Köşe Yazıları

Çikolata Tadını Bilmeyenler

“… İki tane çikolata hediye getirmişlerdi, biri anneme, biri bana. O güne dek çikolata nedir, nasıldır bilmezdim. En lüks yiyecek tahta misali sert bisküvilerdi o yıllarda, o da herkese nasip olmazdı.

“… İki tane çikolata hediye getirmişlerdi, biri anneme, biri bana. O güne dek çikolata nedir, nasıldır bilmezdim. En lüks yiyecek tahta misali sert bisküvilerdi o yıllarda, o da herkese nasip olmazdı.

Bir de lokum. Bir lokumu iki bisküvinin arasına koyar, yeni bir yiyecek üretirdim. Şimdiki kaymaklı bisküvilerin atasıydı bir bakıma. …”

( “HAYAT SEVİNCE GÜZEL, ÖMER SEVİNÇGÜL kitabı. ‘Seher Kuşları’ başlıklı metinden, Sayfa: 111-112’den alıntı, 2.baskı. Carpe diem kitap “ânı yakala!” sloganı, Lacivert Yayıncılık. )

İlgili Makaleler

Şu hayat dondurma misali azizanlar. Erimeden, tam kıvamındayken yemeli ve o tadın keyfini yakalamalı. Ânı yakalamalı! Külahta yahut çubukta, kalıpta veya kutuda olan dondurma erimeden yenmeli ki günlük yaşam da tam tadındayken yaşanmalı. Çikolata fabrikalarında gündelik ücretle çok ucuza, karın tokluğuna sabahtan akşama dek çalışan fakir ülke çocuklarını duyarsınız. Çocuk, çikolata malzemelerini toplamak için güneş altında “amele yanığı” tabirince yanıp kavrulur, alın teriyle ailesine ve kardeşlerine bakabilmek uğruna gerekirse okul hayatını bile yarıda bırakır. Lâkin o kalıp çikolataların, sütlü-fıstıklı tablet çikolataların bir kez bile tadına bakamamıştır. Fabrikalardan markalı ışıltılı paketlerde satışa sunulan çikolatalar hep de en leziz damak tadıyla Avrupa ülkelerinin sofralarına konuk olur. Kapitalizm sistemindeki ‘sömürülen ve sömüren’ taraf örneğinin en bariz şeklini bir çikolata üretiminden düşünebilirsiniz. İşte aylarca çikolata işçiliğinde düşük ücretteki yevmiyeyle çalışan bir çocuk işçinin eline başka bir zenginin kendi paketindeki kalıp çikolatasından bir ısırımlık kırarak verdiğinde, o çocuk işçinin yüzündeki gülümsemeyi hiç kimse unutmamalı. Mutluluktan gözü yaşarır ve bitmesin diye çikolatayı minik ısırıklarla ve emerek yer çocuk, bir parçasını da kardeşine götürür. Bu anlattığım olayın benzeri Afrika ülkelerinin birinde bizzat yaşandı. Elindekilerin kıymetini tüm dünya iyi bilmeli.

“Ne sıhhatli, ne gürbüz insandı bu pastanenin kızı!

Kadının güzelliğinde buzağılı, tereyağlı, karlı, buz tutmuş kaymaklı bir şeyler vardı. …”

[ SAİT FAİK ABASIYANIK, KAYIP ARANIYOR adlı Roman kitabı. Sayfa No: 47, YAPI KREDİ YAYINLARI (YKY). İstanbul, 21. Baskı. ]

Pastaneye dair minicik bir alıntı yapayım dedim öykü yazarımız Sait Faik’ten. Bir takipçi yazmıştı: “Pastanede çalışan kızlar, acaba kendini nasıl tutabiliyor o tatlılar karşısında? Ben pastanede çalışıyor olsaydım, gözümün önündeki vitrin pastalarının hepsinin tadına bakıp yemek isterdim.” demiş. Bence haklı. Ama nefis terbiyesi, helâl yaşam çerçevesi, rızık, emaneti koruma, Allah korkusu, kendine ve topluma saygı, emeğe sadık kalma konusu araya girince bu ince çizgiyi her çalışanımız dikkatli korur. Kimse açlıktan ölmez, akşam evine bir ekmek alabilir. Zaten bir gün sonraya kalan simit ve tatlılar da bayatlamış sayılmıyor, müşteri memnuniyeti açısından ertesi güne kalmasın diye artanları ihtiyaç sahiplerine dağıtılıyor yahut pastaların içine tekrardan iç malzeme oluyor. O yorumcunun cümlesi akıma gelince gülümsemiştim. Emin olun ki fırıncılarımız ve pastane, dondurma, süt ürünleri, unlu mamuller, baklava dükkânı ustaları hiç de çalışanlarını ikramsız bırakmıyor.

Kakao ağacımız olaydı, Yunan adalarından siparişle aldığımız damla sakızlarımıza kurabiye yapımında bol bol ulaşabilseydik (Bir zamanlar Türklerin olan adalar. 2020 yılında aktarlardaki damla sakızın kilosu çeyrek altın ile eş değerdeydi), keçi sütünden yapılan leziz Kahramanmaraş dondurmaları için keçi üretimini ocağımızda ailemiz için kendimiz pişirip sunabilseydik, pastalar için en organik meyveleri elimizde yapsak, çocukların çilekli süt ve meyveli yoğurtlarını her sabah en taze hâliyle sunsak, marketlerde ve pastanelerde aylarca bekleyen hazır pastalar yerine günlük pastamızı ve çikolatalı dondurmamızı bol keseden yapıp sokak çocuklarımıza ikram edebilsek, çocuk işçilerin işçiliğine son verilip her biri eğitim fırsatından eşit faydalansa, Afrikalı insanlar hiç aç kalmasa, çikolatanın tadını bilmeyen çocuklarımız kalmasa, yetişkinlerimiz de çikolata tadında sohbete bürünseler, her inanın canı çektiği vakit çikolata satın alabilecek bütçesi olsa, dondurma fabrikamız olmasa bile bir fabrikatör misali dondurma mutluluğunu yaşasak … … … Bu saydıklarım güzel hayaller ve eğer istersek yapabilmek de mümkün.

İki uzun bisküvi arasına yumuşak lokum sıkıştırılan “kıstırma” kültürü de geleneksel ikramlarımız arasındadır. Bebek mevlitlerinde gümüş tepside ikram edilen, Türk kültürü ve çocukluğumuzun parçası olan kıstırmalar hâlen popülerliğini korur. Çikolata gibi şu yuvarlak dünya. Ne ekersen onu biçersin, tadında bırakmak lâzım.

Bir Masalı Ve Bir De Oyuncağı Olmalı İnsanın

Elif Yavaş

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu