Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

Nâs sûresi

Mushaf tertibinde ilk sure “ Fatiha”, son sure ise “ Nas” sureleridir. Fatiha; Kur’n-ı Kerimin önsözü, Nas ise; son paragrafıdır. Önsöz ve son paragraf bir kitabın muhtevasının en öneli bölümleridir. Bu açıdan Müslümanların Nas suresine daha dikkatli bir bakış açısı ile bakmaları gerekir.

Sûre adını ilk ayetinde geçen ve “insanlar” anlamına gelen “nâs” kelimesinden almıştır. Ayrıca Felak suresiyle birlikte “Muavvizeteyn (Allah’a sığınmayı gösteren iki sûre), Mukaşkışeteyn (Şirkten uzaklaştıran iki sure )” adlarıyla da anılmaktadır. Resûlullah, Felak ve Nâs sûrelerinin en güzel sığınma duaları olduğunu açıklamış ve çok okunmasını tavsiye etmiştir. Peygamberimiz sahabeden Abdullah ibn Hubeyb’e, “Akşam ve sabah olunca İhlas, Felak ve Nâs sûrelerini üçer kere oku, onlar her şeye karşı sana yeter.” buyurmuştur. Yine sahabeden Ukbe b. Amir, “Hz. Peygamber (s.a.s.), bana her namazın arkasından Felak ve Nâs surelerini okumamı emretti” demiştir. Önce mealini verelim. “De ki: “Cinlerden olsun insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese sokan sinsi şeytanın şerrinden insanların rabbine, insanların mâlik ve hâkimine, insanların mabuduna sığınırım!” ﴾1-6﴿

Yazının Devamı

Kurban, Teslimiyetin ve Paylaşmanın Bayramıdır

Her milletin kendine has bayramları vardır. Bu bayramlar, o toplumun kültüründe, inanç sisteminde ve medeniyet yolculuğunda derin izler bırakır. İslam dünyasında Kurban Bayramı’nın yeri ise bambaşkadır. Bu özel gün, sadece bir ibadet değil, aynı zamanda kulluğun, sadakatin, paylaşmanın ve teslimiyetin sembolüdür.

İslam’a göre kurban, Allah’a yaklaşmanın bir yoludur. Ayetle sabittir ki, kesilen hayvanın ne eti ne de kanı Allah’a ulaşmaz; O’na ulaşan yalnızca kulun takvası, yani niyetinin samimiyetidir. Kurban, Müslüman’ın “Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz” (Fâtiha; 5) sözünü fiiliyata döktüğü andır.

Yazının Devamı

Kurbanla İlgili En Fazla Sorulan Sorular

Kurban kesmek, akıllı, ergen, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan her Müslüman’ın yerine getirmesi gereken mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka nisap miktarı (80.18 gr. altın veya bunun değerinde para, mal veya eşya)’ya sahip olan kişi dinen zengindir. Dolayısıyla, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakârlığın nişanesi olmak üzere kurban kesmelidir.

Nisap; zekât, fitre ve kurban gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. Buna dinen asgari zenginlik ölçüsü de diyebiliriz. Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı kadar para, mal veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir. Böyle bir kişi, zekât veya sadaka alamayacağı gibi fitre vermek ve kurban kesmekle yükümlü olur. Zekâta tabi olan mallar, özellikleri ve her birinin nisap miktarları bellidir. Zekâtta, sahip olunan malların kişinin mülkiyetinde bir kameri yıl bulunması (yani üzerinden bir yıl geçmesi) ve bu malların hakikaten veya hükmen artıcı özelliğe sahip olmaları şarttır. Kurbanda ve fitrede ise bu iki şart yoktur. Mesela sahip olunan arsa, ikinci bir ev, ikinci bir araba zekât nisabına dâhil değil iken, kurban nisabına dâhildir. Kadınların sahip oldukları altın ve gümüş olan ziynetleri zekât ve kurban nisabına katılır. İnci, mercan, pırlanta, zümrüt gibi ziynet eşyaları ise, sadece kurban nisabına katılır, zekât nisabına katılmaz.

Yazının Devamı

Muhasebe

Bazı âlimler muhasebeyi iki aşmalı bir iş/eylem olarak kabul ederler. Biri geçmişe dönük sorgulama, diğeri geleceğe yönelik planlama. Bu ilke çerçevesinde muhasebeyi şöyle tanımlayabiliriz; “İnsanın kendisini, yaratılış amacı ve sorumlulukları açısından hesaba çekmesi, iman ve amellerinin kontrolünü yapması, genel durum değerlendirmesi yaparak geleceğe yönelik borçlarını ödeme ve cezalarını affettirme eylem planlarını hazırlamasıdır.”

Muhasebe yapmak, insanın önünü görerek ve yere sağlam basarak güvenle yürümesini sağlar. Otokontrol mekanizmasını çalıştırır. İnsanın dil sürçmesi ve ayak kaymalarını önler. Eksik ve kusurlarını tamamlaması, hata ve günahları varsa onlardan tövbekâr olmasını sağlar. Planlı çalışma ve sistemli ilerlemeyi gerçekleştirir. Proje olmadan, finans bulunmadan imar ve inşa olamayacağı gibi, muhasebe olmadan yararlı işlerde daim olmak zor hatta imkânsızdır.

Yüce Allah şöyle buyuruyor; “ Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr, 59/18)

Yazının Devamı

Deprem Çantası Bize Neler Söyler

1999 Marmara Büyük Depreminden sonra da uzmanlar depremler konusunda alınması gereken önlemleri küçükten büyüğe tek tek sıralayıp anlattılar.

Anlattılar anlatmasına da söylenenler bir kulağımızdan girip öbür kulağımızdan çıkıp gitti. Evet Büyük Marmara Depreminin üzerinden 20 yıldan fazla zaman geçti. Bu süre içerisinde irili ufaklı pek çok deprem yaşadık. Acı ve üzüntülere boğulduk. Deprem kuşağında yer alan bir ülke olmamıza rağmen ne yazık ki toplumumuzda bir deprem bilinci ve duyarlılığı oluşmuş durumda değil.

Afetlere karşı hazır bir toplum haline gelmek bireysel anlamda hazırlıklı olmakla başlar. Özel bir sigorta şirketinin yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de her üç kişiden yalnızca birinin olası bir depreme karşı hazırlanması gereken ve halkımız arasında “deprem çantası” diye bilinen “Afet ve Acil Durum Çantası” bulunduğu ortaya çıktı. Afetlerden hemen sonra ihtiyaç duyabileceğimiz malzemelerin bulunduğu deprem çantasın hazır ve kolaylıkla ulaşılabilecek bir yerde olması önemlidir. Çanta, sorumlu olduğumuz kişi/kişiler için gerekli acil ihtiyaçları içermelidir. Bir afet sonrası yiyecek, içecek ve acil ihtiyaçları temin edebileceğimiz yerlere ulaşamayabiliriz. Küçük yaralanmalarımız varsa bunları kendimiz sarabiliriz. Bu tip durumlar için afet çantamızın içinde olması gerekenleri doğru belirlememiz önemlidir. Deprem çantası sadece evimizde, iş yerimizde değil, okulumuzda da olmalıdır. Deprem çantası, olası bir felakette en büyük yardımcımızdır.

Yazının Devamı

Ne mutlu hayırla anılanlara

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebevide ölülerin arkasından konuşulmaz diye açık bir yasaklama yoktur.

Yüce Dinimiz ister diri, ister ölü olsun bir Müslümanın arkasından konuşma ile ilgili olarak her yerde, her zaman ve herkes için geçerli olan bir ilke belirlemiştir ki o da şudur: “ arkasından konuşulan kişi hayırla anılacak, iyiliği konuşulacaktır.” Bu genel kuralın bazı istisnaları vardır elbette.

Yazının Devamı

Yalancının Mumu

Dinimiz, insanın kendisine ve topluma zararı dokunacak her türlü söz ve davranışları yasaklayarak bazen haram, bazen de mekruh kılmıştır.

İslam Dininin yasakladığı kötü davranışlardan biride yalan söylemek, yalan haber yaymak ve yalancı şahitlik yapmaktır.

Safvan bin Süleym (r.a.) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü! Dedik, mümin korkak olur mu?” “Evet!” buyurdular. “Pekiyi cimri olur mu?” dedik, yine: “Evet!” buyurdular. Biz yine: “Pekiyi yalancı olur mu?” diye sorduk. Bu sefer: “Hayır! Buyurdular.”

Yazının Devamı

Can bula cananını Bayram o bayram ola

Her milletin dini ve millî günleri, tarihî hâtıralarını canlandıran bayramları olduğu gibi, aynı dine mensup kimselerin de dinî günleri ve dinî bayramları vardır.

Dinî bayramlar, insanlar arasında kaynaşmanın, dayanışmanın, kardeşlik ve dostlukları geliştirmenin bir vesilesi olarak özel bir öneme sahiptir.

Yazının Devamı

Verilmiş bir sadakamız var mı?

Sadaka; Allah rızası için yapılan her türlü iyiliği, ihtiyaç sahiplerine yapılan gönüllü veya dinen zorunlu maddî yardımları, bu çerçevede verilen para ve eşyayı ifade eder.

Bir Müslüman sadaka sayesinde sahip olduğu her şeyin asıl sahibinin Allah olduğunu, her şeyin kendisine imtihan amacıyla verildiğini hatırlar/öğrenir. Sadaka vermeye tasadduk denilir.

Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de infak ruhuna ve paylaşım ahlakına sahip müminlerden övgüyle bahsedilir. Bu müminler fakirlerin ve ihtiyaç sahiplerinin, malları üzerinde hakları olduğunu bilir ve bu hakkı hak sahiplerine verirler.

Yazının Devamı

İyilik Ayı Ramazan

Diyanet İşleri Başkanlığımız, her yıl Ramazan ayında bireysel ve toplumsal hayatımıza ışık tutan önemli bir konuyu Ramazan Ayı Teması olarak belirleyip kamuoyunun gündemine taşımaktadır.

Konu, Ramazan ayı boyunca etraflı bir şekilde ele alınarak toplumumuzda bir duyarlılık ve farkındalık oluşması hedeflenmektedir.

Başkanlığımız 2025 yılı Ramazan temasını “İyilik Ayı Ramazan ” olarak belirlenmiştir.

Yazının Devamı

Oruç ile ilgili sık sorulan sorular ( 2 )

Unutarak yemek, içmek orucu bozmaz. Peygamber Efendimiz, “Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, bozmasın. Çünkü onu, Allâh yedirmiş, içirmiştir.” Buyurmuştur. Unutarak yiyen içen kişi, oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzındakileri çıkarıp ağzını yıkar ve orucuna devam eder. Oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra yeme-içmeye devam eden kişinin orucu bozulur.

İslam dini Ramazan ayında oruç tutamayan hasta ve yolcuların sonradan kaza etmelerini emreder. Mazeret devam ettiği sürece ruhsat da devam eder. Sürekli mazereti bulunan kişiler, mazeretleri ortadan kalkınca, zamanında tutamadıkları Ramazan oruçlarını kaza ederler. Devamlı olarak uzun yola giden kaptan ve sürücüler de yolcu hükmündedir. Şu kadar var ki, yolculuğu esnasında bir sıkıntı çekmeyenlerin oruç tutması daha faziletlidir.

Yazının Devamı

Oruç ile ilgili sık sorulan sorular ( 1 )

Oruçla ilgili olarak Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulur:

“ Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. ( Bakara Suresi,183 ) Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakiri doyuracak fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. (Bakara Suresi, 184 ) Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. ( Bakara Suresi, 185 )

Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış ve oruç tutmasına engel bir mazereti olmayan her Müslüman’ın Ramazan orucunu tutması farzdır.

Yazının Devamı

Ramazana Yaklaşırken

Kültürümüzde Ramazan Ayına Hazırlık Recep Ayı ile başlar. Peygamberimiz (s.a.v) Recep ayı girdiğinde şöyle dua etmiş “Allah’ım! Recep ve Şâban’ı hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan’a ulaştır.” Bizler de bu duayı sık sık tekrarladık. Yüce Allah dualarımızı kabul etti ki, rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı olan Ramazan Ayı’na çok yaklaşmış bulunuyoruz. “Ayların sultanı” unvanı verilen bu ayın temel bazı hususiyetlerini şöyle özetleyebiliriz.

Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulur: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır…” ( Bakara, 185 ), “Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.” (Yûnus; 57), Sevgili Peygamberimiz de, “Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir” buyurmuştur.

Yalnız biz bu “oku!” emrini sanki “oku, üfle geç” diye yorumlayarak biraz eksik anlamışız. Önce bu anlayışı değiştirerek yüce kitabımızı tefekkür ve tedebbür ederek ( Bir işin sonucunu başından hesaplama, düşünme anlamında bir terim. ) okumalıyız.

Yazının Devamı

Tövbelerimiz beratımız olsun inşallah

Şaban ayının 14’ünü 15’ine bağlayan gece Berat Gecesidir.

Bu sene 13 Şubat Perşembe gününü 14 Şubat Cuma gününe bağlayan geceye denk gelmektedir. Müslümanların Allah’ın affı ve bağışlaması ile günahlarından kurtulacağı umularak bu geceye Berat gecesi denmiştir.

Kandil geceleri bizleri, Kur’an ve sünnet ölçüleri ışığında geçmişimizle yüzleşmeye, bugünümüzü değerlendirmeye, yarınımızı inşa etmeye davet etmektedir.

Yazının Devamı

Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk…

Ülkemizin dört bir yanından Müslümanlar küçük büyük demeden arzın merkezine (Kâbeye) büyük bir şevk ve heyecanla gitmektedirler.

Şubat tatili ile birlikte okul çağındaki gençlerimizin çokluğu da göze çarpıyor. Rabbim yol bulup giden bütün kardeşlerimizin umrelerini mebrur eylesin.

Umre, Allah (c.c.) ve Resul’ünün sevdasını yüreklerinde taşıyanlar için bir vuslattır. Sizler Allah’ın misafirleri olma şerefine nail olmaya talipsiniz. Bundan daha şerefli bir misafirlik olur mu? Sizler bu misafirliğe kabul edilmekle büyük bir nimete kavuşmuş bulunuyorsunuz. Bu büyük nimetin kadrini, kıymetini iyi bilmek gerekir.

Yazının Devamı

İnsanın nefsiyle imtihanı

Yeryüzünün en şerefli varlığı olmak, nimetin yanı sıra imtihanı da beraberinde getirir. İnsan pek çok şeyle imtihan edilir. Kimi zaman korkuyla, açlıkla, canıyla, evladıyla, kimi zaman da varlıkla, servetle, makam ve mevki ile…

En büyük imtihanlardan birisi de insanın nefsiyle imtihan edilmesidir. Sözlükte “ruh, can, hayat, hayatın ilkesi, nefes, varlık, zat, insan, kişi, hevâ ve heves, kan, beden, bedenden kaynaklanan süflî arzular” gibi manalara gelen nefs kelimesi, Kur’an- Kerimde “ruh” anlamında kullanıldığı gibi (el-En‘âm 6/93) “zat ve öz varlık” manasında da kullanılmıştır. (Âl-i İmrân 3/28, 30).

Yüce Allah insanı en güzel şekilde yaratmış, onu selim bir akıl, sağlam bir irade ve engin bir gönül ile donatmıştır. Doğruyu yanlıştan ayırt etmesi için Kitaplar ve Peygamberler göndermiş, onların örnekliğini bahşetmiştir.

Yazının Devamı

Günümüzde Genç Olmak

Gençler, umudumuz, gücümüz ve geleceğimizdir. Onlar, bizim varlığımızın manevi sermayesi, varlığımızı geleceğe taşıyacak insanlardır.

Bir milletin yücelmesinde en önemli faktör gençliktir. Gençlik, toplumun da en önemli yapı taşıdır. Toplum hayatının büyük bir kısmını teşkil eden gençliğin donanımı, eğitim ve öğretimi, toplumun huzuru için büyük önem arz etmektedir. Evrensel değerlere vakıf, hoşgörülü, çevresine saygılı, milletine ve değerlerine sadık, gelenek ve göreneklerine bağlı, çalışkan bir gençliğe sahip bir ülkenin geleceği aydınlıktır.

Yazının Devamı

Modernleşme sürecinde aile, evlilik ve nikâh

2024 Yılının son iki haftasında aile, evlilik ve nikâh kavramlarının kültürümüzdeki yeri ve önemi hakkında sizlere bilgi sunmuş, modernleşme sürecinde bu kavramların epeyce örselendiğini ifade etmiştim. Bu yazımda din, aile, evlilik ve nikâh kurumlarında gözlenen değişim ve dönüşümleri arz etmeye çalışacağım.

İnsanlık uzun bir dönemden beri modernleşme adı verilen bir süreci tecrübe etmektedir. Modernleşme sürecinde bireysel özgürlükler alanında önemli mesafeler alınmış olmakla birlikte, değerler alanında belirgin bir aşınma yaşandığı herkes tarafından kabul edilmektedir. Büyük bir değişim ve dönüşüm süreci olan modernleşmenin, sosyokültürel alanda aidiyet bilincini, şahsiyeti, kültürel değerleri ve mahremiyet sınırlarını derinden etkilediği, hatta dönüştürdüğü bilinmektedir. Bu bağlamda din, aile, evlilik ve nikâh kurumlarında gözlenen değişim ve dönüşümler en çarpıcı olanlarıdır.

Yazının Devamı

Rahmet ikliminde hayatımıza yeni bir yön vermek

Hayatın hengâmesi içinde bazen dünyaya gelişimizin asıl gayesini unutabiliyoruz. Kulluk vazifelerimizi kimi zaman ihmal ediyor, kimi zaman da gereken özeni göstermekte yetersiz kalıyoruz.

Ancak Rabbimiz, rahmet ve merhameti ile ihmallerimizi, kusurlarımızı telafi edebilmemiz ve önceliklerimizi yeniden gözden geçirebilmemiz için rahmet kapılarını ardına kadar açıyor.

Yazının Devamı

Üç semavi dinde nikâh

İnsanlığın en eski kurumu olarak, her yaştaki birey için vazgeçilmez en temel kurum olan aile, insan gibi kâinatın en şerefli varlığının hayata gelmesi ve yetiştirilerek insanlık ailesine katılmasına vesile olmasının yanında, eşlerin karşılıklı muhabbet ve sorumlulukları açısından da çok önemli fonksiyonlar yerine getirmektedir.

Yaratılışın bir gereği olan evlilik olgusunun toplumlardaki meşruluk kaynağı ve temel ilkesi nikâhtır. Nikâh toplumun temel birimi ailenin kurulmasını sağlayan bir sözleşmedir. İnsan hayatının toplumla uyumlu bir şekilde devam etmesi, aile hukukunun inşa edilip himaye edilmesine bağlıdır.

Nikâh, ailenin hukukî temeli, insanlar için birlikte yaşamanın psikolojik ve sosyolojik ortamını oluşturması bakımından tüm dünya toplumlarında en geniş anlamda uygulanan bir olgudur. Diğer taraftan nikâh, kadın ve erkeğin müştereken kendilerine özgü bir paylaşım alanı oluşturması ve insan soyunun devamına katkı sağlaması imkânını veren yegâne meşru ilişkiye zemin hazırlaması bakımından da çok önemlidir.

Yazının Devamı

Ailede meşruiyet temeli olarak nikâh

En genel anlamıyla nikâh gerekli şartları taşıyan erkek ve kadın birlikteliğini meşru kılan akittir. (sözleşme)

Bu akitle kurulan aile, küçük bir toplum hüviyetinde olması, karşılıklı hakları ve yükümlülükleri doğurması yönünden fıkhi (hukuki) yönü, neslin devamını sağlayan meşru/helal yol olması açısından dini yönü, huzur veren özelliğiyle sıcak bir yuva ortamı olması açısından manevi yönü olan çok yönlü bir kurumdur. İnancımıza göre nikâh akdi insan neslinin varlık sebebi olan cinsel birleşmenin tek meşru yoludur.

Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulur;

Yazının Devamı

Anadolu irfanının serencamı

Anadolu irfan geleneğinin oluşmasında Mevlana, Şems, Ahi Evren, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli, Yunus Emre, Şemseddin Sivasi, Âlim, Terzi Baba, Şeyh Şaban-ı Veli, Seyyid Ahmet Arvasi, Mehmet Akif Ersoy, Sezai Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek… ( yazının hacmi münasebetiyle isimlerini yazamadığım yüzlerce ilim ve fikir adamı ) gibi birçok manevi rehberin etkisi vardır.

Anadolu halkının farklı kesimleriyle meşgul olan bu ve benzeri manevi önderler, Hz. Peygamber’in (s.a.s) getirdiği ilkeleri toplumsal hayatta yerleşik kılmayı hedefleyerek uyguladıkları yöntemlerle insan tabiatına nüfuz etmeye çalışmışlardır. Her birinin Anadolu topraklarında yaşayan insanlar üzerinde ayrı bir değeri ve etkisi vardır.

Kaynaklarının çeşitliliği bakımından evrensel, öz niteliği bakımından orijinal olan bu irfan geleneğinin esas kaynağı kelâm-ı ilahîdir.

Yazının Devamı

Akıl tutulması mı desek ne desek

Bid’at ve hurafeler dinin özünde olmayan, bir takım yollarla sonradan dine sokulan, toplumda dini inanç ve ibadet gibi kabul gören söz, fiil ve davranışlardır. Günümüzdeki birçok hurafe, yüzyıllar öncesindeki inanışların ve kültürlerin kalıntılarıdır. Üzülerek itiraf etmeliyiz ki; çağımızda bid’at ve hurafeler her geçen gün artarak dini, sosyal ve kültürel hayatımızı etkilemeye devam etmektedir. Konu ile ilgili yapılan alan araştırmalarında Ülkemizde 1380 dolayında Hurafe olduğu ortaya konulmuştur.

İcat etmek, örneği olmaksızın yapıp ortaya koymak, inşa etmek anlamlarına gelen1 bid’at kelimesi; “Hz. Peygamberden sonra ortaya çıkan ve dini olan her şeydir.” diye tarif edilmiştir. Rasul-ü Ekrem, İslam’da güzel bir çığır açana, o çığıra uyanlar bulunduğu sürece sevap verileceğini, kötü bir çığır açana da, aynı şekilde günah yazılacağını ifade etmiş, Hz. Ömer de teravih namazını topluca kılanları görünce, “Bu ne güzel bir bidattir” demiştir. Bidat; yapılmasında mahzur bulunmayan “iyi bidat” ve yapılması yasaklanan “kötü bidat olmak üzere ikiye ayrılır. Peygamberimiz zamanında yazılmış olan Kur’an sayfalarını bir Mushaf’ta toplamak, teravih namazını cemaatle kılmak, minareler inşa etmek iyi bidate, kabirlerin üzerine türbe yapmak ve buralara mum dikmek, kötü bidate örnek olarak gösterilebilir. Dini görünümlü olmayan ve dini telakki edilmeyen hususlar bidat sayılmazlar. Mesela bir kimsenin helal olan bir şeyi kendisine yasaklaması bidat değildir, ancak bu yasaklamayı dindarlık vesilesi yapması bidattir.

Akla ve gerçeğe aykırı düşen aldatıcı sözlere hurafe denir. Kur’an-ı Kerim; hurafe kelimesi yerine daha çok esâtîr ve esâtiru’l-evvelîn ( gerçeğe uymayan, asılsız ve boş sözler, masallar ) tabirlerini kullanmıştır.

Yazının Devamı

Dokuz köyden kovulmak

Konuştuğunda hayır söylemek ya da susmak Müslümanın şiarı olmalıdır.

Sevgili peygamberimiz Müslümanı “Dilinden ve elinden (gelecek kötülükler konusunda) Müslümanların ( bir başka rivayette insanların ) güven içinde oldukları kimse!” diye tanımlıyor. Kendimizi bu tanıma uydurabilmek ideallerimiz arsında olmalıdır. Eğer böyle bir idealimiz yoksa bizim diğer varlıklardan farkımız kalmaz.

Söz, sorumluluk ve emanettir. Sözün doğru olması esastır. Yalan günahtır. Müslüman kendisini yüce Rabbinden uzaklaştıracak sözler sarf etmemelidir. Yalan, gıybet, alaya almak, iftira ve lakap takma gibi günah olan sözlerden şiddetle kaçınmalıdır.

Yazının Devamı