Köşe Yazıları

KADER VE KAZA

Ülkemizin dört bir yanında meydana gelen depremler nedeniyle dinimizin en girift konularından biri olan kader ve kaza konularında yerli yersiz konuşmalara şahit oluyoruz. Deprem konusunda almadığımız tedbirleri eleştirmek amacıyla söylenen sözler çoğu zaman maksadını aşarak maalesef kaderi inkâr noktasına kadar sürüp gidiyor. Üç beş gün önce bir haber spikerinin “ Kadermiş bu! Ne kaderi! Kadermiş efendim! Ne kaderi…” diyerek üç beş kez tekrarladığı bu sözler ne kadar yanlış bir kader anlayışına sahip olduğumuzun delili gibiydi.

Sözlerimin başında hemen ifade edeyim ki; bizim de içerisinde bulunduğumuz İslam âlemi yanlış kader, kaza ve tevekkül anlayışından çok çekti. Bu çarpık anlayış sonucu ya kabahatlerimizi yüce Allah’a yüklemeye çalıştık, ya da yüce Allah’ı dışlamaya kalkıştık.

Dini literatürümüzde terim olarak kader; “ Yüce Allah’ın bütün nesne ve olayları ezeli ilmiyle bilip belirlemesi”,  kaza ise; “Yüce Allah’ın nesne ve olaylara ilişkin planını gerçekleştirmesi” şeklinde tanımlanır.

İlgili Makaleler

Her şeyin Allah’ın takdirine bağlı bulunduğuna işaret eden ayetlerin yanı sıra, ilahî ilmin olmuş ve olacak tüm varlık ve olayları kuşattığını belirten ayetlerde kader ve kazaya iman esası vurgulanmıştır. Bu ayetlerin bir kısmında Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “…O’nun katında her şey bir ölçü (miktar) iledir.” (Ra‘d, 13/8); “…Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir.” (Furkan, 25/2); “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez…” (Tevbe, 9/51)

Bu ayetlerden başka Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğunu, insanların ölümlerini O’nun takdir ettiğini bildiren ayetler (bk. Zümer, 39/62; Sâffât, 37/96; Vâkıa, 56/60 vb.) kapsam açısından kâinatta her şeyin belli bir kadere bağlı bulunduğu, bunun da Allah Teala tarafından belirlendiği sonucunu ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) de “Cibrîl hadisi” diye bilinen hadiste, kaderi, iman edilmesi gereken şeyler arasında saymıştır. Bu hadise göre Cebrâil (a.s.), peygamberimize, “İman nedir?” diye sormuş, o da, “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır.” (bk. Müslim, Îmân, 1; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; İbn Mâce, Mukaddime, 9) cevabını vermiştir.

Ehl-i sünnet âlimleri belirtilen ayetler ve Hz. Muhammed’in hadisleri çerçevesinde kader ve kazaya inanmayı iman esaslarından saymışlardır.

İnsan, kaderinin ne olduğunu bilmemektedir. Dolayısıyla insana düşen Allah’ın verdiği akıl, irade ve imkânlar çerçevesinde görevlerini en iyi şekilde yapma gayret etmesidir. Allah’a bakan yönüyle kader O’nun olmuş ve olacak her şeyi bilmesidir. Esasen O’nun her şeyi bilmesi, O’nun mutlak ulûhiyetinin ( ilahlığının ) gereğidir.

Amentüde yer alan “Hayır ve Şer Allah’tandır” ifadesini nasıl anlamalıyız?

“Hayır ve şer Allah’tandır” demek, bunları yaratanın Allah olduğunu dile getirmektir. Çünkü Yaratıcı Allah’tır ve O’ndan başka yaratıcı yoktur. İşin kula bakan yönü ise hayrın ve şerrin kulun iradesi ile tercih edilmiş olmasıdır. Bundan dolayı da insanlar iyi ve kötü bütün davranışlarından sorumludur.

Bela ve musibetler kader midir?

Bela ve musibetleri üç grupta değerlendirmek gerekir: a) İnsan iradesinin söz konusu olmadığı bela ve musibetler (doğal afetler gibi). b) İnsan iradesinin kısmen söz konusu olduğu bela ve musibetler (kısmen kabahatli olunan trafik kazaları gibi). c) İnsan iradesinin söz konusu olduğu bela ve musibetler (alkollü araç kullanarak sebebiyet verilen kazalar, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu maruz kalınan hastalıklar gibi).

Bu sayılanların hepsi Allah’ın takdiri iledir. Mümine düşen ise, kaderini bilmediğinden dolayı her çeşit bela ve musibete karşı tedbir almak, bunlara maruz kalınması durumunda ise sabredip kadere inanarak teslimiyet göstermektir. Şunu unutmamak gerekir ki Allah sonsuz rahmet ve inayet sahibidir. Dolayısıyla musibete maruz kalan bir kimseyi, sabretmesine karşılık olarak büyük mükâfatlara nail kılabilir.

“Allah böyle yazmış, ben ne yapayım?” demek doğru mudur?

Kader ve kazâya inanmak iman esaslarındandır. Ancak insanlar kaderi bahane ederek kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar. Bir insanın, “Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş, ben ne yapayım?” diyerek günah işlemesi uygun olmayacağı gibi, günah işledikten sonra da kaderi bahane ederek kendisini suçsuz sayması da doğru olmaz.

İnan sorumluluk doğuran fiilleri irade eden ( isteyen ) dir. Kulun istediği iyi veya kötü her şeyi yaratan yüce Allah’tır. Yaratmak Allah’a mahsustur. Kur’an-ı Kerim’de, “Allah, her şeyin yaratıcısıdır.” (En’âm, 6/102) buyrulmaktadır. Her şeyin yaratıcısının Allah olması, bizim sorumluluktan kaçarak kötü ve yanlış işleri Allah’a havale etmemize yol açmaz. Böyle yapılırsa bu, kaderi istismar etmek olur. Ayrıca kader bahane edilerek çalışmayı bırakmak, olumlu sonuçlar elde edilmesi ya da olumsuz sonuçların önlenmesi için gerekli sebeplere sarılmamak ve tedbirleri almamak, İslam’ın kader anlayışı ile asla bağdaşmaz. Zira, Allah, her şeyi birtakım sebeplere bağlamıştır. İnsan bu sebepleri yerine getirirse Allah da o sebeplerin sonucunu yaratır. Bu ilâhî bir kanundur ve kader işte budur.

İnsanların, “Ben ne yapayım, kaderim böyle imiş” demesi doğru değildir. İnsan, Allah’ın sorumluluk yüklediği alanda özgür bırakıldığı için inancından ve yapıp ettiklerinden hesaba çekilecektir. Sonuç olarak; Kâinatın düzeni ve işleyişi “Sünnetullah” denilen ilâhî kanunlara göre cereyan eder. Yüce Allah bu kanunları sonsuz ilim ve kudretiyle belirlemiştir. Toprağın, rüzgârın, suyun ya da ateşin kendine has bir yapısı ve dengesi vardır. İnsanoğlu bu yapıyı bilerek ve bu dengeyi koruyarak yaşamak durumundadır. Deprem de ilâhî kurallara uygun biçimde meydana gelir. İnsanoğlu depreme engel olamaz. Depremin zamanına ve şiddetine müdahale edemez. Ama depremde zarar görmemek için çeşitli önlemler alabilir. Zira deprem, sel, yangın gibi doğal afetler karşısında can ve mal kaybının en aza indirilmesi ancak gerekli tedbirleri almakla mümkündür. İşte biz alabileceğimiz bütün tedbirleri almakla yükümlüyüz. Bundan sonrası, yüce Allah’a tevekkül ederek O’na sığınmaktır.

Fahri SAĞLIK

Karesi Müftüsü

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu