Köşe Yazıları

HAKKA HUKUKA VE VİCDANA UYGUNDUR

Yaklaşık 1500 yıl önce manastır ( kendilerini dine adamış rahiplerin ve rahibelerin dünya ile ilgilerini keserek yaşadıkları yapı ) olarak inşa edilen Ayasofya, Hristiyanlar ve Müslümanlarca kutsal bir mekân olarak görülür. Osmanlı Devleti’nin 1453’te İstanbul’u almasının ardından Fatih Sultan Mehmet tarafından şehrin en büyük mabedi olan Hagia Sophia Kilisesini Ayasofya-i Kebir Camii  adıyla fethin sembolü olarak camiye çevirmiş ve ilk cuma namazı da burada kılınmıştı. Fatih Sultan Mehmet Büyük Ayasofya Camisini tüm Müslümanlar için vakfetmiştir. 65 metre uzunluğunda, ceylan derisi üzerine yazılı 5,5 asırlık Ayasofya Vakfiyesi, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü arşivlerinde özenle korunmaktadır. Ayasofya 1934 yılına kadar cami olarak inananlara hizmet etmiş, 24 Kasım 1934’ te zamanın Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürülerek 1 Şubat 1935’ te müze olarak ziyarete açılmıştır.

Ayasofya’nın tekrar cami olma süreci ilk olarak 2005 yılında başladı. O yıl yargıya taşınan olay Danıştay 10. Dairesi tarafından reddedildi. 2016’da tekrar açılan dava da Haziran 2018’de açıklanan karar ile aynı şekilde sonuçsuz kaldı. Temmuz 2016’da Ayasofya Müzesi’nde düzenlenen Kadir Gecesi programında, 85 yıl aradan sonra sabah namazı ezanı okundu. Ekim 2016’da Müze’nin ibadete açık olan bölümü Hünkâr Kasrı’na Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından uzun yıllardan sonra ilk kez asaleten imam atandı. Ekim 2016’dan itibaren Hünkâr Kasrı bölümünde vakit namazlar kılınmaya ve minarelerinden Sultanahmet Camii ile 5 vakit çifte ezan okunmaya başlandı.

29 Mayıs 2020 tarihinde İstanbul’un Fethinin 567. yıl dönümünde Fetih Suresi okundu. Bu gelişmelerin ardından Ayasofya’nın cami olma süreci tekrar gündeme geldi. Sürekli  Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği’nin  “Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesine yönelik Bakanlar Kurulu kararının iptali” istemiyle Danıştay’da dava açması üzerine 2 Temmuz 2020 tarihinde duruşma gerçekleştirildi ve 10 Temmuz 2020 tarihinde Danıştay 10. Dairesi,  Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını “Ayasofya’nın vakıf senedindeki cami  vasfı dışında kullanımının ve başka bir amaca özgülenmesinin hukuken mümkün olmadığını” belirterek iptal etti.

Bunun üzerine 2729 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Ayasofya, Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilerek tekrar cami statüsüne dönmüş oldu. Ayasofya Müzesi’nin resmi internet sitesinde, “1936 tarihli tapu senedine göre, Ayasofya “57 pafta, 57 ada, 7. parselde Fatih Sultan Mehmet Vakfı adına Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseden oluşan Ayasofya-i Kebir Camii” adına tapuludur” ifadesi yer alıyor. Ayasofya, tam 567 yıldır zaten bizimdir; istediğimiz şekilde kullanabiliriz. Ayasofya, tamamıyla Türkiye’nin iç hukukunu ilgilendirmektedir ve siyasi iktidarın takdirine bağlıdır. 1934 yılında bir Bakanlar Kurulu Kararı ile müzeye dönüştürüldü ise bugün alınacak başka bir kararla tekrar camiye tahvil edilebilir.

Hristiyan dünyasının lideri Papa Francis; Türkiye’nin Ayasofya hakkındaki statü değişikliği kararından dolayı “derin bir acı” duyduğunu söyledi. Ayasofya dünya tarihinde statüsü değiştirilen ilk ve tek ibadethane değildir. Aynı muameleye tabi tutulan yüzlerce cami vardır. Acaba sayın Papa Francis’in aklına örneğin İspanya Kurtuba Camii ( Cordoba Katedrali oldu ), Cezayir Keçiova Camii ( Aziz Philippe Katedrali oldu ) geldiğinde de derin acı duyuyor mu acaba? Hiç sanmıyorum.

Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkim olduğu topraklardaki Türk mimari eserlerini ülke ülke gezerek araştıran Yüksek Mimar Mehmet Emin Yılmaz18 ülkede cami, mescit, tekke, türbe gibi 329 Türk mimari eserinin kiliseye dönüştürüldüğünü tespit etmiştir.

Bugün Ayasofya konusunda hop oturup hop kalkan Yunanistan bağımsızlığını kazandığı yıllardan itibaren birçok Türk-İslam eseri askeri hapishane, sinema ve sergi salonu, konaklama yeri, vilayet binası ya da depo olarak kullanılmaya başlandı, onlarca cami ibadete kapatıldı, bazıları ise kiliseye dönüştürüldü. İnşası Osmanlı dönemine ait bazı eserlerin restore bahanesiyle üzerine “Bizans” damgası vurulurken, kendi kaderlerine terk edilen birçok eser de zaman içinde harabeye döndürüldü.

YUNANİSTAN ONLARCA ESERİ KİLİSE YAPTI!

329 yapıdan kiliseye çevrilip “hala faal olan” en çok Türk eserinin, Yunanistan’da bulunduğu bilgisini veren Yılmaz, bu ülkede 74 cami, 19 türbe, 1 imaret ve 2 namazgâhın kiliseye,  5 minarenin de çan kulesine çevrildiğini tespit etmiştir.

“Mimari yapılara bizim kadar saygılı davranan başka millet yok”

Türklerin geçmiş medeniyetlere karşı hiçbir kompleksi olmamış, bu yüzden camiye çevirdiğimiz yapılardaki mimari özelliklere müdahale etmemişiz. Bunu en güzel örneği Ayasofya Camisidir. 1453’ten beri gözümüz gibi korumuşuz, hem de kilise özelliklerine müdahale etmeden. Sadece mihrap, minber ve minare eklemişiz. Dıştan esere baktığınızda rahatlıkla eskiden kilise olduğunu anlayabiliyorsunuz. İçeriden de öyle. Oysa Avrupalıların kiliseye çevirdiği camilerin mimari özellikleri tümüyle değiştirilmiştir.

Atina’daki Fethiye Camii ( sergi salonu yapıldı ), Cizderiye Camii ( seramik müzesi olarak faaliyet gösteriyor ), Atina’daki Türk-İslam eserlerinden Yeni Cami, Kubbeli Cami, İç Kale Camisi, Mehmet Voyvoda Muallimesi, Hüseyin Efendi Tekkesi ve Hacı Ali Hamamı gibi yapıların ise bugün izine dahi rastlanmıyor. Selanik’te, 1467’de inşa edilen ve şehrin en eski camisi olan Hamza Bey Camisi, uzun yıllar sinema salonu olarak kullanılırken, son yıllarda müzeye dönüştürme çalışmaları nedeniyle kapalı durumda bulunuyor. Selanik’te 1484’te inşa edilen ve bugüne kadar ayakta kalmayı başarabilen Osmanlı eserlerinden Alaca İmaret Camisi ise müze olarak hizmet veriyor. 1904’te yaptırılan Yeni Cami, Selanik’in Yunan idaresine geçmesinin ardından minaresi yıkılarak ibadete kapatıldı ve mübadele yıllarında göçmenler için konut olarak kullanıldı. Bugün ise belediyenin sergi salonu olarak kullanılıyor.                                                                                                                                                             Yanya, Girit, Larisa ve Kavala gibi birçok önemli Yunanistan şehirlerindeki camiler ve tarihi yapılar da aynı kaderi paylaşıyor. Yanya’da 1618’de inşa edilen Aslan Paşa Camisi, Nafpaktos’da 1499’da inşa edilen Fethiye Camisi, Kandiye’de 1789’da inşa edilen Veli Paşa Camisi ve Serez’de 16. yüzyılda inşa edilen Zincirli Cami bugün müze olarak kullanılıyor. Rodos’taki Recep Paşa ve Murat Reis camileri, Koniçe’deki Süleyman Camisi, Drama’daki Arap Camisi, Kesriye’deki Kurşunlu Camisi, Halkida’daki  Emirzade Camisi ve Gümülcine’deki Selvili ile Yunus Bey camileri de harabe halinde bulunuyor. Gümülcine merkezinde bulunan Gazi Evrenos Bey İmareti de önce elektrik santraline çevrildi, daha sonrada geçirdiği restorasyonda  girişine eklenen Helenistik dönemden kalma bir heykel başı ile Bizans eseri olarak lanse edildi.

Fatih’in İstanbul’un fetih sembolü olarak Ayasofya-i Kebir Camii adıyla camiye çevirdiği yapıda namaz kılmak başta Fatih’in torunları olmak üzere her Müslümanın hakkıdır. Son verilen karar hakka, hukuka ve vicdana uygundur. Emeği geçen her kese sonsuz şükranlarımı arz ediyorum.

Fahri SAĞLIK

Karesi Müftüsü

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu