Köşe Yazıları

Basiret ve Feraset Kavramları Üzerine

Basiret ve Feraset Kavramları Üzerine

Kültürümüzde önemli bir yeri olan basiret ve feraset kavramları unutturulmaya çalışılan temel değerlerimizdendir. Basiret, sözlüklerde görmek, bilmek, bakmak, görüş, sezmek manalarına gelir. Terim olarak basiret, kavrama kabiliyetidir. Olayları ve nesneleri anlayıp kavramayı, herhangi bir işin sonunu anlamayı ifade eder. Doğru görüş, uzağı görüş, seziş, uyanıklık, anlayış, kavrayış anlamlarını ifade eder. Ayrıca bu kavram, gerçekleri yanılmadan görebilme yeteneği, önsezi, geniş görüşlülük, uzak görüşlülük gibi anlamlarda da kullanılır. Basiretli kavramı ise, gerçeği görebilen, uzağı görebilen anlamlarına gelir. Basiret henüz olay gerçekleşmeden önden görüş ve seziş, ileriyi görme gücü anlamlarına gelir. Diğer taraftan, basiretin kalp gözüyle görme anlamı yanında, idrak etme, marifet, feraset, bir şeyin iç yüzüne vakıf olma, akıl gibi anlamları da söz konusudur.

Derinlemesine tahlil edildiğinde, “basiret” kavramının kalp gözü, idrak etme, uzağı görüş, bir şeyin iç yüzüne vakıf olma gibi zihinsel, sezgisel ve duyusal geniş bir anlam çerçevesine sahip olduğu görülür. Gündelik dilde; iyi düşünemez. Beraberinde, gerçeği göremez bir duruma düşmek anlamında “basireti bağlanmak” şeklinde bir kullanım da yaygındır.

İlgili Makaleler

Dilimizde daha çok feraset şeklinde kullanılan firaset ise, anlama, kavrama ve sezme kabiliyeti, ileri görüşlülük anlamlarına gelir. Kelimenin Arapça aslı firâsettir. Firâset, basîretin daha da derinleşmiş halidir. Dilimizde yaygın kullanım şekli esas alınarak feraset demeyi tercih ettik.

Düşünce ve tasavvurda zenginlik, muhakemede tutarlılık, varlığın perde arkasına muttali olma ve basiretli davranma diyebileceğimiz feraset; Allah’ın, kalbe attığı bir nurdur. Kişi bu nur sayesinde, duyuş ve sezişlerinde derinleşir.

Kur’an-ı Kerimde Basiret ve Feraset kavramlarının kullanılışı;

Kur’an-ı Kerîm’de basiret kelimesi “görme” anlamı yanında özellikle “hakikati keşfetme, doğru yolu tanıma, gerçeği yanlıştan ayırma yeteneği” manalarında kullanılmış ve bu bakımdan manevi körlük veya dalâletin zıddı olarak gösterilmiştir.

Aslında basiret, ilâhî sıfatlardan biri olan “basar” ın kullardaki tecellisidir. Bu tecelliden nasibi olmayanların gözlerinde perde vardır. Bu yüzden gerçekleri göremezler. Basiret sözcüğü Kur’an-ı Kerim’de “kalp gözü”, “ihlaslı”, “seçkin kul”, “belge, delil, kanıt”, “aklıselim, akıl sahibi”, “aydınlık bir yol” anlamlarında; basiretsiz olanlar da “Hakk’ı işitmeyen, kalp gözü kapalı” anlamlarında kullanılmıştır.

Feraset, kavram olarak Kur’an-ı Kerim’de yer almaz. Sadece Allah Resulü bir hadisi şeriften sonra içinde “mütevessimîn” kelimesinin geçtiği Hicr suresinin 73-75. ayetlerini okumuştur. Mütevessimîn kelimesi burada anlayışlı, ferasetli anlamında kullanılmaktadır.

Feraset kavramı Hz. Muhammed’in buyurduğu bir hadiste şu şekilde yer almaktadır: Allah Resulü “Müminin ferasetinden sakınınız; çünkü o, Allah’ın nuru ile bakar.” buyurduktan sonra yukarıda zikredilen Hicr suresindeki ayetleri okumuştur: “Şüphesiz bunda anlayışlı (mütevessimîn) (ferasetli) olanlar için (nice) ibretler vardır.” Görüldüğü gibi Hz. Muhammed, müminin ferasetinden bahsettikten sonra “mütevessimîn” sözcüğünün yer aldığı âyeti okumuştur. Hadisi doğru anlayabilmek için Peygamberimizin yaptığı bu açıklama bize ışık tutmaktadır.

Hicr suresinde geçen ayetlerde, Hz. Lût aleyhisselâm’ın ikazlarını dinlemeyen kavminin başına gelen belâlar anlatılmaktadır. Yüce Allah, her türlü ahlaksızlığı işleyen bu toplumun çirkinliklerini açıkladıktan ve kendilerine peygamberleri Hz. Lût’un yaptığı ikazları dinlemediklerini beyan ettikten sonra, kavmin karşılaştığı durumu şöyle bildirmektedir: “Güneşin doğma zamanına girerlerken korkunç ses onları yakaladı. (Biz de) o şehrin altını üstüne getirdik ve üzerlerine de çamurdan pişmiş taşlar yağdırdık. Şüphesiz bunda anlayışlı (ferasetli) olanlar için (nice) ibretler vardır.” ( Hicr suresi, 73-75 ) Müfessirler, “mütevessim” kelimesini “feraset sahibi olanlar”, “tefekkür edip, inceden inceye düşünenler”, “ibret alanlar” ve “basiret sahibi olanlar” şeklinde açıklamışlardır.

Sünnette Basiret ve Feraset kavramlarının kullanılışı;

Hadislerde basiret kelimesi, beş duyu arasında yer alan gözle görmenin ötesinde, ruhi bir yetenek, hakikati görme ve kavrama manasında kullanılmaktadır. Mutasavvıf, kelâm, tefsir ve hadis âlimi Kuşeyrî, ferasetin kişinin imanının gücü nispetinde olduğunu savunur. Ona göre kim iman bakımından daha kuvvetli ise, feraset bakımından da daha kuvvetlidir.

İslam Düşünce Dünyasında Basiret ve Feraset Kavramları;

Gazali’ye göre kalbin bilgi ve duygudan sonraki işlevi idrak ve basirettir. Hz. Mevlânâ, Mesnevi’sinde “Sen iki baş gözünü kapayınca, az bir zaman için nurdan ayrı düştüğüne üzülüyorsun da, bu yüzden hemen gözlerini açıyorsun. O sonsuz olan gönül gözünün iki nurundan (akıl ve basiret nurundan) mahrum kalmak da seni perişan etmededir. Kendine gel de onları koru. ” diye tavsiyede bulunur.

İbn Sînâ, feraset kavramını nazarî erdemlerden biri olarak görür ve sezgi, zekâ kavramlarıyla eş anlamlı olarak değerlendirir. İslam âlimlerinden bazıları feraseti; “Bilinmeyen hükmü sezmek, başka bir ifadeyle bilinmeyen şeyi idrak etmek.” şeklinde tanımlamışlardır. Bazı âlimler ferasetteki bilgi kaynağının akıl ve düşünceden değil, kalp, hikmet ve basiretten doğduğunu söylerler.” Özetle; ferasette, zahiri alâmet, işaret ve delillere bakıp bir takım sonuçlar ve ibretler çıkarmak söz konusudur. Bunun yolu da tefekkür ve basiretten geçer.

Basiret ve Feraset bağlamında öngörü kavramı;

Günümüzde basiret veya feraset kavramları dışlanarak bunların yerine öngörü kavramı yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Öngörü, bir işin sonunu kestirme veya bir işin alacağı yolu önceden kestirerek ona göre davranmaktır. Olacakları önceden sezinleme, bir olay veya durumun varacağı sonucu önceden kestirme yeteneğidir.

Öngörü, insan davranışlarında kayda değer bir yer kaplamaktadır. Öngörü sahibi olmanın, sürekli değişen dünyaya ayak uydurmada yaşamsal önemi vardır. Aklın yetersiz kaldığı veya öngöremediği durumlarda önsezi devreye girer. Önsezi akıldan çok duyularla ilgilidir. Önsezi (hiss-i kablelvuku) “hiçbir belirti yokken bir şeyin olacağını sezme, içe doğma, basiret, altıncı his” şeklinde tanımlanmıştır.

Gelecek hafta “Müminin feraseti” bağlamında yüce milletimizin basiret ve ferasetini işlemeye çalışacağım. Şimdilik sağlıcakla, mutlulukla kalın.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü

Basiret ve Feraset Kavramları Üzerine

Daha fazla köşe yazısı için tıklayınız…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu