GündemKöşe Yazıları

Vefa Toplumu Olabilmek

Vefa Toplumu Olabilmek

2021 yılı Camiler ve Din Görevlileri Haftası hayırlı olsun, hayırlara vesile olsun. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 1-7 Ekim tarihleri arası “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığımız her yıl önemli bir konuyu ana tema olarak ele alıp konu hakkında duyarlılık oluşturulmaya çalışmaktadır. Örneğin 2019 yılında “Cami ve Hayat”, 2020 yılında “Cami ve İlim” temaları ele alınmıştı. Bu yılda “Cami, Din Görevlileri ve Vefa” teması işlenecektir. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu bağlamda “PEYGAMBERİMİZ VE VEFA TOPLUMU” konulu uluslararası Mevlidi Nebi Sempozyumu gerçekleştirilecektir.

Sempozyumun amacı “İçinde yaşadığımız küresel çağda unutulmaya yüz tutan ve en üstün erdemlerden biri olan vefa konusunu insanımızın gündemine taşıyarak toplumsal bir farkındalık ve bilinç oluşturulmasına katkı sağlamaktır. Kur’an ve sünnet penceresinden, farklı ilmî disiplinler muvacehesinden vefa kavramını ele almak; özellikle vefa Peygamberinin (s.a.s) hayatından örneklere güçlü bir şekilde vurgu yapmak; vefa toplumunun temel dinamiklerini ortaya koymaktır. Vefa toplumunun inşa edilmesine yönelik tarihsel süreçte yaşanan güzel uygulamaları, tecrübeleri günümüz perspektifinden değerlendirmek ve vefa toplumunun yeniden inşasına zemin oluşturmaya çalışmaktır.” diye açıklanmıştır.

***

İslam medeniyetinin cami merkezli olduğunu hepimiz biliriz. Bu medeniyette cami, bir kültür merkezi durumundadır. Bir mahallenin/köyün odak noktasını oluşturur. Yani camiler çevrelerine hayat verirler. Geçmişte sosyal hayatın tam ortasında yer alan camilerin günümüzde sadece namaz kılmak için kullanılıyor olması elbette kabul edilemez. Bu yanlış anlayış öylesine yaygınlaştı ki, namaz dışında yapılması gayet normal faaliyetler bile zaman zaman tepkilere yol açar hale geldi.

İlk yapıldığı günden itibaren camilerin öncelikli amacı Müslümanları cemaat (kalabalık değil, şuurlu topluluk ) haline getirerek namaz ibadetinin cemaatle eda edilebilmesine imkân sağlamak olmakla beraber, camiler aynı zamanda sosyal hayatın merkezinde yer almışlardır. Bugün de öyle olmalıdır. Bunu başaracak olanlar elbette başta din görevlilerimiz olmak üzere toplumumuzun tüm fertleridir.

Toplumumuzun değişik katmanlarından 300-400 kişiye “Hayatınızda cami nerededir?” Diye sorsak alacağımız cevaplar muhtemelen, tam ortasında, içerisinde, kıyısında-köşesinde, hayatımda cami ile işim olmaz şeklinde olacaktır. Bu cevaplar elbette camiye bakış açımızı yansıtmaktadır. Tam ortasında diyenlerin bile çoğu camiyi namazların eda edilip çıkıldığı, içerisinde dünya kelamının konuşulmaması gereken kutsal mekânlar olarak algılıyor olması kuvvetle muhtemeldir.

***

Camilerimiz ve din görevlilerimizin en önemli görevlerinden birisi toplumumuzu Kur’an-ı Kerim ve Sahih Sünnet ekseninde eğiterek geliştirmektir. Bu bağlamda zayıflayan temel değerlerimizin (vefa, ihlas, adalet, hoşgörü… Vb.) ihyası elbette öncelikli hedefler arasında olmalıdır.

İnsan, öncelikle “bezm-i elest”de (halk arasındaki deyimiyle “kâlû belâ” da) vermiş olduğu ahde vefa göstermelidir. Yani Allah’a verdiği sözde durmalıdır. Zira ahde vefa, söz vermek, sözünde durmak, sevgi ve dostlukta sebat etmek demektir. Kur’an-ı Kerimde, verilen sözlerin yerine getirilmemesi Allah katında en sevimsiz davranışlardan biri olarak kabul edilmekte, dünyevi beklenti ve çıkar nedeniyle verdiği sözden dönenler, “Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.” (Al-i İmran, 7) ayet-i kerimesi ile uyarılmaktadır.

Hiç şüphesiz ahde vefanın en güzel örnekleri Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yaşayışında görülmektedir. O, kendisine bir hafta süt emziren dadısı Ümmü Eymen’i ömrü boyunca unutmamış, yıllarca kendisine bakan sütannesi Halime’ye devamlı hürmet etmiş, sütkardeşi Şeyma’yı Huneyn savaşından sonra esirler arasında görünce dayanamamış, onu kabilesine hediyelerle göndermiştir. Bu hadiseden sonra Şeyma’nın Müslüman olduğu nakledilir. Çocukluğunu yanında geçirdiği Ebu Talib’in hanımı Fatıma’yı, “ikinci annem” diyerek taltif ve hürmet etmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.), ahde uygun hareket etmeyi imandan saymış, ahde aykırı davranmayı ise nifak alametleri arasında göstermiştir. Peygamberimiz “seyyidü’l-istiğfar” duasında “Allah’ım! Gücüm yettiği kadar ahdine ve vaadine sadakat gösteriyorum.” diyerek, ahde vefaya riayet etmenin önemini ve bu hususta samimi olmayı bizlere hatırlatmaktadır.

***

Günümüzde maalesef ahlaki değerler ciddi bir şekilde yara almış, adeta hayatın dışına itilmeye çalışılmaktadır. Vefa duygusu da bu durumdan nasibini almıştır. Zira dünyamızda vefasızlık kol gezmektedir. En başta bu vefasızlık, Yüce Yaratıcı’ya karşı kulluk görevlerinin ihmal edilmesinde kendisini göstermektedir. Cenab-ı Hakka karşı vefasızlık yaygınlaşınca, yalnızlığa terk edilen anne-babalara, eşlere, çocuklara her geçen gün üzülerek şahit olunmaktadır. Sözün insana bir sorumluluk yüklediği gerçeği göz ardı edilerek sadık kalınmayan nice söz ve yeminlerle ahde vefa duygusu zayıflamaktadır.

Bugün Yüce Rabbimizle aramızdaki ahdimizi hatırlamaya, tüm insanlık ve kâinatla olan vefa sözleşmemizi yenilemeye ihtiyaç vardır. Müslümanlar olarak bizler, vefayı en üst seviyede yasayan ve temsil eden, vefa insanı ve muallimi Hz. Peygamber’in rehberliğinde vefa toplumunu yeniden inşa etmekle mükellefiz.

Yuva, vefa duygusu üzerine kurulmuş ise devam eder ve canlı kalır. Millet bu yüce duygu ile faziletlere erer. Devlet, kendi vatandaşlarına karşı ancak bu duygu ile itibarını korur. Fakat vefa düşüncesini yitirmiş bir millette toplum birbirlerine karşı kuşkulu, yuva kendi içinde huzursuz, devlet vatandaşlarına karşı duyarsız ve her şey birbirine karşı yabancıdır. Vefa, dosta ait bir sıfattır. Dost, dostunu asla terk etmez. Dostluğun devamı da ancak vefaya bağlıdır.

Bu vesileyle ezan ile başlayıp sala ile son bulan hayatımıza rehberlik eden hocalarımızdan, camilerimizin en değerli varlığı olan cemaatimizden ahirete irtihal edenlere rahmet, hayatta olanlara sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum. Yüce Rabbim camilerimizi cemaatsiz, minarelerimizi ezansız, toplumumuzu vefasız bırakmasın.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu