Gündem

Dünyayı çocuklara verelim…

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
dünyayı çocuklara verelim
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler

 

Nazım’ın şiirlerindeki gibi ölümsüz birer ağaç oldular yüreklerimizde Eylül’ler ve Leyla’lar. Son günlerde Türkiye Eylül’ün cinayeti ve Leyla’nın ölümüyle çalkalanıyor.

Eylül cinayet kurbanı, Leyla’nın ise açlıktan öldüğü belirlendi otopsisinde. 18 gün sonra bulundu. 18 gün 4 yaşında bir çocuğun dışarıda yaşama şansı nedir ki? Muhtemelen Eylül’de cinayet kurbanı.

Sadece Eylül ve Leyla yok ülkemizde cinayetlere kurban giden. Peki hiç duydunuz mu? Geçtiğimiz günlerde 17 yaşında bir çocuk Gaziantep’te çalıştığı bulgur fabrikasında siloya düşerek can verdi. Ama onlar hatırlattı bizlere çocukların yüreklerdeki yerlerini. 23 Nisan gelmeden onlar hatırlattı çocukların masuniyetini. Aileleri kadar olmasa da herkesin yüreğine ateş düştü haberleri okurken ve izlerken. Çocuklar masumiyettir çünkü. Sadece İslam değil her dinde masumiyeti temsil eder çocuklar. ‘Günahları’ bile kabul olmaz öteki tarafta.

2017 yılında 22 çocuk öldürüldü ülkemizde. Hepsi cinayet kurbanı. Birde iş cibayetlerine kurban verdiğimiz çocuklar var. 2017 yılı verilerine göre son 5 yılda 260 çocuğumuzda çalışırken öldü. İş cinayetlerine kurban gittiler. Sebepleri ne olursa olsun ölenlerin hepside çocuk. Daha dünyayı yeni yeni tanımaya başlayan, ana kuzusu dediklerimiz. Anneler 20 yaşındaki çocuklarını bile askere yollarlarken ‘Kınalı Kuzu’ diye adlandırırlar. Tüm çocuklar anneler başta olmak üzere herkes için ‘kuzu’dur.

Ölümleri daha çok yıkar insanları. Çünkü daha çok ömürleri vardır, yaşayacakları güzellikler, hissedecekleri duyguları, tanıyacakları kokuları, tadacakları lezzetler, çekecekleri acıları ve aşkı daha görmediler bile. Yani hepsi de masum.. Yaşamaları gereken çok şey var.

Toplumların en narin noktasıdır çocuklar. Her çocuk ve kadın cinayeti sonrası hadım olayı ve idam tartışılır. Tartışma bir- iki hafta sürer yine kapanır. Yine aynısı olacak. Kapanacak, yeni bir tanesi yaşanana kadar hatırlanmayacak.

Ülkemizde cezalar yetersiz. Cezaevine girenler bile en ağır suçlu da olsa ‘iyi hal’, ‘mahkeme heyetine saygı’, ‘ilk suçu’, ‘hakim kanati’ gibi nedenlerden çıkarlar dışarı. Adam döven, öldürenden daha fazla yatar kimi zaman. Sen misin acıyı çekende benim yerime iyi hal öngürüyorsun? O suç sana karşı işlense iyi hal öngörür müsün? Bunları duyduk, gördük, yaşadık.

Baklava çalan çocuklar yetişkin olarak cezaevinden çıkarken, banka boşaltanlarlar, milyarları götürenler salınıverir. Yurtdışında alırlar soluğu.

Mahkemeler ve hakimler milletin vicdanını temsil etmeli. Karşısına takım elbiseli gelen suçluların davranışına göre değil milletin vicdanına göre kararlar verebilmeli. Mesela bazen bir kadına, çocuğa yada bir engelliye yapılan saldırı sonrası suçlular bırakılıverir. Ardından yapılan haberler ve kamuoyu oluşması ile savcılar yada hakimler tarafından salınan bu toplum zararlıları yeniden gözaltına alınıp cezaevine konulur. İşte millet vicdanı budur. O cübbeyi giyiyorsanız bu vicdanı da hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayacaksınız.

Caydırıcılık esastır suçların azalmasında. Yüksek cezalar, suçları da önler. Ön tedbirdir bir bakıma. Belki cezalar yüksek ve caydırıcı olsaydı Eylül ve Leyla yaşıyor olacaktı. Beklide yeni Eylül ve Leylalar olmayacak. Hani halk arasında bir söz vardır. ‘Vereceksin bu deyyusları millete. Millet kesecek cezasını’.

Evet verin bu deyyusları millete. Bırakın gözaltından yada hapisten kaçsınlar. Millet kessin cezasını. Emin olun kimse nasıl kaçtıklarını sormaz..

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu