GündemKöşe Yazıları

Bakmak Mı Görmek Mi

Bakmak Mı Görmek Mi

Hemen hemen her gün ağaçlar ve çimlerle bezenmiş bahçemi izleyerek yazıyorum yazılarımı. Kuş sesleri de yarenlik ediyorlar bana. Bu gün, bahçemin her sabah gözüme neden farklı göründüğünü dikkatlice incelemeye başladım, nasıl oluyor da dün fark edememişim bu gün gördüklerimi diye. Bahçe aynı bahçe, ağaçlar, çimler aynı hatta Atatürk Kayalıkları bile. Onlar da mı değişiyorlar insanlar gibi yoksa ben mi bir şeyler kaçırıyorum? Değişim elbette oluyor hele de insan faktörünün müdahale ettiği canlı-cansız her şey geri dönüşü olmayacak şekilde değişiyor hem de büyük bir hızla.

Neyse ki bahçemdeki değişim masum, rüzgâra göre her gün farklı yöne dans ediyor ağaçlar, güneşe göre oluşan gölgeler de farklı şekillerde her an, sıcaktan boynunu bükmüş çiçekler akşam serinliğinde biz buradayız diyorlar, kurumuş bir çam dalı yeşil olana gıpta ile bakıyor ve sanki utancından içine kapanmış gibi hareketsiz. Daha birçok güzel değişimi anlatıyor bu cennet köşesi eğer görmek istenirse.

Bu nedenle bakmak ile görmek eylemini ayırıyorum ben birbirinden. Çünkü baktığımda öylesine bakıyorum hiçbir şey düşünmeden. Oysa gördüğümde kulaklarım, burnum, zihnim de eşlik ediyor gözlerime. Bakıp gördüğüme anlam yüklüyorum zihnimde. Rüzgârın, ağaçların sesini dinliyorum. Ciğerlerim tertemiz havayla doluyor ve yaşadığımı hissediyorum. İnsan güzel duygularla başladığında güne her şey de farklı görünüyor gözüne. Kaçırdıklarını ya da baktıklarını görmeye başlıyor. Kısaca hayat duygularımızla şekilleniyor. İşte o günkü duygu durumumuzda aynı şeylerin farklı görünmesini sağlıyor.

İlgili Makaleler

Bazı sabahlar aynaya baktığımda kendimi çirkin görürdüm lakin dün aynaya bakan da bendim. Bir günde ne değişti ki diye sorardım kendime. Hangisi gerçek olan? Aslında ikisi de gerçek. Birisi etrafına kalp gözüyle bakan ben, diğeri ise zihninde bir sürü vesvesesi olan ben. Hangi duygularımı beslersem ben o gün oydum aslında.

Bankada çalışırken bir seminere katılmıştım. O zamanlar yirmili yaşlarımın sonlarındaydım. Seminerin adı “insanı tanıma stres atma” idi. Konu tuhaf gelmişti bana lakin o kadar çok eğitime katılmıştım ki katılabileceğim başka eğitim olmadığı için kabul etmiştim aslında. İyi ki de katılmışım. Eğitimcimiz Sosyolog Prof. Mehmet Gürkaynak idi. Nasıl bir iz bırakmışsa bende,onca yıldan sonra hala unutmamışım. O eğitimde, hayatta görmemiz gereken birçok renk varken sadece olumsuzluğu temsil eden renklere odaklandığımızı öğrendim. O eğitim odasında bizden yeşil ve kahverengi nesneleri bulmamız istenmişti. Hepimiz kahverengi olanları bulmuştuk. Gözümüzün önünde olan yeşilleri es geçip kıyıda köşede bulunan kahverengileri bulmak nasıl bir ruh halinde olduğumuzu ortaya çıkarmıştı.

İşte bakmak ve görmek aynı gibi gözükse de etrafımızda olan biten birçok şeyi sadece baktığımız için kaçırıyoruz. Şimdilerde çok yaygın bir kelime olan farkındalık yani an’da kalma durumunu ne kadar geliştirirsek o kadar görebiliyoruz, görmekle de kalmayıp yaşıyoruz tüm benliğimizle. En önemlisi de hayat bizi eğitiyor her haliyle. Çünkü fark ettiklerimiz karşısında zihnimiz devreye giriyor ve çıkarımlar yapıyor, ders almak gibi. Kötü anlamda algılamayın sakın ders almayı. İyi ya da kötü hepsi deneyimlemelerimiz ve bizi biz yapan şeyler.

Dünya bizim için bir eğitim salonu, yaşadıklarımız ise derslerimiz eğitimcisi yok çünkü herkes birbirinin eğitimcisi. Bizler insan olmayı deneyimlemeye gelmiş enerjileriz ve sınıf atlayabilmemiz için birbirimize ihtiyacımız var. Kimileri iyilikler için kimileri kötülükler için varlar. Bakmak, görmek, farkına varmak, sabretmek ve olaydan ders çıkarmak ise işin özü.

Nice eşler tanıyorum yıllarını beraber geçirmişler lakin birbirlerine sadece bakmışlar. Sonuç mutsuzluk olmuş. Görmek biraz çaba gerektiriyor ilk başlarda sonra görmenin keyfine varınca hep görüyor insan. Ha bu arada gördüklerimizin hepsi keyif vericidir demiyorum elbette. Lakin olumsuzları olumlu bakış açısı ile daha az acıtır hale getirebiliriz eğer istersek.

Şu anda düşünüyorum da tüm insanlar güzeli görebilseydi eğer dünya nasıl bir yer olurdu acaba?

Demet TOK  (Şair/Yazar)

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu