GündemKöşe Yazıları

Yeni Bir Dönemin Başlangıcı Mı Yoksa?

Yeni Bir Dönemin Başlangıcı Mı Yoksa?

 

Dünyaca yaşadığımız pandemiden beri yurdum insanı iyice tuhaflaştı sanki. Kiminle konuşsam, endişeli, şikâyetçi, mutsuz, mağdur sanki bir odaya konulmuş denekler gibi. Sahtekârlık, saygısızlık had safhada ve ne yazık ki mağdur olanlar suskun hatta mağduriyetini en az hasarla atlatan şükür duası yapıyor neredeyse. Hani nerede insanlık? Saygı, sevgi, hoşgörü, paylaşım, empati nereye saklandı bütün bu duygular?

Ortalık, mutsuz ne istediğini ne yapacağını bilemeyen insanlarla doldu taşıyor. Toplum psikolojisi o kadar berbat ki eğitimlisi, eğitimsizi fark etmiyor. Bütün gün oturup sıkılmadan dedikodu yapan, birilerinin hayatını gözetleyerek kendisine günlük malzeme çıkaran insanlar çoğalıp duruyor günden güne. Yine de zorunlu ev hapsinin getirileri diye düşünmek istiyorum bu davranış bozukluklarını.

Ülke ekonomisi, eğitim sistemi, gençlerin gelecek kaygısı, toplumsal duyarsızlık, değişen dünya, yaşamı etkileyen küresel sorunlar adeta içler acısı. Yakın tarihin karanlık çağları diye bahsedecek sanırım bu halimizden gelecek nesil. Zira içinde olduğumuz durumu umursamadan günü kurtarmaya çalışan o kadar çok insan var ki “nefes alıyorum ya gerisi önemli değil” dermiş gibi.

Bir de bütün bu davranış bozukluklarını astrolojik hareketlere bağlayıp, bütün sorumluluğu atmıyor muyuz üzerimizden hop diye, akıllara zarar. Sanki at gözlüğü takılmış, hak, hukuk, adalet anlamını yitirmiş, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, nemelazım düşüncesi ile dörtnala koşuyoruz sonun başlangıcına doğru.

İçi-dışı, özü-sözü bir olmayan riyakâr ilişkiler almış başını gidiyor. Bu durumu sorun etmeyenleri de anlayabilmiş değilim. Samimiyetsizliğin farkında olan bile aldırış etmeden uyum sağlıyor, sanki mecburmuş gibi. Ya yalnız kalma korkusundan ya da kimseyle kötü olmama isteğinden sanırım “mış” gibi devam eden ilişkilere göz yumuyorlar. “Ne yaşıyorum, böyle yaşamaktan ne kadar mutluyum, yaşamda önemli olan ne, dürüst olmak için ne kadar cesaretliyim, hür irademi kullanabiliyor muyum, gerçek yaşama ne kadar ve nasıl dâhilim?” gibi sorgulamalar elbette cevapsız kalıyor bu sığlıkta.

Eskiden “söz senettir” derlerdi ya şimdilerde elinde belgen de olsa nafile. Her anlamda “değer” sıfırın altında, bir şey almaya ya da yaptırmaya korkar hale gelindi neredeyse. Güvene dayalı adım atmak için artık risk analizi yapmak gerekiyor çünkü düştüğünde ne kalkabiliyorsun ne de kaldıran var. En kötüsü de depresyonla başlayan psikolojik rahatsızlıkların günden güne artıyor olması.

Biz nasıl bu hale geldik? Hani örf, adet ve geleneklerimizin ahlaki değerleri? Bir bahane de bulamıyorum açıkçası çünkü insanın bir karakteri vardır ve her şartta o insan, o insandır diye düşünüyorum. İnsan çaresiz kalınca her şeyi yapar denir de ülkece mi çaresiziz onu anlayamadım. Yolsuzluğun, şiddetin,  tecavüzün aşikâr ve marifet sayıldığı bir dönemde ve tüm bunlara “dur” deme acizliği yaşayan ülkemde genç umutlar nasıl yeşerecek bilemedim. Düşünebildiğim tek şey nasıl olacaksa olsun, radikal bir değişime ve dönüşüme ihtiyacımızın olduğudur.

Kendimize gelmemiz için daha ne kadar insanlık dışı olaylara tanık olacağız, aklım almıyor. İnsan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları ve dahi günün anlam ve önemine atfedilmiş olarak kutlanan onca gün, kendimizi kandırmadan mı ibaret yoksa? İnsanca yaşam için, adalet için, eşitlik için, protesto yürüyüşleri yapmak, çevreye zarar vermek, aynı geminin içinde husumete meyil etmek akılcı bir çözüm olabilir mi?

Ulusal ve Uluslararası kurallar, ortak yaşamı disipline etmek ve insan yaşamını kolaylaştırmak için varlar. Lakin kuralları koyan da, ihlal eden de, hayatı zorlaştıran da yine bizleriz. Bu yaman çelişkinin nedenlerini giderecek bir eğitim sisteminin, kurallardan çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Zira insan olma özelliklerine haiz bir topluluk için, kurallar sadece yazıdan ibaret olacaktır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu