Anadolu’dan Esintiler
Anadolu’dan Esintiler
Memleketim Çanakkale’nin kırsal ilçelerinde kuru temizlemeci pek yaygın değildi. Aklıma birden kuru temizlemeyle ilgili anım geldi. Bursa’da lisans öğrenciliği dönemimde (2011-2012 yılları olmalı) büyükşehir belediye kursları binamızın önündeki bir camekânda: “Kravat, gömlek 5 TL; pantolon ceket 10 TL” yazıyordu. Ay ne sevinmiştim en az 30-40-50 Türk Lirası olan iyi bir kıyafeti 5-10 TL gibi ekonomik fiyattan satın alabileceğim diye. Bursa’nın sosyete pazarı sandım, çarşambaları Beşevler semtimizde “Sosyete Pazarı” meşhurdu çünkü. Bir girdim dükkâna, meğerse kuru temizlemeciymiş. O yüzden gelinlik, damatlık, abiye kıyafetler kuru temizlemedeki yıkanma fiyatından ötürü ucuzmuş. Sezon sonu indirimi diye heveslenmiştim. Buradan çıkan sonuç nedir? İşte insanlar da böyledir. Camekânda görünen ürün misali şık durur kimileri, bir de içine bakın önce. Muhabbeti boş, kültürsüzse hemen anlarsınız o insanın gerçek fiyatını ve ederini. Dış görünüşle beraber içi de güzelse birbirini tamamlar ve ilk izlenimler bile birisiyle tanışırken bu derece mühimdir.
Bir paket çekirdek döküp yanında çay ile eşlik etmek, tuzu dudaklarımızı yakana dek harlayıp susayana kadar paket dibini görüp topluca çitlemek mutluluk verirdi çocukken. Sıcakta bir şişe suyu boşaltmak da iyi gelir başımızdan aşağı. Günlük hayattan, sağdan soldan, yoldaki ufacık bir taştan bile güzel öyküler üretebilirsiniz. Taşlardan, kozalaktan, kutulardan oyun üretmek de akıl işidir. Bazen oklarını çıkaran bir kirpi evinizin önünden çabucak geçer ya da kocaman kaplumbağa usulca gezinirken sizi şaşırtabilir. Yazın yuvasından çıkan kurbağa da korkutur sizi tarla fareleri gibi. Hatta çocukken yavru balıklarla yan bacakları henüz anca çıkan kurbağa yavrularını derede/nehirde/akarsuda birbiriyle karıştırırdık. Yavru kurbağa ile dere balıklarını suda ayırt etmekte çok zorlanırdık lâkin buna rağmen hayvanlara korkmadan dokunabildiğimiz için bunda çok mesut olan çocuklardık.
Güzeldir Anadolu çocukları. Anadolu’dan esintiler akseder kimi zaman ruhumuza. Bir zamanlar boş arsalarda oyun oynadığımız topraklar beton olmasaydı, şırıl şırıl akan berrak derelere fabrika atıkları kontrolsüzce bırakılmasaydı, kır çiçeklerinin üstüne asfalt dökülmeseydi, mezarlıklar bozulup da kepçeyle üstüne yeni yollar yapılmasaydı, eski ahşap evler balyozla yıkılıp da yerine gökdelenler dikilmeseydi, gökyüzü kirletilmeseydi, çocukluk çabucak bitmeseydi daha güzeldi şu hayat. İstanbul Esenler Belediyesi ile yaptığımız “Şiir Atölyesi” derslerimizde bir şiir okumuştum. Sonrasında atölye eğitmenimiz-çocuk edebiyatı yazarı-şair Bestami YAZGAN öğretmenimiz kameralı şiir saatimizde şiirime yorumlarını katmıştı. O şiirimin aynısı değil de biraz değiştirilmiş, yorumlarla ilaveli olan son şekliyle yeniden yazdığım bir şiirimi paylaşayım. Söz Anadolu’dan açılmışken sade dilde kaleme aldığım bir Anadolu şiirimle yazıma noktayı koyayım.
– AL ANADOLU –
Zarafetin dört yanımı sarmakta
Yüreğimse onurla kabarmakta
Heybetli duruşun hatıralarımda
Tüm doğallığınla kal Anadolu!
Kış aylarında kar beyaz gelinsin
Kır çiçeklerine bir kardelensin
Sen ki bülbülden vazgeçemezsin
Gül renginin sultanısın al Anadolu!
Dört mevsimi kucaklarım seninle
Türk bayrağımı eline al Anadolu!
Randevun mazimdeki hikâyeme
Udumun mızrabını çal Anadolu!