GündemKöşe Yazıları

Keşiflerle Dolu Bir Yolculuk

Keşiflerle Dolu Bir Yolculuk

 

Sosyal hayatınızı sürdürmek için bir başkasına bağlı değilseniz ve kendiniz için kurduğunuz dünyada gürültüden, dedikodudan, sahte dostluklardan uzak çok daha mutlu olduğunuzu düşünüyorsanız eğer, tek başınalık yaşam tarzınız demektir.

Kelime anlamı itibariyle yalnız olmakla aynı gibi görünse de iki türü vardır yalnızlığın. Birisi şartlar nedeniyle yalnız kalınması diğeri ise insanın kendisinin tercih etmesidir. Ve tercih edilen tek başınalık üzüntü değil mutluluk verir…

Arthur Schopenhauer, kendini toplumdan, arzudan, diğer dağıtıcı ve uyaran unsurlardan uzaklaştıran insanları bilge olarak tanımlar.

Çünkü insan iç dünyasına odaklandığında kendisini ve yaratıcılığını keşfeder. Duygusal olgunluğa ve yaşamla ilgili farkındalığa ulaşır. Tüm olumsuzlukları kader değil yaşamın gerçekleri olarak kabul eder ve onlarla baş etmeye çalışır. Bu süreçte de güçlü bir kişilik geliştirir. Tek başınalık keyifli olduğu kadar zor bir süreçtir.  Ancak bu zorluk insana, üretken olma, sorun çözme, kendi kendine yetebilme ve her şartta güçlü kalabilme becerilerini kazandırır.

 

Bu Özellik Aslında İnsanın En Güçlü ve En Özgür Özelliğidir

 

Tek başınalık keşiflerle dolu bir yolculuktur. İnsanlardan uzaklaşmak ya da insanların sizi kabul etmeme durumu değildir. Kendinizle vakit geçirme, kendinizi tanıma, isteklerinizi, beklentilerinizi anlama arzusundan kaynaklı bir deneyimdir. Zira kalabalık bir ortamda dahi kendi istek, duygu ve düşünceniz doğrultusunda hareket edebiliyor ve kendi kararınız ile orada kalabiliyorsanız ya da yürüyüş yaparken kulaklıktan müzik dinlemeyi, yolculuk esnasında kitap okumayı tercih ediyorsanız eğer, tek başınalığın o anki özgürlüğünü, sakinliğini ve huzurunu deneyimliyorsunuz demektir. Bu özellik aslında insanın en güçlü ve en özgür özelliğidir.

Donald Winnicott’a göre, “Annesinden gerekli ilgiyi görmüş ve kendisine bir ilgi nesnesi/faaliyeti oluşturabilmiş kişilerin tek başına kalma kapasitesi ve becerisi diğerlerine göre daha fazladır.”

Dünyaya anne ile merhaba diyen bir bebek, annesi ile güvene dayalı bir bağ oluşturarak gerekli ilgi ve sevgi ile büyütülmüşse, dış dünyanın da güvenli bir yer olduğunu düşünür. Annesi yanında olmadığı zamanlarda da onun varlığına inanarak yalnız kalma yeteneğini geliştirir. Çocukluk döneminde kendi oyununu kurabilir, saatlerce odasında kalabilir, derslerini yanında birisi olmadan yapabilir ve büyüdüğünde her yere tek başına gidebilir. Kısaca kendi kendine yetebiliyor olmanın farkındalığı ile mutluluğu kendi yaratır.

Radyonun mucidi Nicola Tesla’ya göre, “Yalnız olmak, icat etmenin sırrıdır. Yalnız olduğun zaman, fikirlerin doğduğu zamandır.”

Elbette her yalnız olan bütüne fayda sağlayacak bir icada imza atmıyor. Ancak bir adım geri çekildiğinde, içinde bulunduğu ortamın onu nasıl şekillendirdiğinin farkına varabiliyor. Hatta katlanmak zorunda olduğu olayları ve nedenlerini bütün olarak görebiliyor.

Özetle, yaşam içinde gerçek kimliğin üzerini örtenleri fark etmeyi sağlayan tek başınalık, doğru zamanlarda kullanıldığında özgür ve özel bir dünya yaşatır insana.

 

Demet TOK

Köşe Yazarı

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu