlerini bildirecektir.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü

Daha fazla köşe yazısı için tıklayınız…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu