Yeni bir yıl başladı !
Bu yıl geçtiğimiz yıldan farklı olarak kendimiz için neler yapabiliriz?
Kendimiz ve bütünün faydasına nasıl katkı sağlayabiliriz?
Yeni bir yıl başladı !
Bu yıl geçtiğimiz yıldan farklı olarak kendimiz için neler yapabiliriz?
Kendimiz ve bütünün faydasına nasıl katkı sağlayabiliriz?
HATIRLA
Hikayeni anlat, bağır, yaz. Kimisi anlamayacak. Kimisi tamamen reddedecek Ama birçok kişi bunun için sana teşekkür edecek. Ve sonra sihirli bir şeyler olmaya başlayacak. Sırayla sesler “Ben de!” diye fısıldamaya başlayacak.
Ve kabilen bir araya gelecek. Ve bir daha asla yalnız hissetmeyeceksin.
1960’lar…
Dünya ABD ve Sovyetler’in dünya üzerinde hakimiyet kurmak için ekonomik, askeri ve siyasi politikalar uyguladığı Soğuk Savaş döneminden geçiyor.
Dünya üzerindeki nüfus etki altına alınmaya çalışılırken uzay ulaşılması gereken hedefler arasında gösteriliyor.
Belki de yanlış alarm çaldı ve amigdalan fazla hareketlendi, bedeninin bunu hatırlamaya ihtiyacı var.
Bedenimizde kaygıyı hissettiğimiz zamanlarda bazen gerçeklikle ilgisi olmayan bir uyaranı amigdala tehdit olarak algılamış olabilir. Böyle anlarda amigdalana yardım edebileceğini hatırla !
Kendimizi güvende hissetmediğimiz bir evde yaşamak nasıl olurdu ?
Bedenimizi birincil evimiz olarak kabul ettiğimizde bizi güvende hissettirmekten sorumlu bir koruyucu sistemle tanışıyoruz : Amigdala.
Amigdala bir alarm sistemidir ve beynimizde bulunur. Tehlikeli ve stres yaratan bir olayla / durumla karşılaştığımızda bedenimize amigdala bir işaret yollar. Bu işaret bir tehlike sinyali gibi düşünülebilir:
Ahmet Hamdi TANPINAR, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” kitabında bir insanın kendisini ancak başka bir insan aracılığıyla mümkün olacağından bahseder.
1961 tarihli bu romandan günümüze şüphesiz çok şey değişti. Hayatımıza bir insanı gerçekten tanımanın zorlaştığı “sosyal medya” kavramı girdi. Hal böyle olunca gerçek bağlar kuramaz olduk ve bağ kuramama halinin bizde bıraktığı açlığı görmezden gelip tüketmeye ve tüketilmeye devam ettik / ediyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Altınoluk Amfi Tiyatrosu’nda hayranı olduğum Ata DEMİRER’i ilk defa canlı izleme fırsatı yakaladım.
Neden hayran olduğumu izlediğimde bir kez daha anladım: hem oyuncu hem müzisyen hem senarist hem balıkçı hem an’da kalma ustası hem içten hem samimi…
Geç kalınmış bir dizi benim için Fleabag.
Eşsiz bir dizi olan Fleabag birinci sezonuyla harika olsa da ikinci sezonuyla kalbimde taht kurdu.
Kara komedi türünde olan dizide dördüncü duvarın yıkılması toplum tarafından sürekli eleştirilere maruz kalan bir yaşam biçimine sahip olan Fleabag’i yakından tanımamızı sağlıyor.
Mutsuz ve öfkeli olduğumuzda dolaylı bir anlatım biçimi olarak trip atmaya başvurabiliriz.
Trip atmak “duygularımı açıkça ifade edemiyorum” demenin bir başka yoludur.
Trip atmak pasif agresif bir tepki olup soru yöneltildiğinde trip atan kişi “bir şeyim yok” cevabını verebilir.
Yetişkinlikte kendimize yarattığımız ikinci çocukluğu gözden geçirdiğimizde çıkış biletine sahip olduğumuzu hatırlarız.
Çocukluk döneminde doyurulmamış duygusal ihtiyaçlar üzerine gelen yetişkin dönemi ilişkilerinde kendi gücümüzü ve kapasitemizi hatırlamaya ve yatırım yapmaya niyet edelim.
Bazen farklı hissedebilirsin, bu geçicidir…
Dokunmak konuşmaktan daha iyi gelebilir…
Yalnızca sen sorumlusun…
AŞK VE ŞEHVET
Binlerce yıldır tüm disiplinlerden araştırmacılar aşkı ve aşkın doğasını araştırmıştır. Bilimsel çalışmalara olduğu kadar sanatın her alanına da ilham olmuştur aşk. Muğlak ve kişisel deneyimlere özgü olan aşk kavramını anlamak ve anlatmak hep zordur.
Bir insan aşık olduğunda beyninde neler olur ?
Yemeğin hem yapanı, hem araştıranı hem de anlatanı benim için çok kıymetli !
Tavacı Refik, Bursa’nın ilk tava restoranı.
Restoranın işletmecisi Refik Bey çocuk yaşlardan itibaren pişmiş mutfakta,
İnsan ilişkisel bir varlıktır. Üzüntüsünü, kaygısını, neşesini bir ötekiyle yaşar. İnsanın nasıl hissettiğini hayal ettiği hayat ile yaşadığı hayat arasındaki fark belirler.
Yetişkin birey, çocuklardan farklı kendisiyle de nitelikli iletişime girebilme becerisine sahip kişidir.
Benlik algımızı anlama yolculuğunda kendimizle iletişim kurmamızı sağlayacak bazı sorular bırakıyorum. Soruları okuduktan yazmanız, yazdıklarınız üzerine düşünmeniz oldukça faydalı olacaktır.
DEDİKODU VE SOKRATES’İN ÜÇLÜ FİLTRESİ
Kimsenin iyi alışkanlık olarak tanımlamadığı ama yapmadan da duramadığı bir konu : Dedikodu !
Çocukken oynadığımız “kulaktan kulağa” oyununu hatırlamayan var mı? Dedikodu da dinamik yapısıyla tıpkı bu oyun gibi !
Seçimler üzerine
Yol ayrımları kimi zaman bir mağazada seçmekte zorlandığımız bir kıyafet gibi gündelik; kimi zaman da hayatımızın dönüm noktası olacak derecede önemli kararları içerebilir. İster gündelik ister büyük bir karar olsun; seçim yaparken zorlanıyorsak;
KARAR ALMAK RİSK ALMAKLA EŞ DEĞER OLABİLİR; RİSK ALMAYA MESAFELİ BİREYLER;
OTOMATİK DÜŞÜNCELER
Otomatik Düşünceler Zihnimiz duygularımızı ve düşüncelerimizi işlemleme sürecinde çeşitli yöntemler kullanır. Bu yöntemler sayesinde çevremizle uyumlu, psikososyal açıdan sağlıklı ilişkiler geliştiririz. Bazen yaşadığımız travmatik bir deneyim sonucu işlevsel olmayan hatalı bir işleyiş söz konusu olabilir: otomatik düşünceler!
Otomatik düşünceler, hayatımız boyunca farkında olmadan kullandığımız düşünce işleyişinin ürünleridir. Farkında olup yönetildiklerinde daha mutlu hissetmenizi sağlayacağı gibi yönetilemediklerinde zihninizi ve ruhunuzu ele geçirebilecek kadar kuvvetlidir.
YUVA
“Savaşa karşı durmak, kimin nerede, ne zaman bulunduğuyla ilgili bilgilere göre alınacak bir tutum değildir; acımasızca boğazlama eylemlerinin ne kadar keyfi biçimde yapıldığı yeterince açık bir şekilde ortadadır. Hakkın ve haklılığın bir tarafta baskı ve adaletsizliğin diğer tarafta yer aldığına ve kavganın sürdürülmesi gerektiğine inananlar açısından önemli olan, tam da kimin kim tarafından öldürüldüğüdür.” diyor Susan Sontag “Başkalarının Acısına Bakmak” isimli kitabında.
2024’ün ilk haftalarında herkes yeni yıl dileklerinde bulunurken uzun bir yolculuğa çıkmış arabada yan koltukta oturur gibi seyre dalıyorum manzarayı. Manzarada bazen savaş, kıtlık afet bazen benzin, altın, diziler, şarkılar, danslar, cinayet haberleri…Sonra arabanın içine çeviriyorum kafamı. Direksiyona geçen kim olursa olsun sürekli bir koşturmaca, hedefler, projeler, çatışmalar, yapılması gerekenler. Kimi daha coşkulu ve üretken kimi daha umutsuz ve boşvermiş.
Geçtiğimiz haftalarda 3 Aralık Dünya Engelliler Günü kapsamında İstanbul AK Parti Milletvekili Avukat Serkan BAYRAM’ın hayatını konu edinen Buğday Tanesi Gala Seremonisi’ne davetliydim. Fişekhane’de gerçekleştirilen etkinlikte iş ve sanat dünyasından bir çok isim Serkan Bey’in özel davetlileri arasındaydı.
Yönetmenliğini Doğan Ümit KARACA’nın üstlendiği, senaryosunu Serkan BAYRAM’ın hayat hikayesinden Volkan KAPKIN’ın kaleme aldığı filmin oyuncaları arasında Ercan KESAL, Bülent İNAL, Mine ÇAYIROĞLU, Erkan BEKTAŞ ve Kutsi yer alıyor.
(Zeynep, 5 yaş, Tiyatro Daveti)
Küçük Prens romanını diğer romanlardan ayıran en önemli özellik yazarın kişiliğidir. Leon Wert’ e atfettiği önsözde belirttiği “büyüklerin içinde gizlenmiş çocukluk” kitabın hem yetişkinlere hem de çocuklara yönelik yazılmasıyla da diğer kitaplardan ayrılır.
Canlı orkestra ve koro ekibiyle oldukça kalabalık oyuncu kadrosuyla öne çıkan oyun, yıl boyunca sanatseverlerle buluşmaya devam ediyor. Ve her oyunu kapalı gişe !
Sıradışı prodüksüyona sahip bu oyunu izlerken “kıskançlık” duygusunun ilkel doğasına şahit oluyorsunuz. Tanrı’nın bağşettiği bir yetenek olan “sanatsal yeteneğin” önüne geçemeyen “edinilmiş bilgi” Salieri perspektifinde usta oyunculuklarla işleniyor.
Beethoven, Schubert gibi isimlere hocalık yapan saray müzisyeni Salieri, müzik zekası ve yaşam biçiminin zıtlığıyla dikkat çeken Mozart’a yıkıcı bir kıskançlık besliyor. Salieri’nin kendisini Tanrı’ya adamasına rağmen bütün yeteneğin Mozart’a verilmesine duyduğu kin “Salieri Kompleksi” olarak adlandırılıyor. Hepimizin içinde/çevresinde yaşadığı bu duygunun psikopatolojik hale gelmesi oyunda Salieri’nin Mozart’ı nasıl zehirlediğini de anlamamızı sağlıyor. Ölümüne sebep olan zehirleme gerçek hayatta olmamış olsa bilse Salieri’nin adı yıllarca “Mozart’ı zehirledi” şeklinde anılıyor. En büyük talihsizliği Mozart ile aynı dönemde yaşamak olan Salieri’nin şu sözü tarihe damgasını vuruyor: “Tanrım madem bana Mozart’taki gibi bir yetenek vermedin onu anlamamı sağlayacak zekâyı da vermeseydin!
Bozcaada Notlarım… Ege Denizi’nin kuzeyinde, Çanakkale Boğazı’nın girişinde yer alan Bozcaada’nın tarihi antik dönemlere kadar uzanıyor. Tenedos olarak da bilinen Bozcaada yıllarca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Ege Denizi’ne konumlanmış olsa da Akdeniz iklimine sahip, nem oranı oldukça düşük olan adayı ilkbahar ve sonbaharda ziyaret etmek ideal görünse de yaz mevsiminde de adada bulunmak oldukça cezbedici.
Bu yıl özellikle adalı olmak nasıl bir his olur bunun peşine düştüm. Adanın hiç bilmediğim lezzetlerini tattım. Girmediğim sokaklarına girdim. Her seferinde yeni bir ben’le temas kurdum. Rüzgarlı bir günde bakir bir koyunda denizin tuzunu hissettim. Gecenin karanlığında bir üzüm bağında çıplak ayaklarımla yürüdüm. Sabah güneş doğarken aynı bağda üç yaşındaki kızım Ayşegül ile birlikte tekrar yürüdüm. Hepsinde günlük hayatta olmak için çabaladığım yerdeydim: “olma halinde”! …Bozcaada Notlarım…
Bozcaada, her gidene farklı bir halini sunuyor. Turist hissedene turistik bir ada gibi davranıyor, yakından tanımak isteyeni kollarını açıp karşılama yapıyor. Rüzgarını, müziğini, atalık tohumlardan lezzetlerini sadece onu yaşamak isteyene sunuyor.
Kardeş Geliyor… Gebeliğin 4. Ayından itibaren çocuğunuza kardeşinin olacağını haber verebilirsiniz. Risklerin en yoğun olduğu ilk üç ayı geride bırakmış olmanız kardeş haberini vermede büyük önem taşır.
Doğum öncesi hazırlıklarınızda çocuğunuzun bebeklik dönemine ait eşyalarını ( beşik, bebek kıyafetleri vb.) ailenizin yeni üyesi için kullanmak isteyebilirsiniz. Çocuğunuzun bu konuda rızasını aldıktan sonra ona kardeşinin eşyalarını birlikte hazırlamayı teklif edebilirsiniz. Kabul etmediği ve rıza göstermediği durumlarda ısrarcı olmamanız gerekir. Böylelikle, izni olmadan bebeklik eşyasını kullanmayacağınızı belirtmeniz çocuğunuzun sakinleşmesini sağlayacaktır.
Çocuğunuzun hayatında köklü değişiklikler yapacaksanız (tuvalet alışkanlığı, oda değişikliği, okula başlangıç) bu değişikliği kardeşin doğumundan belli bir süre önce ya da sonra yapmanız gerekir. Böylece, çocuğunuzun “reddedilme, terkedilme, onay görmeme “ üzerine kurulu şemalarını kardeş doğumuyla eşleştirmemesini sağlar. ( “Kardeşim geldi beni okula bıraktılar. Beni istemiyorlar”)
Okula Başlarken Dikkat Edilmesi Gerekenler… Her çocuk okula başlarken endişe yaşar. Evlerinde ve sosyal çevrelerinde tanınan, herkesin özel ilgi ve sevgi gösterdiği ortamdan yabancı hissettiği bir ortama girmek çocuk için kaygı vericidir. Bundan dolayı birey, kaygıyı tanımlayabilecek ve yönetebilecek yaşta olmadığından ailelerin okula uyum sürecine yaklaşımı çok önemlidir.
Çocukların yaşadığı kaygıların temelinde okul öncesi dönemde anne-babayla güvenli bağlanmanın gerçekleşememesi yatar. Bunun yanında anneden ayrı kalınan uzun saatler, evde izole yaşantıya sahip olma, kardeş ya da akran ilişkilerinin sınırlı olması, sosyal olmayan aile ortamı (eve gelen misafirlerin olmaması, sosyalleşemeyen anne-baba vb.) da okula uyum sürecini uzatan nedenler arasında gösterilebilir.
Çocuğunuzun okula başlarken yaşadığı uyum problemini çok büyütmemeniz gerekir. Dahası, stresle başa çıkma becerilerinin gelişeceği yıllara geldiğinizi hatırlamalı, onu cesaretlendirmelisiniz.