GündemKöşe Yazıları

İmam Co’nun Cemaati

İmam Co’nun Cemaati

 

Köşe yazımın konu başlığı sizlere azıcık ilginç gelebilir. Lâkin şu anda kaleme alacaklarımı ilk kez sevgili okurlarımın huzurunda paylaşacağım. Çocukluğuma dair hoş, muzip, yaşanmış ve hâlen akraba ortamında anlattıkça gülüştüğümüz gerçek bir anımı paylaşacağım sizlerle. Joe (Co) ismi, bilirsiniz ki İngilizlerde yaygın olan bir erkek ismidir. Co ismini İngilizlere olan hayranlığımdan değil, okul öncesinde yaz tatillerimizde birlikte oynadığımız siyah köpeğimiz Co’dan ötürü çok severim. Köpek Co, babamın babasının yani dedem ve babaannemin sadık bir bahçe köpeğiydi. Co, ben ilkokuldayken ölmüştü, ardından Yumak isimli beyaz köpek geldi. Yumak da çok sadıktı ama Co bambaşkaydı. Ağabeyimin çocukluğu Co ile benimse çocukluğum Yumak ile beraber geçti. Yumak sanırım on altı yaşında ölmüştü, üstünden araba geçince zavallının ölümü trafik kazasıyla noktalandı. Ergenlik dönemimizi Yumak ile beraber atlattık desem, doğrudur. Gelelim Co’nun hayatına ve onun imam oluşuna…

Co’yu yıllar önce Âdem dedem bir adamdan satın almış. Türü fino gibi ufak ve büyümeyen, sevimli bir cins köpekti. Simsiyah kömür karası, parlak tüyleriyle benden yaşça büyüklerimin göz bebeği olmuş Co. Yaz tatillerinde köye bağlı yeşil obamızda mutlu saatler geçiren çilli, sarışın bir kız çocuğuydum. İki halam ve iki amcam olunca, amca ve hala duygusunu tam tadan şanslı bir çocuktum. En çok da küçük halamın kızıyla, benden iki yaş küçük olan Melahat ile iyi anlaşırdık. Tüm evcilik oyunlarımız, çamurdan pasta yapışlarımız, gülüştüğümüz anılar, saçma ama doğal yaşanmışlıklar onunla çoğaldı. Canımız sıkılınca, üçüncü bir oyun arkadaşı gerekince yedekte bekleyen zavallı Co’yu da oyunumuza alet ediyorduk. Bizi sevdiği için hırlamaz, ısırmaz, oyunun kurallarına uyardı köpekçik. Bu kısma kadar şu anlık her şey normal. Şimdi hikâyemize geçiyorum.

Yine güzel bir yaz tatiliydi. Babaanneme gelmiştim. Ben okula ya başlamak üzereydim yahut bir yılım vardı. Melahat ise henüz okula gitmiyordu. Yolun karşısındaki Emin amcamızın evinin önündeki çeşmenin, durmadan şırıl şırıl akan pınarın serin suyunda oynuyor ve su yalağında oyuncaklarımızı yıkıyorduk. Ansızın aklıma bir kurnazlık geldi. Deponun içini merak ettim ve zincire takılı demir su tasını zinciriyle kavrayıp tuttum, bir sopa alıp deponun taşını kaldırmaya çalıştım. Deponun içinde geniş bir plâstik tas buldum. Melahat da yanımdaydı. Kurnazca bir hayalim vardı o anda. Sevinçle kayıp bir tas bulmuş ve yeni bir oyuncağa kavuşmuştuk. Hayal meyal ama sanırım kırmızı bir tastı. Hemen elimizdeki yeni oyuncağımızla koşa koşa avluya geldik. Güneşe doğru oturmuş keyifle etrafa bakınan saf Co’muz gözüme takılmıştı. Melahat’a: “Hadi seninle değişik bir oyun oynayalım mı? İkimiz namaz kılalım ve Co da bizimle olsun.” deyivermiştim. Melahat: “İyi de ortada imam yok. İmam kim olacak?” dedi. O iş kolaydı. İmam olarak insan pisliği yemekten vazgeçmeyen lâkin bizim gözümüzde tertemiz, melek sanılan Co’yu nasıl seçtim bilmiyorum. Yeni imamımız Co olmuştu. Elimdeki o geniş tası Co’nun başına takke olarak geçirdim ve yeğenimle kız kıza arkaya geçtik. Köpek önde imam oldu, arka safta biz yer aldık. Safları sıklaştırmak gerekti ve en az üç kişiyle bir cemaat olunması gerekiyordu. Saf köpeğimizi imam yapan masum çocuklardık, elbette üçüncü kişi olarak cemaatimizi melekler doldurmuştur o gün. Gülmekten karnımıza ağrılar girdi, gerçekten camide olsaydık kesin atılmıştık. Baktık ki köpek de hâlinden memnun, dili dışarıda gülümsüyor. İmamın bir şeyi eksikti, hemen fırının yanındaki büyük bez parçasını Co’nun üstüne pelerin gibi sarıp cüppe yapmıştım. Cübbesi ve takkesiyle, sarıklı bir imamı andıran hâliyle sakallı Co’muz imam olmuştu. Akıl işte, o anda babalarımızdan imrenip erkekler gibi tekbir almıştık. Eller açık ve kulaklarımızda tekbir aldık, Allahuekber deyip namaza durduk. Saçımız açık, abdest yok, çocuğuz ve günah duygusu hiç aklımıza bile gelmedi. İmam Co, hâlinden pek memnundu. Kafasındaki banyo tası, üstündeki cüppe ile ön safta sevimli yüzüyle biraz oturdu. Bizim gülüşmelerimizden rahatsız mı oldu bilmem, sonrasında silkinip kaçtı yanımızdan. Tası, bezi oracıkta kalıverdi.

Biz gülüşmekten secdeye bile varamadık. Keşke en kötü insanlar da bizim gibi olsalar, o yaştaki saflığımızla dine leke sürmek aklımızda bile yoktu. Muhafazakâr bir aile çevremiz olunca böyle tatlı, dinî bir oyun aklımıza esmişti. İmam Co, cemaati yarı yolda bırakınca biz de gülüşmekten ötürü namazı ve oyunu bıraktık. O anda oynarken gülme krizinden idrarımı tutamayıp altımı ıslatmıştım sessizce. Çocukluk işte, büyük ihtimalle henüz ilkokula bile başlamadığım bir yaz tatili anım idi o oyun. Yıllar sonra halalarımla sohbet ortamında bu muzip anımı paylaşmıştım, mimiklerimi kullanıp anlatınca gülmekten yarıldılar. Büyük halam: “Bula bula g.tü b.klu Co’yu mu imam yaptınız? Abdest yok, namaz yok, ne anlar o imamlıktan. Şu hâle bak, hayvancağızı zorla imam yapmışlar.” dedi. Kızmadılar tabi, aksine çok eğlendiler ben anlatınca. Taharetlenme, temizlik hususunda haklılar tabi. Co’yu iyi bilirdik, ne de olsa karga ve köpek b.k yemekten asla vazgeçmez.

Bilirsiniz Anadolu’daki tahtadan yapılan köy tuvaletleri 1990’lı yıllarda hep evlerin dışında olurdu. Bahçenin bir ucuna, on dakikalık mesafeye bile tuvalet yapanları bilirim. Babaannemin tuvaleti de ceviz ağacımızın alt tarafındaydı. Karlı günlerde biz çocukken annelerimiz üşütmememiz için gece bizleri o tahtadan tuvalete kadar götürmezdi. Elimize geniş bir naylon banyo tası yahut ibrik alırdık, içine de sobanın üstünde kaynayan güğümün sıcak suyunu ılıştırıp dış kapının biraz ilerisine gidip tuvalet için toprağa otururduk. Taharetlenme durumu da o sıcacık suyla olurdu. Kötü bir örnek olacak ama gece büyük tuvaletimizi yapınca bir iki saat sonra yahut sabah vakti bir bakardık ki bembeyaz karların üstüne yaptığımız sarı dışkımız ortada yok. “Köpek b.k yemekten vazgeçmez.” denir halk arasında, işte o misal. Co’nun insan dışkısını, b.k yediğini ilk o zamanlar keşfetmiştim. Gelin görün ki temizlikten bihaber olan Co’yu imam yapmıştık, makamını yüceltmiştik. İmam Co’nun cemaatiydik bizler. “Elif, Melahat, Co” üçlüsü olarak ne güzel oyunlar oynardık o yıllar. Okul hayatı, sorumluluklar yokken hayat bize güzelmiş aslında. Düşünüyorum da ta o yıllardan beri birkaç tahtam eksik, vidalarım gevşek lâkin hayal gücüm çok geniş. İyi ki kurnaz ve masum fikirlerim olmuş, yoksa bu anılarım kaleme gelmezdi ve yazar olamazdım. İmam Co’nun cemaatinden, 1990’lı yılların anılarından, saf çocukların masum hayatlarından, obamızın yaşanmışlıklarından hepinize selâm olsun.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu